İnceldiği yeri mi arıyoruz?

Çetin Ünsalan Yazar ulusalkanaliletisim@gmail.com

Merkez Bankası’nın faiz toplantısı beklendiği gibi sonuçlandı. Açıkçası şu süreç için verilecek en doğru karar olduğu kanaatindeyim. Fakat bunu bir çözümmüş gibi algılamak hata olur. Sadece geçici bir süre kazanıldığı ve sorunların tüm çıplaklığıyla ortada durduğu açık.

Sonrasında yapılan açıklamada ise ilginç detaylar vardı. Bir kere tüm hesap enflasyonun düşmesi, dış finansman gelmesi ve vatandaşın döviz mevduatlarını bozdurması üzerine kurgulanmış. Yani o cephede değişen bir şey yok.

Değişmeyen ise hesabın tutturulabilme olasılığının düşüklüğü. Yani enflasyonun artan gıda fiyatları nedeniyle gevşemeyeceği, girdi maliyetlerindeki yükselişin süreceği, olur da bir fırsat yakalanırsa üretici ile tüketici fiyatı arasındaki yüzde 15’in fiyata yansıtılacağı gerçeğini alt alta dizdiğinizde enflasyonda büyük bir gevşeme olması zor.

Aksine daha önce de kaleme aldığım gibi Türkiye hızla bir stagflasyona doğru koşuyor. Bir döviz hareketinin anlamlı biçimde oluşmayacağı da belli. Turizm gelirlerinin istenen seviyeleri yakalaması zor.

İhracata değil de dış ticarete baktığımızda da zarar yazmayı sürdüreceğimiz belli. Çünkü gerçekçi bir dönüşüm halen hayata geçmiş değil. Gelecek üç beş doların da serseri paradan öteye bir özellik taşımayacağı aşikar.

Bu nedenle her şeyi enflasyonun düşürülmesi, onun üzerinden faizleri hiç olmazsa üçüncü çeyrekte düşürme olanağının bulunması hayali tutmaz. Anlamlı bir para girişi de olmayacak. Tüm bu detayların içinde ise bir unsur özellikle dikkat çekti.

Sıkılaşma vurgusunun metinden çıkarılması. Bu çoğu yorumcu tarafından kredi mekanizmasının tekrar harekete geçirileceği olarak değerlendirildi. Oysa ben farklı düşünüyorum.

Zira böyle bir niyet olsa bile 846 milyar TL’yi bulan bir tüketici borcu gerçeği var. Her olanakta geçim için borçlanmaya devam ediyor ve battıkça batıyor. Buna karşılık bankaların da bunları şüpheli alacağa ya da takibe atması engelleniyor.

Esnaf deseniz durum çok farklı değil. Talepleri, pandemi geçene kadar borçların ertelenmesi ve bazı muafiyet taleplerinin dile getirilmesi, o tarafta da kredi vererek işi çözemeyeceğinizi gösteriyor. Peki tüm bu fotoğraf içerisinde geriye ne kalıyor?

İşte kimsenin gündeme getirmediği bu olasılığı ben paylaşayım. Genel tabloya, borçluluk durumuna ve borçlunun yitirilen ödeme kabiliyetine bakılırsa, geriye sadece helikopter para uygulaması ihtimali kalıyor.

Bunu finanse edecek bir para olmadığını biliyoruz. Bütçedeki gelirde bile dolaylı vergilerle, ithalata dayalı vergilerle ve salt tahakkukların etkisiyle fiktif gelir artışıyla yorumladığınızda, cevaplanması gereken soru şu: Matbaa karşılıksız ve kontrolsüz bir biçimde çalıştırılıp, ardından seçime mi gidilecek? Bence Merkez Bankası’nın açıklamalarını bir de bu gözle okumakta fayda var. Ne dersiniz?

Tüm yazılarını göster