Kanun diye bir şey vardı...

Çetin Ünsalan Yazar ulusalkanaliletisim@gmail.com

Keçilerin nasıl otlatılacağıyla, havayolunda akıllara durgunluk veren grev yasağını birlikte düşünebilir misiniz? Peki, vergi ve prim borçlarındaki aflarla öğretmen atamalarını aynı başlık altında toplayabilir misiniz?

Örnekleri çoğaltmak mümkün; ama hukukun tatile çıktığı ülkemde icat edilen torba ile her şeyi bir arada düşünmeniz olası… Çocuk teşviki için verilecek paralarla imar değişikliğini aynı torba içinde görürseniz şaşırmayın.

Normal şartlar altında bir ülkede, bir alanda yasal düzenleme yapılacaksa yasa tasarısı hazırlanır. Mesela söz konusu olan alan eğitim ise, ilgili komisyonda tasarı tartışılır; son haliyle genel kurala gelir; orada da lehte ya da aleyhte görüşler ortaya konulup, gerekiyorsa düzeltmeler yapılıp; oya sunulur. Meclis’ten geçer ya da geçmez.

Ama kanunun başlığından virgülüne kadar her şey bir konuyla alâkalıdır. Sonra o yasa yürürlüğe girer ve ilgili mevzuat da kanuna uygun hale getirilir. Türkiye’de işler tam tersine yürüyor.

İktidar bir torba açıyor ve ardından ‘size ne lazımdı’ yasası olarak içinde birbiriyle ilgili olmayan bir sürü kanunda düzenleme yapılıyor. Sürekli bir kanun maddesine atıf olduğu için de, gerçekten neyin düzenlenip düzenlenmediğini kimse anlayamıyor.

TBMM neredeyse kanun yapmayı unuttu. Bütçe de olması, normal bir kanun ne idi; nasıl yapılırdı hatırlayamayacağız. İş o kadar çığırından çıktı ki, olay bir soru önergesi haline dönüştü. CHP Manisa Milletvekili Sakine Öz, TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in yanıtlaması istemiyle bir soru ortaya koydu.

Soma Yasası olarak bilinen torba yasa dahil, 2014 yılı sonuna kadar tüm çerçeve kanunlarının sayılarının açıklanmasını istedi. Yanıt ise dehşet verici tabloyu anlatır nitelikteydi. 2006 – 2014 yılları arasında Meclis’e gelen torba adedi 26 idi.

Ne olduğu anlaşılmayan bu çorba ile tam 2 bin 335 düzenleme yürürlüğe girdi. İçerik konusunda ise kimsenin tam olarak bir fikri yok. Çünkü ne ihtiyaç varsa içine atıldı. Bu tablo TBMM’nin utancıdır. Zira başı sonu belli bir kanun yapamaz duruma geldiğinin itirafıdır.

Hatırlayanlar olacaktır; eskiden kanun hükmünde kararname (KHK) diye bir kavram ön plandaydı. Genellikle Meclis sandalye yapısının yasal düzenleme yapmaya izin vermediği, aciliyet içeren düzenlemeler için uygulanırdı. Son derece de yüksek tondan eleştirilen bir yapıldı.

Yine anımsayanlar olacaktır; 2001 krizinin hemen öncesinde dönemin iktidarı bazı ekonomik düzenlemeler için KHK’ya başvurmuş; yine döneminden Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından yasal düzenleme esas olduğundan geri çevrilmişti.

O karar doğru muydu; yanlış mıydı, ayrı bir tartışma konusu… Ama dün KHK’lar için ortalığı ayağa kaldıran Türkiye’nin bugün torba yasaya doğalmış gibi davranması gerçekten anlaşılır gibi değil.

Hem Meclis’te çoğunluk olacak; hem 12 yıldır iktidarım diye övüneceksin; hem de yasal düzenlemelerin tamamına yakınını torba ile gündeme getireceksin. Bu fütursuzluğu anlamak mümkün olmuyor. Ayrıca zaten sonradan çıkan yönetmeliklerin kanunun çerçevesini aşıyor olması da, ayrı bir çelişki.

Yani yürütme bu yolla TBMM’nin yasama yetkisini de ihlal ediyor. Yönetmelik yasaya uygun olur; yasayı aşamaz. Ama burası Türkiye her şey ‘olur’ hale geldi. Garip olan ise, bunun son derece normal karşılanıyor olması. Peki şu açıdan düşündünüz mü? Neden yapılan yasal düzenlemelerin hiç biri gerçekten ihtiyaca yanıt veremiyor?

Bir düzenleme daha hayata geçmeden, yeni bir maddeyle bir başka torbada tekrar düzenleniyorsa; birincisi o ülkede kimse kanun yapmayı bilmiyor demektir; ikincisi keyfiyet tavan yapmıştır; üçüncüsü de kontrolsüz bir ülke haline gelmiştir.

Dedim ya: Bir zamanlar bu ülkede kanun diye bir şey vardı. Şimdi torbanın içinde ne olduğunu anlamaya çalışıyoruz. O da Karadeniz fıkrasında olduğu gibi netice veriyor:

Ajanlık yarışına Temel, İngiliz ve Alman katılmış. Demişler ki bir odaya herhangi bir cisim koyulacak ve size ona göre puan verilecek. Önce Alman girmiş.

İçeride sadece bir masa var. Alman masanın arkasına geçmiş seçmenler masaya 1-2 vurmuşlar Alman’dan gelen ses:

-“Havvv.”

- “Bu iyi köpek taklidi yapıyor bunu alalım” demişler.

Sıra İngiliz’e gelmiş. Odada sadece sandalye var. İngiliz hemen sandalyenin arkasına geçmiş. Seçmenler yine sandalyeye 1-2 defa vurmuşlar.

İngiliz’den gelen ses:

-“Miyav.”

-“Bu da iyi kedi taklidi yapıyor” deyip onu da almışlar ve sıra bizim Temel’e gelmiş. Odada sadece bir çuval var. Temel hemen çuvala girmiş seçmenler gelip çuvala tekme atmaya başlamışlar. Temel’den ses yok. Adam tabancasını çıkarıp şarjörü çekmiş; bunu duyan Temel hemen ses vermiş;

-“Patates patates.”

Galiba hepimiz patates olduk.

Çetin Ünsalan

ulusalkanal.com.tr

Tüm yazılarını göster