Asgari ücretin yükselmesinden sonra buradan gelir bekleyen ve sadece sonradan işe alınanların farkına 100 TL destek vermeyi düşünen iktidar, mevcut borçlar için de düğmeye bastı. Elbette prensip olarak şunu belirtmek gerekir: Herkesin borcunu ödemesi gerekir. Ama borçların da ödenebilir olması gerekmez mi?
Eğer bir asgari ücretin yarısına yakın maliyeti, işverene yükleniyorsa, bu insanı ya işten adam çıkarmak, ya kayıtdışına yönelmek ya da beyan edip ödeyememek gerçeğiyle karşı karşıya bırakıyorsunuz demektir.
Ama bu ülkede iki kesimin başı belaya girmiyor. Ortada gözükmüyorsanız; yani kayıtdışı iseniz devlet sizi bulmuyor. Bir de ‘bizden’ kriterine uyuyorsanız… Bu bizden mevcut iktidar döneminde de, öncesinde de hiç değişmeyen kural oldu.
Şimdi SGK otomatik icra programı ile icra havuzuna atılan kayıtlardan bir kısmına tebliğ çıkardı. Burada kritik ifade ‘bir kısmına’ vurgusudur. Kim bu bir kısım? Çünkü geride 800 binin üzerinde ödeme emrine henüz tebliğ yapılmadığı açıklandı.
İşin siyasetini ve üzerine gidilmesi planlanan işletmelerini bir kenara koyarsak, yine küçük esnafa, KOBİ’ye yüklenecekler. Onlardan borçlarını bir an önce ödemelerini isteyecekler. Ama ‘haliniz nedir’ diye sormayacaklar.
Neden ödeyemediklerini öğrenmek istemeyecekler. Çünkü cevabını bildikleri sorunun bu kısmıyla ilgilenmiyorlar. Ülkede gücü yeten yetene bir fotoğraf ortaya çıkıyor. Oysa Haziran 2015 yılında açıklanan SGK yüzsüzleri listesine baktığınızda farklı bir durum görüyorsunuz.
Kim bu yüzsüzler? Borcu 150 bin TL ve üzerinde olanlar. Burada ilk üç sırayı belediyeler alırken, meşhur Soma Kömür İşletmeleri’nin de 7. sıradan yarışmaya katıldığını anlıyorsunuz. Arada tekstil şirketleri, enerji şirketleri de var. Fakat listenin hakimi belediyeler…
Peki şimdi soruyorum. Bu belediyeler tebliğ gönderilenlerin içinde mi, dışında mı? Borcunu tahakkuk ettiren ve ‘buradayım’ diyen insanların üzerine gideceksiniz de, bu belediyelere de haciz uygulaması başlatacak mısınız?
Bu işin bir boyutu; ikinci boyutu da piyasalara alarm veren cinsinden… Muhtemelen hesaplara haciz uygulaması hayata geçeceğinden, boyutunu bilemediğimiz bir borç / alacak zinciri kırılacak.
Çekini ödemek için hesabında para olduğunu zanneden işletmeler, protesto veya ödeyememe riski yaşarken, bu meblağa güvenip alacağı karşılıksız çıkanlar da, muhtemelen başka noktalara ödemelerini yapamayacaklar.
Yine kaş yapayım derken, göz çıkaran bir uygulama ile karşı karşıyayız. Dönersek başa insanlar borçlarını ödemeli mi; elbette evet. Fakat alacaklı kurum, en büyüklerden neden başlamıyor?
Bundan da önemlisi neden ödenemediği sorusunun yanıtı arayıp, bunu ödenebilir kılmak için gerçekçi ve çözüm odaklı bir çalışma yapılmıyor? Bu soruların yanıtını bulmak güç, ama netice değişmiyor.
Gücü yeten, gücü yettiğini, yöntem gözetmeksizin dövüyor. Sonra da biri çıkıp bunun adına tahsilât diyor. O kadarını çek senet mafyası da yapıyor; farkınızı göster.
Çetin Ünsalan