Ülkede ekonomiyi takip ettiğini söyleyen çoğu insan ya balık hafızalı ya da üç maymunu oynuyor. Bugün nereye gitseniz ana gündem maddesini dövizdeki artış oluşturuyor. Bir de altın fiyatlarındaki artış.
Her ikisinin de sürpriz olmadığı, bağıra çağıra önümüze geldiği bir süreci yok sayıp, sonra da ‘niye çıktı’ diye şaşkınlık ifade etmek, bence akılla bağdaşmıyor. Türkiye’nin para ihtiyacından risk primine kadar bir çok konuyu göz önüne alırsanız zaten bunu çözersiniz.
Şimdi soruyorum: Türkiye’nin döviz ihtiyacı bugün mü ortaya çıktı? Elbette hayır… Ortaya çıkan tek gerçek borcunu borçla çeviren bir ülkenin, artık borç bulamaması ve ekonomisinin de daha önce yapılan yanlışlar nedeniyle sürece açıkta yakalanmasından ibarettir.
Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın aktardığı istatistikler haberlere yansıdı. Bu veriler gösteriyor ki 2020 Mart itibariyle ülkenin dış borç stoku 431 milyar doları aştı. Bunun da 257 milyar dolarlık bölümünü dolar borçları oluşturuyor.
Bu kompozisyonun yaklaşık 119 milyar doları da bir yıldan az sürede ödemesi gereken kısa vadeli borçlardan oluşuyor. Ayrıca bir noktayı da hatırlatmak lazım… Kısa vadeli borçlarımız içinde ne oranda uzun vadeli borç var onu da bilemiyoruz. Çünkü geri kalanı uzun vadeli borç diye nitelendiriliyor.
Peki acaba 12 ay artı bir gün, bir ay ya da iki ay diye nitelendirebileceğimiz dönemde biriken borç ne? Kimse bununla ilgili bir bilgi vermiyor. Türkiye’nin uzun vadeli borç bulamadığını dikkate alırsanız; burada, yani bir yılın hemen üzerinde birikmiş bir borç stokunun da sürpriz olması zor.
Tüm bunlara, pandemi ile birlikte ortaya çıkan ekstra riskleri; ödemeler zinciri kırılan ekonomiyi, ihracat pazarları ve gelirleri; yani cirosu değil kârı zora giren reel sektörü, cari açık finansmanının bir numaralı ilacı olan turizm gelirlerinin anlamsız oranlarda gerçekleşeceğinin görüldüğünü dikkate alırsanız; ortaya çıkan tablonun kur üzerinde baskı yaratması şaşırtıcı olmaktan çıkıyor.
Ayrıca Türkiye’nin borç para bulamadığını da swap açılımından zaten anlıyoruz. Son olarak İngiltere’de kamuoyuna yansıyan yüzde 1000 faiz talebi ne oranda şansımız olduğunu da bize anlatıyor.
Velhasıl kelam şaşırmayı bırakın. Bu geldiğimiz nokta bir günde ortaya çıkmadı. Son 20 yılda ekonomi ve dış siyasette yaptığımız hataların, ekonomide yaptıklarımızın veya yapmadıklarımızın sonuçlarını yaşıyoruz.
Biraz kendinize de, ülkeye de samimi davranarak bu sorunun temel ve ders çalışılmayan bir problem olduğunu kabul edip; gerçekçi çözümlere kafa yorun. Yoksa sizin resmi basın bülteni gibi medyaya verdiğiniz hamasi mesajların, karşılıksız kahramanlık gösterilerin hiçbir şeyi faydası yok.
Sadece zaman kaybedip, faturayı ağırlaştırıyoruz.