Başbakan Erdoğan, tırnak içinde yazılması gereken ‘demokratikleşme’ paketini açıklayacak. Tüm gözler burada… İçinde ne olacak, neler gündemimize gelecek? Az çok sızan haberler olsa da, açıklamayı beklemekte fayda var. Korkum o ki göstermelik demokrasimiz daha da ‘ileri’ olacak.
Ama hazır olanak varken, yani bir şey açıklanmamışken, içinde olabilecek bazı demokratik talepleri dile getirmekte fayda var. Mesela işe Seçim Kanunu ile Siyasi Partiler Kanunu’ndan başlayalım. Hatta barajın sembolik olarak kalsa da yok noktasına gelmesini konuşalım.
Milletvekillerinden bakanlara, il ve ilçe teşkilatlarından gençlik ve kadın kollarına kadar partilerin genel başkanların padişahlığı olmasını engelleyecek adımlar atalım. Yeter mi, yetmez… Kurumlarımızdan hangi parti olursa olsun, sonucun değişmeyeceğini düşündüğüm iktidar baskısını kaldıralım.
Örneğin Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu’ndan Adalet Bakanı ve Müsteşarı’nı çıkaralım. Sıfatını ‘özerk’ yapıp, iktidarların arka bahçesi gibi çalışan kurumlarımızı çalışmalarında bağımsız, denetimlerinde kamunun kontrolünde olacak hale getirelim. En önemlisi artık şu dokunulmazlık konusunu çözelim. Dosyası olan çareyi Meclis’e kaçmakta aramasın.
Yemek listesi yapar gibi toplumu oluşturan unsurları saymak yerine, vatandaşlık kavramını getirelim. Vatandaş doğuda da, batıda da, güneyde de, kuzeyde de aynı haklara ve yükümlülüklere sahip olsun. Böylece hesap sorabilsin.
‘Benim hırsızım iyidir’ anlayışından vazgeçelim. İnsanımıza birey olduğunu ve bireylerden oluşan sivl toplum örgütleriyle hak aramanın güç sağladığını gösterelim. STK’ların gücü iktidarlara yakınlığıyla ölçülmesin.
Vergi, prim gibi başlıklarımızı ödenebilir hale getirip, herkesi sisteme dahil ederek, ödemeyenden hesap soralım. Ödeyene de ceketimizi ilikleyip hesap verelim. İhaleleri salonda bitirelim, kulislerde değil.
Eğitim, sağlık, güvenlik, adalet gibi anayasal haklarımızı duruma göre ayarlamayalım. Eşitlik ilkesi parti amblemine değil, TC vatandaşlık numarasına bağlansın. Doğuda insanları açlığa, batıda da köleliğe mahkûm eden siyasi anlayışımızı ortadan kaldıralım.
Herkesin oy deposu olduğu için sesini çıkartmadığı feodal sistemi yıkalım. Ağaların değil, vatandaşın dediği olsun. Kurumlar iktidarların değil, devletin haline dönüşsün ki, iktidarlardan da hesap sorabilelim.
Alkollü araç kullanıp, insan öldürenin kim olduğu değil, ne yaptığı ve kanun önünde ne yükümlülüğe sahip olduğu konuşulsun. Listeyi uzatmak çok mümkün.
Ama son söz şu: Eğer gerçekten demokrasi istiyorsak, seçimlik değil, yaşamlık olsun.
Çetin Ünsalan
ulusalkanal.com.tr