Türkiye Batıya karşı çok ciddi savaş vermektedir. Yazının başında belirtmekte fayda var. Yaklaşık 50-60 yıldır Türkiye gibi, Batı hakimiyetinde kalan bir ülkenin bu hakimiyeti yıkması kolay değildir. Zaten her fırsatta, “Ülke olarak çok zor, çok kritik bir süreçten geçiyoruz!” dememizin sebebi de budur.
Gerçekten çok ciddi bir süreçten geçiyoruz. Yapılacak en ufak bir hata, çok büyük sonuçlar doğurabilir. Ancak, ülkemize yönelik saldırıların tespitlerini iyi yapıp, kendi eksikliklerimizi iyi bilirsek, saldırıları geri püskürtmekte o kadar çok başarılı olacağımız kanaatindeyim. Zaten yazılarımın büyük çoğunluğu sorunlar ve çözüm noktaları üzerine olacaktır.
Türkiye, 2014 yılından beri, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve diğer milli kuvvetler tarafından( MHP-VATAN PARTİSİ ), batılı ülkelere karşı Tam Bağımsızlık oku atarken, diğer taraftan Türkiye'nin bu hamlesini hazmedemeyen emperyalist güçler, farklı saldırı yöntemlerini devreye sokmaya çalışmaktalar.
Burası çok önemlidir. Türkiye'ye yönelik saldırılar ABD merkezli, FETÖ kaynaklıdır. Orduyu ele geçirip askeri darbe yapmaya artık gücü kalmayan, tasması ABD'nin elinde olan FETÖ, bütün kuvvetini ve dikkatini dört nokta üzerinde yoğunlaştırmıştır.
Bu dört nokta şunlardır:
1- Türkiye'de iç karışıklık çıkartmaya,
2- AK Parti içinde çalışkan, iş yapan, vatansever kadroların önünü kesmeye yoğunlaşmaya ,
3- Basın ve medyayı ele geçirmeye çalışmaktadır.
4- İtibar suikastlerini yaygınlaştırarak milleti önderlik edebilecek milli şahsiyet ve kurumları millet önünde küçük düşürme amaçlıdır.
Aslında burada bahsettiğim dört maddeyi incelediğimizde, Türkiye'nin, ABD tarafından açık bir saldırı altında olduğunu ve bu saldırıların Türkiye'de iç cepheyi bölme ve Türkiye'yi iç çatışmaya götürme amaçlıdır. Saldırılar, Türkiye'nin iç savunma mekanizmalarını çökertmeye yöneliktir.
ABD açık bir şekilde Türkiye'yi hedefe koyup iç karışıklık, iç çatışma çıkartma peşindedir. İç karışıklığı ise; iç cepheyi bölerek, vatanseverleri etkisizleştirerek ve vatanseverleri birbirine düşürterek yapmaktadır.
Olaylara AK Parti açısından bakarsak , iktidar ABD'ye karşı direnmektedir ve bu nedenle ABD tarafından hedefe konmuştur. Fakat Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ne kadar çok yerlilik ve millilik adına mücadele içerisinde olsa da, Erdoğan'a muhalefet sadece muhalefet partileri tarafından değil kendi partisinin içindeki bazı kesimler tarafından yapıldığını da kabul etmeliyiz.
AK Parti'de en tepelerde Cumhurbaşkanı Erdoğan'a sadık bazı isimler itibar suikastleri ile karşılaşırken, merkezden uzaklaştıkça, ne kadar çok Erdoğan'a sadık ve vatansever insanlar varsa siyaset dışına itildiklerini görüyoruz.
İşin diğer tarafı, tüm bunlara “DUR!” diyecek, vatanseverleri kucaklayacak kadroların önü de kesilmiş durumdadır. İş yapacak, çalışacak kadrolarda yetki ve güç yoktur, fakat yetki ve güce sahip olanlar ise; ne çalışkanlık ne de iş bitirme azmine sahiptir.
Açıkça söylersek, Türkiye'yi teslim almaya çalışan güçler; AK Parti'yi içeriden yıkmaya, dejenere etmeye çalışarak, etkileme alanlarının dışındaki kadroların önünü kesmeye çalışmaktadırlar.
Aslında buraya kadar anlattıklarım bile acilen Türkiye İttifakı'nın zorunluluğunu ortaya koymaktadır.
Öte yandan ABD, Türkiye'de iç çatışma çıkartma amacıyla basın ve medya gibi çok önemli araçları ele geçirme gayreti içerisindedir.
Basın ve medya konusu özellikle çok önemlidir. Çünkü yıllardır uyardığımız üzere, orman yangınları ile ülkemizde basın ve medya konusunda çok ciddi zaaflar olduğu iyice ortaya çıkmıştır.
Basın ve medya konusundaki zaaflarla halkımıza yanlış bilgi aktarılıp, yanlış propagandaların önü açıldığı gibi, aynı zamanda doğru bilginin de önüne geçilmektedir.
Basın ve medyayı sadece merkezden, bir-iki parti çerçevesinden bakarsak buzdağının ancak üstünü görmüş olup, çok ciddi hataya düşeriz.
Türkiye'de basın ve medya her türlü provokasyona açık hale getirilmiştir. Üstelik, önümüzdeki dönem basın ve medya çok daha büyük provokasyonlara gebedir.
Örneğin; AK Parti’nin en çok oy aldığı bazı şehirlerde bile, AK Parti yanlısı sanılan medya organlarında bile, milli konulara dikkat çekmek, Türkiye’ye yönelik tehditleri ve bu tehditlere karşı devletimizin yanıtlarını işlemek resmen YASAKLANMIŞTIR! (Örnek: Doğu Akdeniz haklı mücadelemizi, Diyarbakır anneleri, S-400 alımının nedenleri, Libya’da bulunma sebeplerimizi işlemek YASAKTIR!) Bırakalım milli konuları, Sayın Erdoğan’ın demeçlerine yer vermek bile YASAKTIR!!!
Milli konulara, Erdoğan’a sütunlarında yer veren basın mensupları ise; çok büyük baskı ile karşı karşıya kalmaktadır. Aslında, milli konulara ve Erdoğan'ın demeçlerine yer veren basın mensupları bile neredeyse kalmamıştır. Kendi genel başkanının, liderinin demeçlerine tahammül edemeyen bir ortam ile karşı karşıyayız.
Basın ve medya konusunu sonraki yazılarımda daha geniş işleyeceğim. Fakat diyebililrim ki; bu yapılanlar ile Türkiye'nin kendi iç savunma mekanizmaları göçertilmek istenmektedir. Dışarıdan Türkiye'ye yapılacak saldırılarda, halkı aydınlatacak, Türkiye'yi savunacak basın mensuplarının önü kesilmek istenmektedir.
Ülkemizde farklı siyasi yelpazede bile olsa, ayakları vatan topraklarına basan, anti-emperyalist çizgide siyaset yapan, siyaset üreten basın ve medya çalışanları vardır, fakat bu insanlar örgütlenememiş durumdadır. Türkiye'nin çeşitli illerine dağılan bu insanların çoğu yalnızlığa terkedilmiştir.
Türkiye'nin bekası ve güvenliği açısından, bir an önce milli basın çizgisindeki basın mensuplarının (siyasi düşünce, siyasi parti ayrımı yapmadan ) şehir şehir, ilçe ilçe tespit edilip tek çatı altında örgütlenmesi şarttır.
Yazdıklarımdan “karamsarlık” çıkartılmasın, ama içinde olduğumuz tablo budur. Karamsarlık çıkartılmasın çünkü; 70 yıllık Batı hakimiyetini yıkmanın kolay olmadığını, çok büyük bir savaş verildiğini yazımın en başında belirtmiştim. Eğer anti-emperyalist bir çizgide iseniz, millici iseniz zaten baştan bunları farkında olmanız, göze almanız gerekmektedir. Ama, bu duruma bir an önce çözüm bulunmalıdır.
Türkiye'nin tüm saldırıları geri püskürtecek tarihsel birikimi ve milyonlarca vatansever kadroları vardır.
Bu kadroları toplamak tarihsel bir görevdir. Bu da ancak Türkiye İttifakı sağlandığında mümkün olacaktır. Acilen Türkiye İttifakı kurulmalı, Türkiye'nin bütün vatanseverleri bu ittifak temelinde birleştirilmelidir.
Ülkemiz çok büyük saldırı altındadır. Ancak gerçek şu ki; Türkiye'ye yönelik saldırıları püskürtmeyi başardığımız an, artık Türkiye'nin karşına hiç bir gücün çıkamayacağıdır.
Yazımın sonuna yaklaşırken tüm saldırılara karşı; gerçek dindar Millicilerin, gerçek Atatürkçülerin ve gerçek Ülkücülerin yani, tüm vatanseverlerin birbirlerini anlayarak, Türkiye’nin savunulmasında dayanışma içerisinde olması gerektiğini belirtmek istiyorum.