Türkiye arka arkaya sıkıntılı günler yaşadı. Ekonomik sıkıntılarımız zaten doğal sürecimiz haline geldi. Ama bununla birlikte önce dünyayı saran pandemi, ardından orman yangınları ve son olarak da Kastamonu merkezli sel felaketi hepimizin canını yaktı.
Aradan günler geçmesine rağmen değişmeyen ne oldu biliyor musunuz? Bunlarla ilgili yaşananlar sırasında sorumluluğu olanlar hakkında soruşturma açılıp, gerekli ve detaylı bir araştırma yapılmaması.
Son olaydan yola çıkalım zira bu konuyla ilgili Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay basına açıklamalarda bulundu. Oktay dedi ki: “Riskleri azaltmaya ihtiyacımız var. Vatandaşlarımızdan, yerel yönetimlerimizden rica ediyorum; lütfen gerek dere yatakları gerek heyelan bölgesi olsun afet oluşturacak yerde yapılaşmadan uzaklaşalım.”
Ne kadar güzel ve önemli bir çağrı değil mi? Peki sorumluluk makamında bulunanların işi çağrı yapmak mı? Bakın aynı olaya yönelik tespitlerini aktaran İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Nusret Suna, Bozkurt Belediye Başkanı Muammer Yanık ve Bozkurt eski Belediye Başkanı Bozkurt Eke de ilginç değerlendirmelerde bulundular.
Anlıyoruz ki söz konusu binalar imarlı, DSİ’nin sorumluluğuyla dere boyu yanlış belirlenmiş, köprülerin yanlış yapıldığı iddia ediliyor ve havza sınırlarına rağmen inşaatların yapılmasına göz yumulmuş.
Şimdi bu mesele yine temenniler manzumesi olarak hayatımızdaki yerini alacak ve bir süre sonra kimse olayı da konuşmayacak, sorumluları da araştırmayacak. Hatta ifadelere bakarsanız her şey kitabına uydurulduğu için sorumlu da bulunamayacak.
Ama yeni sistemde icranın iki numaralı ismi çıkıp tavsiyelerde bulunabiliyor. Hatta bir numaranın da daha önce İstanbul’dan bahsederken ‘İstanbul’a ihanet ettik, af ola’ dediğini biliyoruz.
Bir olay şanssızlıklar zincirinde yaşanmışsa, afettir. Fakat rant hırsıyla bile bile göz yumulduysa o mesele artık afet olmaktan çıkar. Depremden sele, yangından ekonomik krize kadar her başlığı bu anlayışın içine sığdırabiliriz.
Çeyrek asırlık bir sürede yönetimde olup, arka arkaya aflar çıkarıp, bilimi kendine uydurup sonra da tavsiyeler vermek şık bir davranış olmuyor. Bu ülkede Üsküdar semtinde inşaat yapabilmek için fay hattı harita üzerinde değiştirildi. Kim soruşturdu?
O zaman ben size canlı yaşadığım bir örneği paylaşayım. Yıl 2004… O zaman çalıştığım TV kanalında yaptığım programla bir ödüle layık görülmüştüm. Ödülü veren dönemin TOKİ Başkanı Erdoğan Bayraktar’dı.
Tören sonrası kendisine İstanbul Bakırköy’de Ayamama Deresi’nin üzerine inşaatı başlayan TOKİ evlerini sordum. Dedim ki: Ben bu semtin çocuğuyum ve derenin iflah olduğunu görmedim. Şimdi üzerine konut yapılıyor. Sizce de gözden geçirilmesi gereken bir karar değil mi?
Dönemin TOKİ Başkanı, sonranın ilgili Bakanı tüm incelemeleri yaptıklarını ve sorun olmadığını ifade etti. Aradan yıllar geçti ve kurutulduğu zannedilen dere büyük bir su taşkınına neden oldu.
Hepiniz İkitelli üzerinde tırların yüzdüğü o su baskınını hatırlayacaksınız. Sonrasında iktidardan açıklama geldi. Dere yatağı üzerine kurulan tüm binalar yıkılacak. Ben de bir yazı yazarak sordum:
Milyon dolarlara satılan ve 2004’te bahsettiğim yerdeki binalar da yıkılacak mı? Elbette yıkılmadı. Üç beş göstermelik yıkım da fakir fukaranın evine yapıldı. Ama o binalar halen yerli yerinde duruyor.
Bu şimdiki konu dere yatağı olduğu için paylaştığım bir örnek. Aynı meseleyi depremde de görüyoruz; yangın performansındaki uçak krizinde de… Yani bir soruna hem neden olup, sonra da ondan yakınıp, yetinmeyip bir de üzerine tavsiyeler sıralamak ne derece doğru? Kararı siz verin.