Türkiye ekonomisinin fotoğrafını yansıtan rakamların, bilhassa TÜİK tarafından açıklananların gerçekle hiçbir alakası olmadığı konusunda büyük bir çoğunluk hemfikir. Buna rağmen, çarpıtılan rakamlar dahi, ortadaki büyük palavranın verdiği irinleri gizleyemiyor.
İşsizlik rakamları, büyüme rakamları, enflasyon oranları ve birçoğu buna örnek olarak gösterilebilir. Ekonomilerde sorunlar da olabilir. Fakat gündemin popüler imgesi ‘Osmanlı’ tokadının büyüğünü yemeye neden olan yalana inanmak, çaresizliğini gizlemeye çalışmak, olaylara mecazen şaşı bakmak ve işbilmezliktir.
Bu hallerin tamamı, şu an ekonomi yönetiminde mevcut. Gündeme düşen haberlerle ve onların gerçek analiziyle bu resmi çok net görebilirsiniz. Mesela, tutulamayan dolar karşısında takınılan tutum. Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi bu konuyla ilgili bir açıklama yaptı.
Dedi ki; “Türkiye’nin buna güçlü müdahalelerle tedbir almasının gerekliliğine inanmıyorum. Bunu piyasanın kendiliğinden halledeceğine inanıyorum.” Aynı ismin iki gün öncesine kadar Merkez Bankası’na faiz baskısı yaptığını düşünürseniz, özerk kurumlara inanmadığı açık.
O zaman bunun anlamı ne? Çaresizlik... Çünkü açıklanan tüm döviz rezervine karşılık, Merkez’in kasasında kullanılabilir döviz miktarı böyle bir mücadeleye girecek oranda değil. Zeybekçi de çaresizliği, yiğitlik olarak bize yutturmaya çalışıyor.
Gelelim ikinci meseleye... Türkiye’nin bana kalırsa bugün ve yarın en önemli sorunlarının başında işsizlik geliyor. Peki, yaklaşım ne? Haber işsizlere büyük müjde olarak kamuoyuna yansıdı. Müjdeyi veren, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik.
Bakan Çelik, işsizlik sigortasından yararlanma koşullarının esnetilmesi ve sürelerinin arttırılması için çalışma başlatılacağını açıkladı. Oysa ülkede işsizlere daha çok para vermek değil, madem büyük (!) ekonomi yakalandı; iş yaratmanın tartışılması gerekmiyor mu? Peki, bunun anlamı ne? Mecazi anlamda da olsa şaşılık...
Ekonomi söylendiği kadar iyi olmadığı gibi, hedeflenen büyüme rakamları dahil orta vadeli planın çöp olduğunun da itirafı... Bakan müjde olarak iş değil, işsizlik maaşı veriyor. Daha başka söylenecek bir şey var mı?
Gelelim işbilmezliğe... Türkiye Bankalar Birliği Ocak-Kasım 2014 döneminde, çek kullanımı artarken, karşılıksız çek oranının da azaldığını açıkladı. Yine ayrıntılara baktığınızda bir nokta dikkat çekiyor. Karşılıksız çek adedinin bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 12 azaldığı, karşılıksız işlemi yapılan çeklerin tutarının ise yüzde 7 arttığı tespiti paylaşıldı.
Eğer çeke, nakit ödeme aracı olarak yaklaşırsanız bu resmi olumlu okursunuz. Fakat çekin Türkiye’deki gibi vade içeren bir ödeme aracı olduğunu dikkate alırsanız, tablo değişir. Dönemde çek adedi yüzde 5, çek tutarı yüzde 21 artmış. Ne güzel değil mi?
Peki bunun anlamı ne? Geçtim iş dünyasının karşılıksız çıkan çeki, kendi içinde yeni vadelerle değiştirmesini ya da kronik bir tahsilât sıkıntısı yaşandığını... Daha kritik bir sorun var. Şu an reel piyasada ortalama 12 - 20 aylık yelpazede vadeyle mal satıldığını düşünürseniz, bu çeklerdeki patlamanın karşılığını o süreden önce göremezsiniz demektir.
Göremediğiniz gibi, çek kullanımındaki artışın, yine fütursuzca çek dağıtımına devam edildiğinin ve insanların da pırasa doğrar gibi çek kestiğinin kanıtı olduğunu ıskalarsınız. Bu da önümüzdeki süreçte reel sektör açısından daha büyük bir riskin ortada olduğunu gösterir.
Finansçı olarak rahat davranabilirsiniz. Çünkü çek yaprağı başına riskiniz bin 40 TL... O zaman temel soru şu: Çekleri dönen firma, size de ödemesini yapamazsa ne olur? Hiç hoş olmaz... Peki, bunun anlamı ne? İşbilmezlik...
Bırakın sırça köşklerinizden takip ettiğiniz ekonomiyi... Sahaya inin ve insanların yaşadıkları üzerinden yorum yapın. Ama bir şartla... Tehditlerinizi ve korumalarınızı evde bırakın.
Çetin Ünsalan
ulusalkanal.com.tr