ABD ve kuyrukçuları karşısında siyasi bir hedef belirleyemeyen iktidar bariz şekilde yalpalıyor. Cumhurbaşkanı, Dışişleri Bakanı ve Sözcü Kalın’ın demeçleri birbiriyle çelişiyor. Eski Dışişleri Bakanı Rex Tillerson ile yapılan kayıt dışı görüşmeden medet uman Dışişleri Bakanı’nın açıklamaları ABD sözcüleri tarafından bir bir tekzip ediliyor. Son olarak Kalın ile Çavuşoğlu’nu karşı karşıya getiren “Antlaşma mı, Anlayış mı?” tartışmasına Sözcü Heather Nauert da girdi: “Sözcüklerle boğuşmayalım, görüşmeler devam ediyor.” Bakan Tillerson görevden alınmış; ortada kayıt kuyut yok! ABD gibi büyük devlet, ne konuşulursa konuşulsun, işine gelenler dışında bu görüşmeyi ciddiye alır mı?
AYI İLE YATAĞA GİRMEK!
ABD’ye yakınlaşma çabalarında Başbakan Yıldırım da topa girdi. “ABD’den Patriot hava ve füze savunma sistemleri alabileceğimizi” söyledi. S-400’lerin Patriot’dan daha üstün özelliklere sahip olduğu biliniyor. Patriot miadının sonuna yaklaşan bir sistem! Türkiye bir karar vererek S-400’leri tercih etti. Türkiye’nin ihtiyaçlarına göre sayılar belirlendi. Ülkemizin kaynak durumu ortada! Şimdi de Patriot nereden çıktı? Eğer, çeşitli ülkeleri memnun etmek için silahlanma politikaları belirleniyorsa, bu işin sonu hüsranla biter. Başbakan’ın NATO güzellemeleri dikkat çekmeye başladı. Hâlihazırda ülkemize yönelik en büyük tehdit, Kuzey Suriye’de ABD himayesinde kurulacak PKK terör devletçiğidir. Bu tehdidi karşılamayan hiçbir siyasi hedef amacına ulaşmaz! Bu devletçiğin kurulmasını sessiz sedasız seyretmek, Türkiye’ye yönelik saldırı üssünü zımnen kabullenmek anlamına gelir. Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin birinci görevi, iç ve dış bütün imkânları maharetle kullanarak bu tehdidi yok etmektir. Bu maksatla bütün siyasi, diplomatik, stratejik, jeopolitik, bölgesel ve küresel faktörler dikkatle değerlendirilmelidir.
KUZEY IRAK’TA NE OLDU?
Önümüzde saat gibi çalışan Kuzey Irak modeli var! Barzanistan, Irak, İran ve Türkiye’nin işbirliğiyle darmadağın edildi. Buradaki en büyük koz uluslararası meşruiyetti. Harekâtın asıl sorumluluğunu Irak üstlendi. Çünkü kendi sınırları içindeki bölücü gelişmeleri askeri güç kullanarak engellemesi en doğal hakkıydı. Bu meşru harekâta karşı bir askeri girişim uluslararası hukukun bariz ihlali olurdu! Türkiye ve İran diplomatik ve askeri destek verdi. Peşmerge ve PKK arkasına bile bakmadan kaçtı. ABD, İsrail ve diğerleri seyretti; Rusya kimsenin aklına bile gelmedi! Sorun kısa süre içinde çözüldü.
ÇIKIŞ STRATEJİSİ
Şimdi geç kalmadan aynı planı Suriye’de yürürlüğe sokmalıyız. İlk önce uluslararası meşruiyet sorunu çözülmelidir. Günümüzde Avrupa Birliği (AB), Almanya, Fransa, Hollanda gibi ülkelerin Afrin için Türkiye’yi suçlaması, haklı bir zemine dayanmasa da biraz da bu eksende değerlendirilmelidir. Türkiye bu ülkeleri kale bile almaz! Çünkü onların olayları etkileme gücü yoktur. ABD’ye yaranma çabaları kendi sorunlarıdır! Ancak ABD, üsleri, askerleri ve siyasi gücüyle Suriye’ye yerleşmiştir. Ciddiye alınmalıdır. PKK/PYD’ye karşı bu tür bir harekâtın, tıpkı Irak örneğinde olduğu gibi öncelikle toprakların asli sahibi olan Suriye tarafından başlatılması gerekir. Buna karşı ABD ya da başka bir devletin askeri müdahalesi bütün dünyada bir korsanlık faaliyeti olarak görülür. İbreler süratle müdahale eden devletin aleyhine döner. Bu harekât Suriye’nin talebiyle Türkiye, İran ve hatta sınırlı olarak Rusya tarafından desteklenir.
Böyle bir durumda ortaya şöyle bir sonuç çıkar: “BM Sözleşmesi’ne göre uluslararası hukuk çerçevesinde toprak bütünlüğünü sağlamaya çalışan Suriye ve onun talebiyle askeri ve siyasi destek veren Türkiye, İran ve belki de Rusya! Bunun karşısında ülkeyi hukuksuz olarak işgal etmeye çalışan devlet ya da devletler! Bu durumda, çok büyük bir ihtimalle Kuzey Irak’ta ne olduysa Kuzey Suriye’de de o olur! Suriye’nin toprak bütünlüğü kesin olarak sağlanır. Yıkıcı ve bölücü girişimlerde başı çeken Suudi Arabistan, BAE, Ürdün, Fransa ve diğerleri havasını alır. Türkiye büyük bir badire atlatır! Böyle bir sonuç kimi, niçin rahatsız ediyor?”
Amiral Soner Polat
ulusal.com.tr