Türkiye geçen sene bu zamanlar konkordatoları konuşuyordu. Şimdi geldiğimiz noktada son 10 ayın verileri açıklandı. Açıklamaya göre 2018 Ekim’den bu yana bin 934 firma konkordato ilan etti. Yapılan müzakereler sonucunda 905 firmanın bankalara olan 10,4 milyar TL’lik borcu konkordato dışında kaldı.
Güzel bir gelişme mi? Evet... Sistematik olarak da istatistikler konkordato başvurularının düştüğünü gösteriyor. Bu da güzel ve memnuniyet verici.. Ama konuşulmayan tarafları görmek gerekiyor.
Ticaret sicil verilerine göre 2018 Aralık itibariyle konkordato ilan eden firma sayısı bin 549 şirket/kişi idi. Son 10 ayı hesap edersek ekim, kasım ve aralık başvurularını düşelim, Ocak 2019 itibariyle 287 firmayı daha bu sayıya eklememiz gerekiyor. Mesela o 287 firmaya ne oldu? Bu hesaba dahil mi; değil mi? Çünkü veri, son 10 aydaki başvuruları gösteriyor.
Gayri resmi iddialara girmeyeceğim. Zira bunu kanıtlama şansı yok ve resmi veriler üzerinden fotoğrafı okumak gerekiyor. 905 firma bankayla sorununu çözdüyse, geriye bin 29 firma kalır. Bunun da üzerine istatistik döneminde dikkate alınmayan kayıp 287 firmayı eklediğimizde sayı, bin 316 firma eder.
Ayrıca dikkatinizi çekerim, 905 firma da sadece bankalarla olan ilişkisini konkordato dışında bırakmış. Peki bunların resmi ya da gayri resmi, yani cari hesapla mal veren tedarikçileri ne oldu? Yanıtı yok. Gelelim; sistematik ve rakamsal bir düşüş gözlenmesine...
Konkordatolar niye patlamıştı? Çünkü daha önce iflas ertelemeye başvuranların yolu kapandı. Zannedildi ki sorun halledilecek. Problem kendisini konkordatolar üzerinden ortaya koydu. Sonra konkordato başvuruları da zorlaştırıldı ve olanaksız hale getirildi.
Meseleyi ortadan kaldırmadığımıza göre, ki reel sektör sohbetlerimiz bunu doğruluyor, önümüzde görmekten kaçındığımız bir tehlike var demektir. Konkordatoların durdurulması tezini savunanlardandım. Ama o zaman da yazdım; sorunu yok sayarak değil.
Konkordato başvurularını hemen kabul etmek yerine, uzmanlardan ve reel sektörden oluşan bir heyetle, firma sahiplerinin mal varlığını da ortaya koyup, piyasa borçlarını önceliklendirip, yönetmek kaydıyla bu fikri ortaya atmıştım.
Böyle bir yöntem izlenmediğini biliyoruz. Ben halen aynı sistemin mutlaka kurulması gerektiğini düşünüyorum. Zira konkordato sorununa sadece banka borçları üzerinden bakıyor olmak, yeni patlakları hesap etmemek anlamına gelir.
Çünkü bu firmaların tedarikçileri ve üreticileri zor durumda. Dimyat’a pirince giderken, eldeki bulgurdan olacağız. Reel piyasa esas alınmak durumunda. Bankalar ve kamu alacakları ötelenmeli. Aksi takdirde zincirleme patlama riski hem firmalarımıza mal olur, hem işsizliği körükler, hem de günün sonunda tahsil edilemeyen kamu ve banka alacağı doğurur.
Ekonomi idare edilecek değil, yönetilecek bir alandır. Zira yönetemediğiniz ve yok saydığınız her sorun, ağırlaşarak önünüze gelir ki, o zaman zaten yönetilmesi daha güç olur. Gerçeklerden korkmayalım. Yalandan, hayalperestlikten daha az acıtır.
[email protected]