Yakın zamanda rant ekonomisinden, satacak fazla bir şeyimiz kalmadığı için özelleştirme ekonomisinden, borçlanma ekonomisinden falan çıkıp “Üretim Ekonomisi”ne geçtik çok şükür. Bu müjdeli haberi Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan açıkladı, hayırlı uğurlu olsun.
Cumhurbaşkanımızın damadı, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak da “Yeni Ekonomi Programı”nı açıkladı. Bu yeni program çerçevesinde tarımı ve hayvancılığı ilgilendiren başlık ise “Tarımda Milli Birlik Projesi” oldu. Bir ara da, o zamanlar adı Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı olan koltukta oturan Faruk Çelik bir proje başlatmıştı: “Milli Tarım Projesi”. AKP Hükümetleri’nin bütün bu açıklamaları aslında birer itiraf niteliğindedir: “Biz ekonomide, tarım ve hayvancılıkta gayri milli idik, üretim dışında her şeyi, üreten dışında herkesi destekliyorduk, birlikten değil ayrılık gayrılıktan yanaydık, bundan sonra birlik içinde, üretenin yanında olmaya ve milli olmaya çalışacağız.” Bu projelerden başka bir anlam çıkaramıyorum, çıkaran varsa söylesin.
2016 yılının sonlarında açıklanan Milli Tarım Projesi’ne ne oldu? O tarihten sonra tarımımızı millileştirebildik mi? Tarım ve hayvancılığımızı ithalat kıskacından kurtarabildik mi? Girdi maliyetlerini düşürüp komisyoncunun ve vurguncunun değil üreticinin kazandığı bir sistem yaratabildik mi? Çiftçi örgütlerini, koltuklarına çöreklenmiş yöneticilerden kurtarıp işler hale getirebildik mi? Örgütlü bir çiftçi yaratabildik mi?... Herhalde bütün bunları başaramamış olmalıyız ki yeni bir plan-programla çıkıldı karşımıza. Tarımda Milli Birlik Projesi… Milli Tarım’a bir de “Birlik” kelimesini ekleyerek mi halledeceğiz her şeyi? Dünya’da ve bizde yöneticilerin başvurduğu taktik budur. Başarısızlıklarını örtmek adına ulusal ve kutsal değerleri kullanılırlar. Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. İnsanlarımızın artık bu gerçeği anlaması gerektiğini düşünüyorum.
Tarımda milliliğe ve birlik olmaya vurgu yapılırken zannediyorum çiftçiler, üreticiler, çobanlar, yetiştiriciler yani alın teri ve namusuyla üreten insanlar kastedilmiyordur. Çünkü bu insanlar zaten ülkemizin birliği ve milli çıkarları için ellerinden geleni yaptılar, yapıyorlar. Ülkemizi ileriye taşıyacak en önemli şey olan emeklerini ortaya koyuyorlar ve ü r e t i y o r l a r. Burada milli ve birlik içinde olması beklenen insanlar üreten insanlar değil orası kesin. Peki, başka kimlerden beklemeliyiz bu vatandaşlık görevini? Bence daha milli olmasını ve birlik duygusu taşımasını beklememiz gereken kesim büyük sermaye sahipleridir. Açıkça söyleyeyim, daha çok bekleriz! Sermayenin dini, milleti olmaz, asıl ve tek amacı kardır, diğer değerler sonra gelir. Buradan hayvancılıkla uğraşan çobanımıza, yetiştiricimize söylemek istiyorum, yem sanayicisinden yeme daha az zam yapmasını beklemeyin, saman, kuru yonca satan tüccardan insaf beklemeyin, sütünüzü sattığınız sanayiciden sadaka dilenmeyin vermezler. Buğdayına, arpasına, çeltiğine uygun fiyat vermeyen tüccardan medet ummayın, umduğunuzu bulamazsınız. Birlik başkanlarınızın çıkarlarınızı korumak için bir adım bile atmadıklarını gördüğünüzde şaşırmayın, kızmayın, bir şey yapmazlar. Daha önemlisi ülkeyi yönetenlerden sizin için bir adım atmasını beklemeyin atmazlar, atmayacaklar. Şunu artık anlayın; sistem, serbest piyasa ekonomisine göre işlemektedir, yani üretenin değil büyük sermaye sahibinin korunduğu, oyunun kurallarını parası olanın belirlediği bir sistemde üretmeye çalışıp hayatta kalmaya çalışıyorsunuz. Derdinize dermanı, başka yerde aramayın. Hak verilmez alınır. Hakkınızı nasıl alacaksınız? Örgütlenerek!.. Bazıları hemen buna karşı çıkacak ve şöyle söyleyecektir: “ Bu birlik ve kooperatif başkanları para yemekten başka bir şey yapmıyorlar, bunlar mı bizim yaramıza merhem olacak, bu kötü halimizin asıl sebebi onlardır, birlikler, kooperatifler kapatılsın!” Bu düşünce çiftçiyi, köylüyü tamamen bitirir. Sorun örgütlerde değil o örgütlerin başına sizin seçtiğiniz ya da siyasilerin müdahalesiyle gelen ve oturdukları koltuğa yapışıp kalkmayan ve kalkmamak için ellerinden gelen her şeyi yapan “yönetemeyen” yöneticilerdedir. Çiftçiler önce sorunun asıl kaynağını iyi tespit etmelidirler. Sorunu tespit ettikten sonra da yapmaları gereken örgütlerine sahip çıkmak, şeffaf, denetlenebilir bir yöneticiyi başa geçirmektir. Ama ne yazık ki çiftçilerimiz bunları yapmadıkları gibi daha etkin, daha faydalı bir örgüt için her şeyini ortaya koyan, haksızlıklara karşı çıkma cesaretini gösterebilen insanlara destek bile olmuyorlar. Bu çok acıdır.
Tarımda milli birlik projesinde eskiden söylenenlerden çok farklı bir madde ya da sorun çözücü bir umut ışığı yok gibi gözüküyor. Mesela, bu yeni ekonomi paketinde, tarımla ilgili olan proje kısmında kooperatifleşmenin önünü açacak bir şey yok. Bizi yönetenler eğer tarımla ilgili sorunları çözmek istiyorlarsa kooperatifleşmeyi sağlamalıdırlar.
Kooperatifleşen çiftçi ayakları üzerinde durur hale gelecektir. Ayakları üzerinde durabilen çiftçi de serbest piyasa ekonomisinde şamar oğlanı değil, güçlü bir aktör haline gelecektir.
Günümüzde çiftçinin durumu bana, 1800’lerde yaşamış, Sivas Şarkışlalı halk ozanı Serdari’nin türküsünde anlattıklarını anımsatıyor. Anadolu’da toprağını ekip biçen, davarını güden köylülerin, ağaların ve vergi memurlarının baskısı altında nasıl ezildiğini ve seslerini padişaha duyuramadıklarını anlattığı türküsünde ortaya koyduğu gerçekler, 2018 Türkiyesi’nden çok da farklı değil ne yazık ki… Çiftçimiz ne acıdır ki o zamandan bu zamana hala eziliyor, Anadolu’nun kara talihi hala değişmemiş gibi gözüküyor…
Nesini söyleyim canım efendim
Gayrı düzen tutmaz telimiz bizim
Arzuhal etsem de deftere sığmaz
Omuzdan kesilmiş kolumuz bizim
Sefil irençberin tebdili şaştı
Borç kemali buldu boynundan aştı
İntikal parası binleri geçti
Dahi doğrulamaz belimiz bizim
Sefil irençberin yüzü soğuktur
Yıl perhizi tutmuş içi kovuktur
İneği davarı iki tavuktur
Bundan gayrı yoktur malımız bizim
Çok dilek diledim kabul olmadı
Şu yalan dünyada yüzüm gülmedi
Hiç kimseye emniyetim kalmadı
Açılmadan soldu gülümüz bizim
Şu yalan dünyada hoş olamadım
Borçlardan bir kere baş alamadım
Şu küçük öküze eş bulamadım
Söylemeden aciz dilimiz bizim
Zenginin sözüne belli diyorlar
Fukara söylerse deli diyorlar
Zamane şeyhine veli diyorlar
Gittikçe çoğalır delimiz bizim
Fukara halini kimse sormuyor
Ehl-i diyanetin yüzü gülmüyor
Padişah sikkesi selam vermiyor
Kefensiz kalacak ölümüz bizim
Evlatlar babanın sözün tutmuyor
Karnım aç diyor da çifte gitmiyor
Uşaklar çoğaldı ekmek yetmiyor
Başımıza bela dölümüz bizim
Rençberin sanatı bir arpa tahıl
Havasın bulmazsa bitmiyor pahıl
Tecelli olmazsa neylesin akıl
Dördü bir okka dolumuz bizim
Sekiz ay kışımız dört ay yazımız
Açlığından telef olur bazımız
Kasım demeden buz tutar özümüz
Mayısta çözülür gölümüz bizim
Tahsildarlar çıkmış köyleri gezer
Elinde kamçısı fakiri ezer
Fukara haline eden yok nazar
Döşeği yorganı mezatta gezer
Hasırdan serilir çulumuz bizim
Zenginin yediği baklava börek
Kahvaltıda eder keteli çörek
Fukaraya sordum size ne gerek
Düğülcek çorbası balımız bizim
Bir aşka geldik de biz bunu dedik
Üç yüz dört senesi bir sille yedik
Her nereye varsan sahipsiz gedik
Kime arz olacak halimiz bizim
Açılmadı ikbalimiz bahtımız
Şen olsun İstanbul payitahtımız
Tevellüt ellidir geçti vaktimiz
Nöbetin gözlüyor halimiz bizim
Serdari halimiz böyle n'olacak
Kısa çöp uzundan hakkın alacak
Mamurlar yıkılıp viran olacak
Akibet dağılır ilimiz bizim