Dünyanın bence en anlamlı meclislerinden biridir Türkiye Büyük Millet Meclisi... Çünkü henüz 20. yüzyılın başlarında, yani dünyada krallık, diktatörlük ya da baskıcı rejimler kol gezerken, bir istiklal savaşını yapmış olma özelliği taşır.
Mustafa Kemal Atatürk’ün her hamlesinde, ki bu hamleler savaş sırasında cereyan ediyor, ikna ettiği, sert tartışmaların yaşandığı bir iklimle temeli attı. O nedenle o günden bugüne gelene kadar o temel ne yapılırsa yapılsın yıkılamadı.
Bu derece şanlı bir tarihine karşın, geldiğimiz noktada ise pasif hale getirilmek istenen yaklaşım, 21. yüzyıla ne yazık ki yakışmıyor. Tek yakışmayan bu mu? Çocuklarınızı, gençlerinizi memleketten ümidi kesmiş bir psikolojiye sokmanın bundan az kalır yanı var mı?
Bugün Türkiye’nin en onurlu bayramlarından birini kutluyoruz. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı... Fakat bir tarafta Gazi Meclis’i hırpalayan, öte tarafta beğenmeyenlere para verip yollamak isteyen bir zihniyetin hasıl olması üzücü değil mi?
Özellikle parçalı müfredat ile, yani kamuoyunda bilinen adıyla 4 + 4 + 4 ile eğitim sistemini yerle yeksan eden, biz ezbercilikten yakınırken çocukları ‘şıklar arasından seçin’ seviyesine düşüren, sorunsuz tek bir sınav yapamamış, üniversite sayısını arttırmakla eğitimde reform yaptığını zanneden bir yanlışın, bugün bizi getirdiği noktadayız.
Teknolojinin, iletişimin öne çıktığı, sorgulayıcılığın esas olduğu bir dönemde ‘beğenmeyenler’ kınanacak değil, alkışlanacak ve kulak verilecek kesimdir. Çünkü ilerlemenin anahtarı budur.
Ne yazık ki adına eğitim denilen, ama salt öğretim ile karıştırılan yoksunluk içerisinde en az iki kuşağı hırpaladık. Ben hiç olmazsa bilgi çağı nedeniyle açıklarını kapattıklarını düşünüyorum. Ama ağır bir hasar verdiğimizi de kabul etmek zorundayız.
Yıl 2021, halen bu ülkede eğitimi düzeltmeye çalışıyorsak, kim ne derse desin eğitimde başarısızlık söz konusu demektir. Ayrıca ülkenin içinde bulunduğu seviyesizlik, tartışma iklimi, rekabette adaletsizlik duygusu ve kutuplaşma da ülkeden gençleri kaçmaya yöneltiyor.
2020 Eylül tarihli Yeditepe Üniversitesi ve Mak Danışmanlık tarafından gerçekleştirilen Gençlik Araştırması, aslında bu tespitin hayat bulmuş halini raporluyor. Yapılan çalışmaya göre 18-29 yaş arasındaki gençlerin yüzde 76’sı yurtdışında daha iyi bir gelecekleri olacağına inanıyor.
Yüzde 77’si ülkede torpilin yetenekten daha önemli hale geldiğini düşünüyor. Her iki gençten biri mutsuz olduğunu dile getiriyor. ‘Başka bir ülkenin vatandaşlığı verilse gider misiniz’ diye sorulduğunda, ‘giderim’ diyenlerin oranı yüzde 64.
Nitekim yakın dönemde gidenlerin sayısı da 330 bin 289 kişi. Bu, 2016 – 2018 dönemine göre yüzde 97’lik bir artış anlamına geliyor. Nitelikli insan kaynağının son derece kritik öneme sahip olduğu bir konjonktürde ‘giden gitsin’ diyemezsiniz. Bundaki hatanızı sorgulamanız gerekir. İnsani olarak zaten dememeli, ama sağlıklı yaklaşım adına da suçlamak yerine anlamaya çalışmaya yönelmelisiniz.
Aynı araştırmada gençlere soruluyor: Ülkeyi yönetsen öncelikle çözeceğin sorun ne? Yüzde 46,7’si işsizlik / istihdam diyor. Yüzde 8,8’i hayat pahalılığı, yüzde 7,6’sı adalet. Görüldüğü gibi eski popülist gündemlerle ve söylemlerle gençleri ikna etmeniz mümkün değil. Onlar gerçeği ve çözümü siyasetçilerden daha iyi görüyorlar.
Peki çok mu geç? Hadi çocukların bayramında, çocukların durumuna bakalım. TÜİK verilerine göre 2020 yılı istatistikleri bize ülkemizde 22 milyon 750 bin 657 çocuk olduğunu gösteriyor. Yani nüfusun yüzde 27,2’si.
Çocuk sayısının en çok olduğu iller ise Şanlıurfa, Şırnak ve Ağrı. Yani ekonomik olarak dezavantajlı bölgelerdeki potansiyel genç nüfusumuz, bugünden ders çalışmamız gerektiğini anlatıyor. Bu dersteki başarı da sağlıklı, müspet ilim temelli, teknolojiyi bilen, analitik zekaya sahip, sorgulayan bir eğitim sistemiyle mümkün.
Bir an için herkesin iyi niyetli olduğunu düşünürsek, bu nedenle geç değil. Çünkü çocuk nüfusunun dağılımına baktığınızda 0-4 yaş arası yüzde 26,9, 5-9 yaş arası yüzde 28,7... Yani bugün eğitimcilere ve mezunlara iş verecek olanlara kulak verip, gerçek bir eğitim sistemi kurarsak, hayata sıfırdan başlayan geleceğin yüzde 55 nüfusunu ve bağlantılı olarak ülkeyi de bu dehlizden çıkarabiliriz.
10-14 yaş arasını da buna katarsak çocuk nüfusumuzun, yani geleceğimizin yüzde 83,8’ini yarına hazırlayabiliriz. İnanın bunu yaparsak bu zeki çocuklarla güçlü, mutlu ve zengin bir ülke yaratıp, bağımsızlığımızın da hakkını vermiş oluruz.
Buna da parmak sallayarak değil, dinleyerek, bilime önem vererek ulaşabiliriz. Yoksa bayramlar salt söylemden ibaret kalır. Bu da Atatürk’ün çocuklarına yakışmaz. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız kutlu olsun.
Olsun da düşünerek olsun. Ne demiş düşünür? Ya çaresizsiniz ya çare sizsiniz. Ve ne demiş Atatürk? “Eğitimdir ki bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır ya da milleti esaret ve sefalete terk eder.”