Düşen bir güveni aylık bazda yukarıda göstermek için medyanın çabasını takdir etsem de, sahadaki gerçeği görünce bu haberleri aktaranların ne kadar komik duruma düştüğünü düşünmeden edemiyorum.
Çünkü son açıklanan sektörler güven endeksleri açıktan işsizlik geliyor uyarısı yaparken, daha önce kamuoyuyla paylaşılan tüketici güveni, iç pazarda büyük bir daralmanın habercisi gibi önümüzde duruyor.
Tüm bunları görmezden gelerek, pembe haber sayfaları hazırlayarak kimseye iyilik yapılmıyor. Aksine bir tarafta yetkili makamların kendisini kandırmasına neden olunuyor; öte tarafta sokakla ilgi tamamen kesildiği için umutsuzluk yaratıyor.
Oysa bakın gerçeği İstanbul Ticaret Başkanı Şekip Avdagiç, yaptığı çağrıyla nahif bir biçimde kamuoyuna gösteriyor. İTO Başkanı kredi ödemelerinin altı al ertelenmesini talep ederken, KGF’nin tekrar devreye girmesini isteyerek bir kısır döngünün de haberini veriyor.
Kredileri ertelemek ve yeni kredi kanallarının açılmasını talep etmek nedir bilmiyor musunuz? Para bitti demektir. Bu önümüzdeki süreçte kamu alacaklarından, bankaların alacaklarına kadar bir dizi problemi önümüze koyacak anlamına gelir.
Daha kötüsü bu şartlar altında bir tarafta olanak sağlanmazsa işyerlerinin sıkıntıya düşmesine paralel işsizliğin tetiklenmesini, öte tarafta kredi mekanizması açılırsa da borcu borçla çevirerek gizli iflasa koşacak adımların atılmasını anlatıyor.
Peki biz ne yapıyoruz? Kurumlar vergisinin oranlarını arttırıyoruz. Kapanma yapıp, iyi akşamlar dileyerek insanları kaderiyle baş başa bırakıyoruz.
Hiçbir dönemde bu kadar farklı lisan konuşulmamıştı. Bugünü atlatmak uğruna geleceği harcamanın kısa vadede getirisi olabilir; ama uzun vadede Türk reel sektörünü ve bağlantılı olarak ekonomiyi büyük problemlerle karşı karşıya bırakabilir.
Artık gerçekten şapkayı önümüze koyup düşünmenin zamanı gelmedi mi? Daha olmayan parayla ne kadar günü kurtarmanın hesaplarını yapmaya devam edeceğiz? Gerçekten üreten ve ürettiğinden para kazanan bir reel sektör yaratmamız gerekmiyor mu?
Finanstan kamunun görevlerine kadar her şeyi bu eksende yeniden dizayn etme zorunluluğumuz daha ne kadar açıkça kendisini bize gösterecek? Daha ne denli büyük uyarılarla karşı karşıya kalmamız gerekiyor?
Türkiye’nin bir an önce planlı, ne yaptığını bilen, finansmanı doğru kullanan, saçma sapan yerlere para harcamayan, harcadığı her kuruşun, geri dönmesini sağlayacak bir ekonomi modeline geçmesi şart.
Aksi takdirde sadece bugünün değil, yarının ekonomisinin de treni kaçma üzere ve bu tren kaçarsa, artık telafi etmek için on yıllar değil, yüz yılları konuşmamız gerekecek.