Kara bulutlar TSK’nın üstüne çökerken

Soner Polat Yazar ulusalkanaliletisim@gmail.com

Turgutreis (F-241) fırkateyninde savaş yerlerini donatmıştık. Nefesler tutulmuştu. Yunan harp gemilerinin Kardak kayalıklarına yaklaşma yollarında deniz kontrolünü ele geçirmiştik. Hedef tahsisleri bile yapılmıştı. Deniz ve Hava Kuvvetleri tam olarak duruma hâkimdi. Eğer çatışma başlasaydı, Yunanistan için hiç de iyi olmayacaktı. Türk emir komuta sistemi saat gibi işliyordu. Karşı taraf mı? İsterseniz en yetkili ağızlardan dinleyelim.

KOMŞUDA MSB’YE BAĞLI KUVVETLER

Yunanistan 1996 yılındaki Kardak krizinden sonra birbirine girdi. Genelkurmay Başkanı, Milli Savunma Bakanı’nı; Bakan, Kuvvet Komutanlarını; Başbakan herkesi suçladı. Söz düelloları günlerce devam etti. Onlarca televizyon programı yapıldı. Günah keçisi yapılan Genelkurmay Başkanı Oramiral Hristo Limberis belki de en masum kişiydi. Sonunda dayanamadı ve bir kitap yazdı. Kitabın adı, “Milli Strateji ve Kriz Yönetimi!”

Kardak krizi patlak verdiğinde Kuvvet Komutanlıkları doğrudan Milli Savunma Bakanı’na bağlıydı. Ora. Limberis çaresiz bir konumdaydı. Duygu ve düşüncelerini kitabına şöyle yansıttı: "Kamuoyu ve birçok siyasetçi Silahlı Kuvvetler Komutanı’nın Genelkurmay Başkanı olduğunu söyler. Bu yanlıştır. Kuvvetler MSB’ye bağlıdır. Kardak krizi esnasında bana yetki bile vermediler. Silahlı Kuvvetlerin yetkileri, faaliyetleri ve teşkilatlanmasındaki belirsizlik ve karışıklık herkesin ortak fikridir. Genelkurmay ile Kuvvetler arasındaki bağlantı yasayla yeniden hükme bağlanmalıdır.”

Kamuoyu baskısı o denli güçlüydü ki dönemin Başbakanı KostasSimitis de bir kitap yazmak zorunda kaldı: “Yaratıcı Bir Yunanistan İçin Politika!” Bu kitaptaki en çarpıcı ve dikkat çekici bölüm şöyleydi: “Kardak’a müdahale için planımız bile yoktu. Yunan Silahlı Kuvvetlerinin teşkilatlanma yetersizliği ve harekât acizliği ortaya çıktı. Kardak, bir açıdan bizim bu acizliğimizi ortaya çıkaran olay oldu. Yunan Silahlı Kuvvetleri yeniden yapılandırılmalıdır!”

Yunanistan ülkenin kaderini doğrudan etkileyeceğinden bu konuyu tam 6 yıl boyunca her düzeyde tartıştı. Çalışmalar neticesinde önemli dersler çıkarıldı. Hükümet ve Silahlı Kuvvetler, Genelkurmay ve Kuvvetler arasındaki koordinasyonun çok yetersiz olduğu vurgulandı. Yetki ve sorumlulukların çok muğlak olduğu anlaşıldı. Harbe girilirken bile Kuvvetlerin Bakanlıkta kalmasının mahsurları ortaya çıktı. Kuvvetlerin birbirinden bağımsız hareket etmesinin, kimden emir alacaklarının belli olmamasının muharebe etkinliğini düşürdüğü açıkça beyan edildi.

Sonuçta 2002 yılının Ocak ayında 2292 sayılı MSB kanunu çıkarıldı. Bu kanunun 11’inci maddesi ile Genelkurmay Başkanı’nın yetki ve sorumlulukları yeniden düzenlendi.

TARİHİ SÜREÇLER İYİ İNCELENMELİ!

İktidar, kamuoyundan gizleyerek, yangından mal kaçırır gibi Yunanistan’ın bu iflas eden sistemine sarıldı. Böylesine hayati bir yapısal değişikliği OHAL kapsamındaki bir Kanun Hükmünde Kararname’nin içine (KHK) sıkıştırdı. Toplum içinde tartışılmasına bile izin vermedi! Böylece bir çırpıda TSK’nın emir ve komuta yapısını felç etti. En önemli harp prensibi olan emir komuta birliği ilkesini çöpe attı.

Kuvvetlerinden ayrılınca Genelkurmay Başkanlığı’nın içi boşaldı; hiçbir ağırlığı kalmadı. Tarihi kökleri olan Erkan-ı Harbiye Umumiye Reisliği çok ağır bir darbe aldı. Maddi ve manevi temelleri olan, devlet geleneğimizin en önemli kurumu bir binanın içine sıkıştırılmış oldu. Görev ve sorumlulukları hakkında, en azından benim en küçük bir bilgim bile yok! Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri MSB’ye bağlandığına göre, normal koşullarda bu kuvvetler üzerinde en küçük bir tasarrufu bile olamaz!

Şu andaki yegâne gerçeklik, yetki ve sorumluluklardaki belirsizliktir. Genelkurmay Başkanı’nın yetkileri saklı kalıyorsa, Kuvvetler MSB’ye bağlı değildir; Kuvvetler MSB’ye bağlıysa, Genelkurmay’ın Kuvvetler üzerinde tasarruf yetkisi yoktur.

Anayasamızın 117’nci maddesi halen yürürlüktedir. Buna göre, “Genelkurmay Başkanı Silahlı Kuvvetlerin Komutanı olup savaşta Başkomutanlık görevini Cumhurbaşkanı namına yerine getirir.” Demek ki bir savaş durumunda Başkomutan olacak Genelkurmay Başkanı barış durumunda boştadır. Barış dönemi için zorlayarak bir takım görevler bulsak bile savaş dönemindeki konumu ile uyumsuzluk söz konusudur. Büyük bir ihtimalle siyasi parti liderleri bu durumu da düzeltmek (!) için anayasa değişikliğini zorlayacaklardır.

Devletimizin tarihinden gelen bir geleneği FETÖ darbe girişimini gerekçe göstererek dağıtmak pek de adil görünmüyor. Darbeci yapıyı palazlandıran ve cesaretlendirenler 1980 yılından sonra gücü ele geçiren tüm iktidarlardır. Bu konuda TSK’nın da hataları vardır ama siyasi partilerden çok daha azdır. FETÖ’nün hücrelerine kadar sızdığı diğer devlet kurumlarına dokunulmazken, TSK’nın genetik kodları ile oynamak pek hayra alamet görünmüyor! Amacın üzüm yemek değil bağcı dövmek olduğu anlaşılıyor…

Amiral Soner Polat

ulusalkanal.com.tr

Tüm yazılarını göster