Yıllarca kaynağı belirsiz parayı, sorgulamadan ülkesine sokan Türkiye, ekonomik olarak yaptığı hataları itiraf edip, zor da olsa çözüme yöneleceğine hatada ısrar ediyor. Üstelik sonuç getirmesi mümkün olmayan, taviz verdiğiyle kalacağı, gelse de bir takım paraların aklanmasına neden olacağı ve sıkıntılı duruma düşeceğini görmeden…
Varlık barışı altında yeniden atılıma geçiyor; üstelik kapsamı da genişleterek. Brexit tartışmalarının gölgesinde, dünyadaki hareketli fayda, bir kırılma daha meydana gelmişken, ‘para getir de gerisi önemli değil’ diyor.
Öncelikle şunu belirtelim ki, kırılganlığın arttığı, paranın daraldığı süreçte, hiç kimse hukuk güvenliği olmayan, demokrasinin çalışmadığı, şirketlere kriter gözetmeksizin kayyum atandığı, bir önceki gün kahraman ilan edilenlerin, ertesi gün vatan haini sayıldığı bir coğrafyaya yurtdışındaki parasını geri getirmez.
Ülkeye iktidar edenler eserleriyle övünebilirler. Çünkü dünyanın en kırılgan 7 ekonomisi içerisinde başrol oynuyoruz. Pek,i bu varlık barışının anlamı ne? Böylesi bir atılımdan sadece kara para, rüşvet ve yasa dışı yollardan elde edilen kazançları aklamak isteyenler yararlanabilir. Ayrıca bunda bile şüpheliyim.
Şimdi önümüze yine bir torba yasa maddesi geldi. Zaten ülkede artık herhangi bir şeyin kanununu bulmak mümkün değil. Bir konunun yasal dayanağını arıyorsanız, torbaları karıştırıp, içinden madde bulmanız gerekiyor. Bu bile başlı başına utanılacak bir durum.
Torbanın içine atılan madde ile gelen düzenlemeyi bire bir aktaralım: “…gerçek kişilerin yanı sıra şirketlere ait varlıklar da başka kişilerin nam veya hesabına yurda getirilebilecek.
Yurtdışından kredi kullanan şirketler, dışarıdaki varlıklarını fiilen yurda sokmadan, doğrudan dış kredilerini ödemede kullanabilecekler. Böylece aile bireylerinden veya şirket ortaklarından herhangi birisi adına yurtdışında bulunan varlıklar getirilebilecek. Bu işlem nedeniyle Veraset ve İntikal Vergisi ödenmeyecek.
Diğer yandan 2008 yılındaki ilk varlık barışında beyan ettiği 5,2 milyar lirayı getirmeyen Ali Türkan benzeri durumla karşılaşmamak için önlem alındı. Beyan ettiği varlıkları, öngörülen sürede yurda getirmeyenler, denetim muafiyeti hakkından yararlanamayacak. Bu kişilere müfettişler, "Beyan ettiğin parayı nereden buldun, nasıl kazandın" diye sorabilecek...”
Bunun anlamı ne? “Parayı getir de, ne parası olduğu önemli değil. Beyan edip getirmiyor musun; canına okurum.” İlkesizlikten tehdide içinde ne ararsanız var. Bir aile düşünün ki, birden bolluk bereket içinde yaşasın ve o aile bireyleri paranın nereden geldiğini sorgulamasın.
Ardından da bir gün dolandırıcılıktan borca bir dizi gerçekle karşı karşıya kalsın. Sizce ‘bu neyin parası’ demeyenler, haktan, inançtan, helal paradan, alınterinden bahsedebilir mi? Türkiye bu hatayı daha önce defaten yaptı ve şimdi maddi çember daraldıkça yine denemeye kalkıyor.
Gelin bunun yerine sorunlarımızı masaya yatırıp, gerçek çözümler arayalım. Lüksü devam ettirmek için evdeki dolabı, televizyonu satmayı bıraktık, insan olma, insan gibi yaşama erdemimizi satıyoruz. Yapmayın; bu hataya tekrar düşmeyelim. Çünkü bu kez bunun bedeli istiklâlimiz olur.
Çetin Ünsalan