Yunanistan seçimlerinin sonuçları dünyanın gündemine oturdu. Kimileri şok, kimileri sevinç nidaları içinde olayları değerlendiriyor. Fakat temelde yapılan kritiklerin ve sloganvari söylemlerin iki cenah adına da siyasal ve duygusal olduğu tespitini ortaya koymak gerekir.
Hatta ülkemiz de dahil, birçok ülke kendi çaresizliğini ‘bak gördün mü’ cinsinden analizlerle örtmeye, içini ferahlatmaya çalışıyor. Oysa komşuda hafta sonundan itibaren ortaya çıkan sadece bir seçim sonucu değil. Bir ateş... Ekonomik ve toplumsal yanları olan bir ateş…
Şimdi ben de genele uyup, lehte ya da aleyhte nutuk atanlar korosuna katılacak değilim. Çünkü ortaya çıkan durumun doğru analiz edilmediğini düşünüyorum. Bu öylesine bir ateş ki, iki yüzlü bir madalyon gibi... Peki, bu iki önemli yüz ne?
Önce birinci senaryodan başlayalım. Yunanistan’daki yeni iktidar vaatleriyle gündeme geldi. Bu güzel... Peki, söylediklerini başarabilir mi? Bence imkânsız değil; ancak koşulları var. Zira bu aşamada iktidarın vaatlerinden çok, halktan alınacak taahhütlerin daha önemli olduğunu düşünüyorum.
Çünkü biz bunu başarmış bir ülkeyiz. Türkiye kurulurken, kendisine ait olmayan bir borcu üstlendi. Cepte beş kuruş para yoktu. Fakat işin bir sırrı vardı. Tüm fotoğraf halka olduğu gibi anlatıldı. Namuslu insanlarla, ortadaki fatura, adalet çizgisi içinde paylaşıldı ve dışarıya olan borç asla aksatılmadı. Zira bağımsızlığın başka türlü elde edilmesi mümkün değildi. Bugün de değil…
Yunanistan’ın durumuna gelirsek; iktidarın vaatleri güzel; ama borçları aksatmayacak bir ödeme planı konusunda halk ne kadar arkasında duracak? Dünyanın geneli aynı anda krize girmeden ‘borcum borç demek’ istenen sonucu vermez. Alacaklıya bir ödeme planı sunmak, halkı da bu konuda ikna etmek zorundasınız. Aksi takdirde bugün sizi alkışlayanlar, iki gün sonra tefe koyar.
Ama komşunun bir avantajı var. Muhtemelen kendi ani batışının, Avrupa Birliği’nde İtalya ve İspanya’yı da tetikleyecek büyük bir yangını körükleyeceğinin farkında. Ama masada güçlü olabilmesi için, halkının da arkasında durması gerekir. Seçim sonucu buna yetmez.
İşte Millet’ten taahhüt almak burada önemli… Çünkü sadece vaat ettiyseniz; bunu yerine getirmediğinizde ortaya çıkan ateş, iktidarı yakar ve kısa sürede götürür. Yani yaktığı ateş, Yunanistan’da iktidarı kül eder.
Gelelim ikinci senaryoya... Doğru bir yapılanma ve birlik-beraberlik içinde Yunanistan bunu başarırsa ne olur? Alacaklılarının parasını zamanında öder ve yapacağı işler için de finansman bulursa, komşularıyla iş birliklerinden ekonomik yapısına kadar bir revizyona giderse, bu ihtimalin de yabana atılır cinsten olmadığı görülür.
İşte o zaman Avrupa Birliği ve bizim de içinde bulunduğumuz eksende bambaşka toplumsal ve iktisadi model tartışmalarını gündeme taşır. Dünya bambaşka bir sürecin içine girer.
Aslına bakarsanız, ürettiğinin 10 katı kadar sanal ekonomi yaratmış, bu nedenle de gelir dağılımı adaletsizliğine imza atmış dünyanın da böylesi bir şoka ihtiyacı var. İşte o zaman hafta sonunda komşuda yakılan ateş, dünyayı yakar.
Bekleyip göreceğiz... Ama şu bir gerçek ki iki senaryodan hangisi gerçekleşirse gerçekleşsin, faturayla yüzleşme gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Komşu en azından bunu başardı. Aynı gerçek ekonomik krizle birlikte bizim de önümüze gelecek.
Fakat şunu da söylemeden edemeyeceğim. Şu üstte saydığım noktaların birinde bile eksik ders çalışan, çıkıp da nalıncı keseri hesabı burada kendisine pay aramaya kalkmasın. Çünkü bu öyle bir ateş ki, kazandırır; hazır değilse veya milli bir bilinci yoksa, yakmaya vaat edenden başlar.
Bence konuyu böyle analiz etmeyip, slogan peşinde koşanlar ya da kendisi hiçbir şey yapmadan başkasının başarısından pay çıkartmaya çalışanlar da yanmaya namzet ilk adreslerdir.