Salı günü Boğaziçi Üniversitesi’nde e-safe Boğaziçi Kişisel Verileri Korumada Yerli Çözümler Zirvesi’ni takip ettim. Açıkçası uzun süreden beri izlediğim siber güvenlik ve alt dilimlerini oluşturan veri yönetimi meselesinin dünyada hızla büyüyen bir ekonomi olduğunu görüyorum.
Bu konuda dünya genelinde son derece ciddi çalışmalar yapılırken, Türkiye de meseleyi bir yanından tutmaya uğraş veriyor. Kamu nezdinde olayın önemi anlaşılmış gözüküyor. Ama kamunun genelinde bu duyarlılık var mı, şüpheliyim.
Lakin bundan da önemlisi hem bunun bir ekonomik model olması, hem de tehdit algılaması bakımından Türk reel sektörünün konunun çok gerisinde kaldığını görüyorum. Zirvede bence en ilginç yaklaşımlardan biri Cezeri Siber Güvenlik Akademisi’nden Osman Doğan’ın şu sözleriydi:
“Son iş görüşmemi personelimin annesiyle birlikte yaptım. Çünkü işe aldığımız kişi 14 yaşındaydı.” Konuşması bittikten sonra Doğan ile biraz sohbet ettik. Türkiye’de çocukların doğuştan bu konuya temelli doğduğuna dikkat çekerken, önemli bir uyarıyı da arkasında ekledi.
Osman Doğan bu çocukları ya Türkiye’nin keşfedip vatansever kaygılarla nitelikli personel haline dönüştüreceğini ya da ıskalarsa, çocukların dünyadan kapılacağını belirtti. Bence çok önemli bir uyarıydı.
Doğan’a üyelerinin gönüllülük esasıyla katıldığı, yani bir ücret vermediği bu Akademi’de nasıl bulunduğunu sordum. Bana ‘biz bir bal döktük; arılar kendileri geldi’ yanıtını verdi. Savunma Sanayi Müsteşarlığı Siber Güvenlik Daire Başkanı Mustafa Özçelik’in konuyla ilgili saydığı temel dört problemden biri olan insan kaynağı eksikliği tam da burada ortada çıkıyor.
Okullarımızda, belki de eğitim sistemimizde yeni bir sorgulamaya gitmeli, bu çocukları ortaya çıkarmanın aklını yürütmeliyiz. Şüphesiz sadece bu konuda değil, aklınıza gelen her alanda ve meslek dalında çocuklarımızı yetenekleriyle bütünleştirmeliyiz.
Ama biz sadece çocukları test yapıp, ‘kaç doğru işaretledi’ seviyesinde değerlendiriyoruz. Şayet meseleyi doğru yeteneği doğru alana kanalize etmek şeklinde algılamazsak, her fırsatta hamasete dalıp övündüğümüz o genç nüfusun hiçbir değeri olmaz.
Osman Doğan’ın sözünden hareketle 14 yaşı baz alıp, potansiyelimize şöyle bir göz atalım. TÜİK Türkiye nüfusu araştırmasının sonuçlarına göre çocuk olarak nitelendirilen 0-14 yaş grubun nüfusumuz içindeki payı yüzde 23,6...
Yani kaba bir hesapla 19 milyona yakın bir nüfus diliminden bahsediyoruz. Bu nüfus dilimine Türkiye’nin yaklaşımı, belki de gelecekteki ekonomik ve siyasal sonuçlarını, bilimden siber güvenliğe kadar bir çok başlıktaki konumunu belirleyecek.
O halde çocuklarınıza artık başka bir gözle bakın ve çocuk deyip geçmeyin. Çünkü hiç tahmin edemediğiniz bir konunun dâhisi olabilirler. Yetenek ve beyin avcılığı işte burada devreye giriyor.
Osman Doğan’ın yaptığını, sistematik ve genele yayan bir biçimde hayata geçirmeliyiz. Güçlü, zengin ve mutlu Türkiye’yi yaratmanın formülü buradan geçer. Einstein’in şu sözünü büyük harflerle ülkenin her yanına yazmalıyız:
“Aslında herkes bir dâhidir. Ama siz kalkıp bir balığı ağaca çıkma yeteneğine göre yargılarsanız, balık tüm ömrünü bir aptal olduğuna inanarak geçirecektir.”
Çetin Ünsalan