Kağıt üzerinde ekonomi

Çetin Ünsalan Yazar ulusalkanaliletisim@gmail.com

Ortada öyle büyük bir başarı palavrası var ki, ekonomide bir yanda resmi rakamlar açıklanıyor; diğer tarafta düşen haber kâğıttan kuleyi çökertiyor. İşe son günlerin popüler konusu dolar ile başlayalım.

Şimdi herkes doların neden yükseldiğini soruyor. Hani Nasreddin Hoca’nın kazan hikâyesi var ya onun gibi... Dünyada büyük fonlar Türkiye’ye gelip kârını kâr katarken, bu arada da borçlandırma pahasına ülkeyi finanse ederken, sesi çıkmayanlar, şimdi ‘neden’ sorusunun yanıtının peşine düşmüş.

Oysa yanıtı çok basit değil mi? Bugüne kadar herhangi bir emek vermeden, sadece rant sunarak elde ettiğin bir parayı kullandın. Kullanırken gelir getirecek üretiminin kemiklerini kırdın. Şimdi millet parasını geri çekiyor, arada borç kullanırken doğan açığın da doların fiyatını yükseltiyor.

Yani ‘kıt olan kaynağın fiyatı artar’ ilkesi.. Fakat gelen sıcak parayla milli geliri, büyümeyi yükseltenler, bugün dönmüş ‘Allah Allah’ diye başını kaşıyor. Yanıtı çok açık… Bu süre içinde uygulanan yanlış politikaların neticesinde yurtdışına karşı uluslararası yatırım pozisyon açığın, yani varlıklarınla yükümlülüklerin arasında karşılıksız kullandığın rakam 438 milyar dolar. Böyle bir paran var mı?

FED dünyadan para çekerken, para kıtlaşır ve senin de dolar basma yetkin yoksa, ki yok, kasanda da bunu karşılayacak para bulunmuyorsa dolar yükselir. Bu kadar basit... Dönelim içe... Türkiye’nin 2,7 milyar TL bütçe açığı olduğu söylendi.

Ama TESK Başkanı Bendevi Palandöken, torba kanunla birlikte affa muhatap ödenmesi mümkün olmayan borcun 200 milyar TL, yani 100 milyar dolar olduğunu söyledi. Tahsil edemiyorsanız, bunu gelir yazabilir misiniz? Beyler yazıyor...

İşsizliğin yüzde 10’un hemen altında, tek hanede olduğunu açıklıyorlar. Yani onlara göre kâğıt üzerinde doğru düzgün işsizlik yok. Ama nedense 75 milyar TL’ye yani yaklaşık 37 milyar dolara ulaşan İşsizlik Sigorta Fonu’ndan kullanımı rahatlatacak tedbirlere gidiyorlar.

Merak etmeyin haftada 2 saat çalışan bile işsiz sayılmadığı için bu para, yine bir şeylerin finansmanında kullanılır. Tıpkı deprem için toplanan vergilerin yurtdışı borç ödemelerinde kullanıldığı gibi...

Gelelim sosyal güvenlik sistemine... ‘İşsizsen sigortanı ödeyeceksin’ diyor iktidar. Geliri olmayan nasıl para ödeyecekse? Yolunu buluyorlar, gelir testi icat ediyorlar. Evinde örneğin buzdolabın varsa bile seni ‘geçinebilir’ kılıyorlar.

Ardından gelir testi yaptırmayanlara borç çıkarıyorlar. Elbette kimse ödemiyor; ama bunlar devlet bütçesinde gelir kaleminde gözüküyor. Sonra ekonomi yönetimi affettiğini belirtip, herkesi gelir testi yapmaya yeniden çağırıyor. Eğer yaptırmazlarsa, borçları asgari ücretin 2 katına çıkacak. Belki yine kimse yatırmayacak, ama onlar bunu bütçede gelir gösterecekler.

Bunu nasıl bir Türkiye’de yapıyorlar? En zengin yüzde 20 ile en fakir yüzde 20 arasındaki farkın geçen sene 8 kat, bu sene de 7,7 kat gelir farkı olduğu açıklanan ülkede... İşin özü ortada tam bir Karagöz Hacivat gölge oyunu var. Fakat kim Karagöz; kim Hacivat onu çözmek mümkün olmuyor. Bakanlar mı? Ali Babacan emekliliğe hazırlanıyor; Mehmet Şimşek de Norveç’te tenis oynuyor. Üstelik çift erkekler kategorisinde Osman Tural ile birlikte şampiyon olmuş.

Hem hayırlı olsun diyelim; hem de tenis dehası Maliye Bakanı’na durumu tenis terimiyle özetleyelim. Ace... Yani rakip tarafından yakalanamayan nizami servis... Sayın Bakan! Teğet falan derken ekonomiyi ıska geçtiniz. Ve bu top rakibe, yani kumar ekonomisine sayı oldu. Geçmiş olsun.

ulusalkanal.com.tr

Tüm yazılarını göster