Beyler çıkıp meydanlarda üretim ekonomisinden bahsediyor; bu yolla ülkenin makas değiştireceğini söylüyor ya; inanmayın. Bu kafada değişen hiçbir şey yok. Yine rakamları, insanlara tercih ediyorlar. Bunun adı da, ekonomi yönetmek değil.
Merkez Bankası raporunu açıkladı. Enflasyondaki gıda fiyatı artışı durdurulamıyor. Aslında uzun zamandan beri bunun altını çiziyorlar. Sırf bu nedenle bile gıdayı ayrıca değerlendirir hale geldiler. Gıdadan, yani herkesin hayatını direkt etkileyen bir üründen bahsediyoruz.
Bunu göz ardı ederek, bu ülkede enflasyonu, maaş artışını konuşmak mümkün mü? Peki ya fakirliği? Resmi rakamlara göre bile, nüfusun yüzde 22,4’i fakirlik sınırının altında yaşıyor. Tek kişilik hane halkı oranı yüzde 8,9. 2014 yılında boşanan çift sayısı yüzde 4,5 artıyor. Boşanmaların yüzde 39’u ise ilk beş yılda gerçekleşiyor.
Konunun uzmanları ile zaman zaman masaya yatırdığımız bu meselede, boşanma dosyalarının ağrılıklı gerekçesinin ise ekonomik zorluklar olduğu vurgulanıyor. Yani insanlar yalnızlaşıyor ve fakirleşiyor. Ama yaşam biçimi ne olursa olsun herkes gıda tüketiyor.
Peki ya gıdayı üretenler? Geçmiş verilere göre nüfusun yüzde 40’ı tarımdan besleniyordu. Buna şehirde yaşayıp, kışlık erzağını memleketinden getirenler de dahil. Oysa 2014 yılında yapılan bir araştırma kırsal nüfusun, toplam nüfus içindeki payının yüzde 22’ye gerilediğini gösteriyor. Neden? Çünkü bu ülkede tarım, taammüden öldürülmüştür.
Şimdi ekonomiyi yönettiğini iddia eden zatlar, gıda fiyatlarındaki artıştan şikâyetçi. Niçin? Enflasyon rakamını tutturamıyorlar. Önlem olarak ne konuşuluyor? Madem akıllandık ve üretime yöneliyoruz; sağlıklı bir tarım politikasının gündemi belirlemesi gerekir değil mi?
Hayır... Gıda fiyatlarındaki yüksek artışa karşı oluşturulan Gıda Komitesi ilk kararlarını aldı ve olağanüstü fiyatlara karşı mücadele için ‘ithalat’ dedi. Kim bu Gıda Komitesi? Merkez Bankası ile Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı yetkililerinden oluşan bir yapı. Yani sokaktan geçen adam değil; mührü elinde bulunduranlar.
Şimdi önlem olarak gıda ithalatının önünü açmayı planlıyorlar. Üretemeden tükettiği için borçlanan, borçlandığı için yoksullaşan bir halka, bunu politika diye yutturanlar, şimdi ‘üretme’ demenin başka bir yolunu buldular.
Kabinenin başındaki meydanlarda, basın karşısında üretim ekonomisine geçmekten bahsediyor; kapalı kapılar ardından kurmayları bu kararlara imza atıyor. Peki, üretmeyelim, ithal edip enflasyonu da aşağıya çekelim. Hangi parayla tüketeceğiz?
Çalışacağız, üreteceğiz ki cebimizde harcayabileceğimiz bir para olsun. Bu onları ilgilendirmiyor. Çünkü bu zihniyet, rakamları insana 12 sene önce tercih etti. Belki de akıllarından geçen, ‘tüketmezler, böylece enflasyon düşer’ bile olabilir. Gıdadan bahsediyorum. Niye rahatsızlar? Rakamlar tutmuyor…
Gıdanın enflasyon sepeti üzerindeki ağırlığı, 2015 yılında yüzde 24,25 oldu. Sıkıntıları rakamları tutmayacak. Peki, gıda ile mi kalacaklar? Hayır; diğerlerine de sıra gelecek. Zira anayasal hakkımız olan kalemlerde de çözüm (!) arayacaklardır.
Listeye bakalım: Oranları farklılıklar göstermekle birlikte gıda ve alkolsüz içecekler, giyim ve ayakkabı, konut, ev eşyası, sağlık, ulaştırma, haberleşme ve eğitimin, enflasyondaki toplam ağırlık yüzdesi ne biliyor musunuz? Devletin resmi hesaplamasına göre yüzde 80… Ama bu, açıklanan enflasyondan ayrıca hesaplanıyor. Daha buna insani gelişmişlik kriteri sayılan kültür ve benzeri harcamaları da katmıyorum.
Kâğıt üzerindeki rakamı tutturmak için, bunları tek tek feda edebilirler; yıllarca da ettiler. Bu yüzden ‘başarılı ekonomi’ söylemlerine yıllardır ‘koca bir palavra’ diyorum. Üretmezsen, tüketemezsin; bu kadar basit. Bu durumda, şimdi meydanlara çıkıp, kameraların karşısına geçip paket paket, üretime geçiş anlatanlara sorun: Sizin ekonominiz içinde insan var mı?
Ama insanı sorun. Sadaka bekleyen değil. İş bulabilen, alın teri döküp çalışan; oradan elde ettiği gelirle tüketen, insan gibi yaşayan ve ülkesine de, kendisine de, ailesine de katkı sağlayan insan. Bu insana değer veriyorlar mı?
Ne demek istediğinizi anlamayacaklar. Onlara anlayacakları dilden, hisse senetleri piyasası jargonuyla sorun: Bir insan, kaç LOT ediyor?
Çetin ÜNSALAN
ulusalkanal.com.tr