Reel kesim güven endeksi Aralık ayında da gerilemeye devam etti. Bu işin istatistik boyutu. Asıl ‘neden’ sorusunu aramamız gerekiyor. Çünkü istatistikler, rakamlar iner çıkar, gerçeği yansıtır yansıtmaz ayrı tartışma konularıdır. Sadece fikir verir.
Ama sahanın içinde yaşıyorsanız bunun sağlamasını yapmak için çok da rakamlara ihtiyacınız olmaz. Bugün itibariyle net bir biçimde biliyoruz ki, reel sektör sıkıntılar içinde boğuşuyor. Geleceğe ilişkin de güveni kırılmış durumda.
Bire bir konuştuğunuzda azimli ve kararlı olmakla güvenli olmayı karıştırmamak gerekiyor. Türk reel sektörünün klasik bir özelliğidir. Şartlar ne olursa olsun ticaretine, üretimine devam etmek için elinde geleni yapar.
Çoğu zaman da kriz ortamlarında ya da riskli pazarlarda iş yaptığı için bu işin içinden çıkar. Bunun en yakın zaman örneklerini 2001 krizi sonrasında ihracat hamlesi yapmasında ve 1998 krizindeki Rusya darbesinin ardından ayağa kalkmasında görüyoruz.
Fakat bu yapı, yaşananları normal kılmıyor. Üstelik her iki döneme oranla bugün çok daha büyük yükümlülükler, borçlar altında ve işini döndürmekte güçlük yaşıyor. Sadece bizde değil, dünyada da belirsizliğin artmasıyla birlikte geleceğe yönelik güveni de büyük ölçüde zedeleniyor.
Bugünkü fotoğraf içerisinde baktığınızda satışı arttıkça birim kazancı düşen, konkordatolar fırtınasının etkileriyle boğuşan, net borç ödemesi yapması gereken, finansman kadar pazar açmazı yaşayan, ödemeler zinciri tamamen kırılmış bir yapı görüyoruz.
Bilhassa konkordato zincirinin, buna başvuranlar açısından etkileri ve olası sonuçları konuşuluyor da, bunlara üretim yapan ya da tedarik sağlayanlar üzerinden piyasada yaşanan güvensizliğin boyutları görmek istenmiyor.
Zaten bu görülmüş olsa, bir düzenleme ile reel sektörü devlet ve bankalar gibi alacakların önüne geçirir ve ilk alacaklı konumuna getiririz. Böyle bir yaklaşımın da olmadığını gördüğü için geleceğe yönelik güveni sağlanamıyor.
Zira henüz bir tedarikçi ve üreticiler nasıl bir hasar ile karşı karşıya kalacaklarının bilgisine sahip değil. Hatta tahmin bile edemiyorlar. İç pazarda tüketicinin alım gücünü yitirmesiyle birlikte daralma bekleyen bir reel sektör gerçeği var. Nitekim bazı enflasyon düşecek yorumlarının temelinde de bu yatıyor.
Yani enflasyonun 2019 yılında düşeceği öngörüşündü bulunanlar, ekonomik bir iyileşmeyi değil, daralmayı esas alarak bunu yapıyorlar. Bakanlar hariç... Dış dünyada ise artan ticaret savaşlarının işleri daha çok zorlaştırdığının farkındalar.
TL ve döviz bazında artan maliyetleri, bunları fiyatlara yansıtamadıkları gerçeğini öylesine iliklerine kadar hissediyorlar ki, bu resim içerisinde ortaya bir güvenin çıkması mümkün değil. Çözüm mü? Çözüm çok geniş ve başka bir yazıda anlatırız. Ama bu yazıya konu olan güveni istiyorsanız çaresi belli. Güven vermelisiniz. Vermiyorsunuz...
[email protected]