Son toplantısında faiz oranlarını sabit tutan Merkez Bankası üzerine ‘düşür’ baskılı yeni bir oynanmaya başlandı. Öncelikle borçlanma maliyetinin bu kadar yüksek, tasarrufun bu kadar kıt olduğu bir ortamda olası bir faiz düşüşü nasıl yapılacak?
Yapar mısınız; yaparsınız... Ama sonuçları ne olur önemli olan o. Elbette bilhassa reel piyasalar açısından meseleye baktığınızda yüksek faiz istenen bir durum değil. Fakat soru şu olmalı:
Faiz oranlarını düşürseniz bile, piyasada kredi kullanacak firma var mı? Hadi kullandı diyelim, bunu nerede değerlendirecek? Bir üretim modeli içerisinde yapılacak faiz gevşemesinin anlamı var da, piyasaların daraldığı, üretimde sıkıntıların büyüdüğü ve ödemeler zincirinin kırıldığı bir süreçte, alınabilecek bir kredi de yatırıma değil borç ödemeye gider.
Diyebilirsiniz ki bu da bir anlamda piyasaya para girişi anlamına gelir. Bu noktada da tüketim yapabilecek tüketici olup olmadığına bakmak lazım. Son kurşununu yüksek ihtimalle Ramazan ayında ve bayramda harcayan tüketicinin zorunlu giderlerini karşılamak dışında bir seçeneği yok.
Bu nedenle kredi kartı limiti yettikçe yine gıdaya harcama yapmaya çalışacaktır. Lakin arka arkaya gelen taksit olanaklarına rağmen başka kalemlere bir yansıma olması güç gözüküyor. Yani şişen stokları erimesi güç gözüküyor.
Bu stoklar erimeden de, gelir hanesinde gerçekçi ve güvenli bir yükseliş olmadan da tüketicinin genel bir harcama yapması mümkün değil. Peki Merkez Bankası’na ‘faiz düşürebilir’ baskısını kim, neden yapıyor?
Bence sualin yanıtını bulmak için doları kimin topladığına bakmamız lazım. Zira dünya ekonomisinin daralma riski karşısında işi durduran FED ve AMB gerçeğini görmezden gelip, her şeyin düzeldiği izlenimini yaratarak, bunun da Merkez Bankası’nın faiz düşüşü için elini güçlendirdiği söylemek gerçekçi bir sav değil.
Bu koşullar altında, yani ülke risk primleri bu kadar yüksekken, dolar bazında yüksek maliyetlerle borçlanma gerçeği ortada dururken, tüketicinin alım gücü kalmadığını bile bile, faiz düşün baskısının tek akıl vereni finans çevreleri olabilir.
Bunun da önce doları, ardından enflasyonu, hemen akabinde de doğal olarak faizleri patlatacağını görmek için iktisat uleması olmaya gerek yok.
Türkiye gerçekçi bir biçimde sorunlarını masaya yatırmaz, çözüm metotları geliştirmez ve böyle üçün beşin peşinde, gazla çalışan ülke konumunu sürdürürse, kendi gerçekleriyle nasıl yüzleştiğine, bize nasıl bir fatura çıktığına ve birilerinin yine buradan para devşirdiğine şahit olur, ortaya çıkan fotoğrafın hızına da yetişemeyiz.
Aklınızdakini değil, ekonominin gerektirdiğini konuşun ve hatta mümkünse susun. Artık beklentiler üzerinden ülkeyi kumarhaneye çevirdiğiniz yetmedi mi?