Hiç kuşkusuz Başkomutanlık Meydan Muharebesi Türk tarihinin en nefes kesici kesitlerinden birisidir. İdam fermanı verilen bir ulusun dünyayı ayağının altına aldığı günlerdir. Ordusu dağıtılan büyük bir milletin kısa süre içinde yarattığı mucizenin adıdır.Verilen mesaj çok nettir: “Türkleri mağlup edebilir ama asla esir alamazsınız!”
Usta şair Yusuf Ziya Ortaç’ın dizelerinde dile getirdiği gibi, “Çekti Kadifekale albayrağımı yine, güzel İzmir büründü yine eski rengine, süngüler ilk amaca tam 14 günde vardı...” Gerçekten de Türk’ün yıldırım akıncıları rüzgârlarla atbaşı yarış ederek, muharebeler de dahil olmak üzere14 günde İzmir’e ulaşmıştı. Dönemin harp koşullarına göre bu hız gerçek bir rekordu! Mustafa Kemal’in askerleri kanatlanıp uçmuştu...
30 AĞUSTOS ZAFERİ’Nİ DÜNYA NASIL ALGILADI
Önce, zaferden sadece 8 gün sonra Mahatma Gandi’nin yorumuna göz atalım. Bilindiği gibi, tarihin esen sert rüzgarları kendisini sonraki yıllarda Hindistan’ın kurucusu yapacaktı: “Şimdi mazlum ve tutsak devletler ve uluslar artık vazgeçilmez bir reçeteye sahiptirler. Mustafa Kemal’in utkusu, Dünya için özgürlük ve bağımsızlık sancağıdır!”
Şimdi de, zaferden 10 gün sonra Muhammet Ali Cinnah’ın Londra’da söylediklerine kulak kabartalım. Cinnah, bilindiği gibi sonraki yıllarda Pakistan devletinin kurucusu olacaktı: “Ne bizi ne de her kıtada yaşamakta olan tutsak ve mazlum ulusları bundan sonra tutamayacaksınız! Mustafa Kemal ve Türkler kendileri için hazırlanan tabutu işgalcilerin başına geçirmişlerdir. Şimdi dünyada başkaları da benzer sonuçlara hazırlanmalıdır!”
Çok açık olarak görülüyor ki dünya bu zaferin anlamını çok iyi kavramış! Emperyalizme diz çöktürüldüğü ilk bakışta yakalanmış! Hâlâ içimizde bu savaşı Türk-Yunan harbi sananlar var! Bugün de emperyalizmin PKK kisvesi ile karşımıza dikildiğini algılamakta zorlanıyoruz!
ATATÜRK BU ZAFERE NASIL BAKTI
Türk’ün bu şanlı zaferi 1935 yılında çıkarılan bir yasa ile milli bayram olarak ilan edilmiştir. Ulu Önderimiz 1924 yılında Dumlupınar’da 30 Ağustos zaferini şöyle değerlendiriyor: “30 Ağustos zaferi Türk tarihinin en önemli dönüm noktasıdır. Ulusal tarihimiz çok büyük, parlak zaferlerle doludur.Ama Türk Ulusu’nun burada kazandığı zafer kadar dünya tarihine yeni bir akım vermekte etkili olan bir meydan savaşı hatırlamıyorum. Besbelli ki yeni Türk Devleti’nin, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli burada sağlamlaştırıldı, ölümsüz yaşayışı burada taçlandırıldı. Bu alanda akan Türk kanları, bu göklerde uçuşan şehit ruhları, devletimizin, cumhuriyetimizin ölümsüz koruyucularıdır...”
ATATÜRK İÇİN SUBAY NE ANLAM İFADE ETMEKTEDİR
TSK’nın tüm kahraman mensupları 30 Ağustos Zafer Bayramı ve Türk Silahlı Kuvvetler Günü’nü, bütün milletimizle birlikte coşku ile kutluyorlar! Onlara inanıyor ve güveniyoruz... Atatürk’ün ordu ve özellikle subaylar hakkında 31 Temmuz 1920’de Afyon’da gündeme getirdiği görüşleri derin bir felsefik anlam içeriyor. Türk milleti için sosyolojik bir gerçekliği gün ışığına çıkarıyor. Bu gurur günümüzde Ata’mızın bu sözlerini hatırlamamızda fayda var:
Millet, bağımsızlığını ordudan bekler!Millet, bağımsızlığının muhafazasından ibaret olan hayati gayesinin teminini ordudan, ordunun ruhunu teşkil eden subaylardan bekler. İşte subayların yüce olan vazifesi budur.Allah göstermesin milletin bağımsızlığı ihlal edilirse, bunun vebali subaylara ait olacaktır.
HİÇBİR MİLLET DİĞERİNE BAĞIMSIZLIK ARMAĞAN ETMEZ!
Arkadaşlar!İngilizler ve yardımcıları, (Atatürk düşmanı emperyalizm olarak nasıl da doğru tespit ediyor... Yunan’ı tenezzül edip ağzına bile almıyor! S.P.) milletimizin bağımsızlığını imhaya karar vermişlerdir. Milletler bağımsızlıklarını hiç kimsenin lütuf ve atıfetine borçlu değildir.Hiç kimse kimseye, hiçbir millet diğer millete, hürriyet ve bağımsızlık vermez. Milletlerin tabiatında yaradılıştan mevcut olan bu hak, milletlerce kuvvede, mücadele ile mahfuz bulundurulur. Kuvveti olmayan dolayısıyla mücadele edemeyen bir millet mahkûm ve esir vaziyettedir. Böyle bir milletin bağımsızlığı gasp olunur.
KUVVET ORDUDUR!
Bağımsızlık sahibi olmak için kuvvet sahibi olmak icap eder. Kuvvet ordudur.Ordunun hayat ve saadet kaynağı, bağımsızlığı takdir eden milletin, kuvvetin lüzumuna olan vicdanı imanıdır.
İngilizler, milletimizi bağımsızlıktan mahrum etmek için, pek tabii olarak evvela onu ordudan mahrum etmek çarelerine giriştiler. Mütareke şartlarının tatbikatı ile silahlarımızı, cephanelerimizi, bütün müdafaa vasıtalarımızı elimizden almaya çalıştılar. Sonra kumandanlarımıza ve subaylarımıza tecavüz ve taarruza başladılar. Askerlik izzeti nefsini yok etmeye gayret ettiler.
Ordumuzu tamamen lağvederek, milleti bağımsızlığını muhafaza için muhtaç olduğu dayanak noktasından mahrum etmeye teşebbüs ettiler. Bir taraftan da müdafaasız, ordusuz bıraktıklarını zannettikleri milletin de, izzetinefsine, her türlü haklarına ve mukaddesatına taarruzla, milleti alçaklığa boyun eğmeye alıştırmak planını takip ettiler ve ediyorlar.
ORDUYU YOK ETMEK İSTEYEN ÖNCE NE YAPAR?
Orduyu imha etmek için mutlaka subayları mahvetmek, aşağılamak lazımdır.Buna da teşebbüs ettiler.Ordu ise arkadaşlar, ancak subaylar heyeti sayesinde vücut bulur. Malum bir askeri hakikat, felsefi hakikattır;ordunun ruhu subaylardadır.
Subaylar, izah ettiğim yüce, mukaddes ve bütün açılardan üzerlerine düşen vazife itibariyle, bütün mevcudiyetleriyle ve bütün dikkat ve ferasetleriyle, giriştiğimiz bağımsızlık mücadelesinde birinci derecede faal ve fedakâr olmak mecburiyetindedirler.Şahsi ve özel hayatları itibariyle de subaylar, fedakârlar sınıfının en önünde bulunmak mecburiyetindedirler.Çünkü düşmanlarımız herkesten evvel onları öldürür.Onları aşağılar ve hor görürler.
Hayatında bir an olsa bile subaylık yapmış, subaylık izzetinefsini, şerefini duymuş, ölümü küçümsemiş bir insan, hayatta iken düşmanın tasarladığı ve reva gördüğü bu muamelelere katlanamaz.Onun yaşamak için bir çaresi vardır. Şerefini korumak!
Halbuki düşmanlarımızın da kastettiği, o şerefi ayaklar altına atmaktır.Dolayısıyla subay için ya istiklal ya ölüm vardır. Fakat arkadaşlar ölmeyeceğiz, bağımsızlığımızı muhafaza ederek yaşayacağız ve milletimizi daima bağımsız görmekle bahtiyar olacağız!
YİNE EMPERYALİZM YİNE AYNI OYUN!
Günümüzde de emperyal çeteler yerli işbirlikçilerle, geçmişte olduğu gibi TSK’ya ve onun ruhu olan subaylara saldırdı, saldırıyor... Balyoz, Ergenekon, Poyrazköy ve benzeri onlarca sahte davada yüzlerce subay tutuklandı! Ama Türk subayı asla teslim olmadı! En ağır koşullarda bile düşman hukukuna meydan okudu...
Balyoz şehidi yiğit Amiral Cem Çakmak’ın mahkemede söyledilerini birlikte dinleyelim: “Bu dava içimizdeki işbirlikçi vatan hainlerinin parmak izlerini taşımaktadır. Çünkü başımıza çuval geçiremeyeceklerini bildikleri için buradayız. Atatürkçü kimliğimiz nedeniyle buradayız. Biz öz be öz bu milletin evlatları olduğumuz için buradayız!Son olarak, hainlik ve ihanetin odağı olan ve dış mihraklara uşaklık eden şerefsizlere sesleniyorum. Bu salondaki koltuklara oturacaksınız ve vatana ihanetten yargılanacaksınız. Bundan kaçışınız asla mümkün değildir!”
TSK DİMDİK AYAKTA!
Ancak tarih tekerrür etti; bir kez daha emperyalist oyun bozuldu! “TSK’yı kafesledik!” diyenler, şimdi “Yandım Allah!” diye bas bas bağırıyor… Kuzey Irak’ta yedikleri şamarın artçı şoklarından bir türlü kurtulamıyorlar… Her Allah’ın günü demeç üstüne demeç! Maşallah hepsi edebiyatçı kesildi!
GENELKURMAY BAŞKANIMIZ ORG. SAYIN HULUSİ AKAR’IN ZAFER MESAJI
2224 yıllık ordu geleneğine sahip, Orta Asya’dan Anadolu’ya, Akdeniz’e bir küheylan olup akan, gücünü aziz milletimizin sevgi ve desteğinden alan kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri; geçmişte olduğu gibi bugün de yüce milletimizin temel karakteri olan ve hiçbir zaman ödün vermeyeceği egemenlik ve bağımsızlığının, şehit kanlarıyla yoğrulup bayraklaşan kutsal vatan topraklarının bütünlük ve güvenliğinin teminatı olmaya devam edecektir.
İşte budur! Bizzat Başkomutanımız tarafından bu mutlu günümüzde iç ve dış düşmanlara kararlı bir mesaj veriliyor:“Türkiye’nin egemenlik, bağımsızlık, güvenlik ve bütünlüğünün teminatı Türk Silahlı Kuvvetleridir…Ayağınızı denk alın!”
TSK yedi düvele karşı Türk’ün şeref, onur ve haysiyet mücadelesini vermektedir… Milletçe, kayıtsız ve koşulsuz olarak Peygamber ocağının kahraman mensupları ile onları sevk ve idare eden komutanların arkasında durmalıyız… Fitne ve fesat tohumları ekmek isteyen gafillerin oyununu bozmalı, Mehmetçik’in önünü açmalıyız…
TSK, zaten bizim millet olarak duygu ve özlemlerimizin çelikleşmiş bir ifadesi değil mi?
Amiral Soner Polat
Ulusalkanal.com.tr