Kredi derecelendirme kuruluşları yine atağa geçti. Türkiye’den de tepki görmeye başladı. Açıkçası bu kuruluşların çok objektif davrandığını ben de düşünmüyorum. Ekonomik olarak değerlendirmeleri gereken birçok hususu, siyasi kaygılarla olumlu ya da olumsuz yönlendirdikleri genel bir kanaat.
Fakat karşımızda Moody’s’in çöp uyarısı, S&P’nin de not düşürümü var. Doğal olarak iş dünyasından da buna yönelik tepkiler yükseldi. Haklı mı, son derece haklılar. Ama durum hiç de öyle söylendiği gibi değil. Daha anlaşılır olması bakımından günlük hayattan bir örnek verelim.
Diyelim ki mahallede mesela bir bakkal var ve aynı zamanda tefecilerle ilişki içinde. Siz de bu kişiden pek hoşlanmıyorsunuz. Ne söylediği çok önemli mi? Kesinlikle hayır…
Ama siz gidip o kişinin kefaletiyle bir yerlerden karşılıksız borç kullandıysanız, o kişi gelirlerinizin giderlerinizi karşılamadığını fark etmesine rağmen, kendisinden daha çok alışveriş yapmanız karşılığında, bunu borç aldıklarınıza farklı yansıttıysa, siz de evdekilere çok para kazandığınızı söylediyseniz durum değişir mi?
Bu fotoğraf içerisinde dürüst kim? Kredi derecelendirme kuruluşları, IMF, Dünya Bankası gibi kuruluşlarla Türkiye’nin ilişkisi tam da bu.Sıcak para gelirken, yüksek kârlar söz konusu olduğu için yaptıklarınıza göz yumduysa, ‘alan memnun satan memnun’ ilişkiniz devam ederken, evdekilerin ruhu duymadıysa, şimdi bu şikâyet niye?
Burada bir tek kırılma noktası var. O da hafta sonunda yaşadığımız, lanetlenmesi gereken kalkışma hareketi. Bununla bir ilgisi olabilir mi? O halde gerçeğimizle yüzleşelim. Çok uzun zamandır zaten bu kredi derecelendirme kuruluşları, sıkıntılı olduğumuzu biliyor, raporlarının dip notlarında belirtiyor, ama belki siyaseten birilerinin de beklentilerine uyarak, not düşürmüyordu.
Kalkışmayla, not ve uyarı şiddetinin artmasının nedenini ekonomide değil, siyasette aramak gerekiyor. Çünkü iktisaden notumuzun çok önceden düşmesi gerekirdi. Bu saatten sonra ilişkiler düzelir mi, emin değilim. Parasal genişleme olup, gelişmekte olan ülkelere kaymayacağına göre tek faktör Türkiye’nin siyaseten taviz vermesi. Onda da sadece not desteği olur, para değil.
O halde, hazır Erdoğan-Putin görüşmesinin arifesindeyken, Türkiye anlamsız kahramanlıklarla bu işe kızmak yerine, politik bir takım değişiklikleri gündemine almalı, bunun ekonomik sonuçları olacağını bilerek, sığınma değil, ortak gelecek kaygısıyla bu ilişkileri de buna göre projelendirmeli. Çünkü bu notlama, aslında verilen bir ekopolitik notadır ve onun da müzikle ilgisi yoktur.
Eğer meseleyi buradan okumuyorsanız, kusura bakmayın; bu oyunun içinde zaten dürüst kimse yok. Doğal olarak kızmak da anlamsız oluyor. Kızarsanız, biri çıkıp der ki, kazanın doğurduğuna inanıyorsun da, öldüğüne niye inanmıyorsun?
Çetin Ünsalan