TSK denklemin neresinde!

Soner Polat Yazar ulusalkanaliletisim@gmail.com

Siyasi iktidar, artık gelenekselleşen ve neredeyse kurumsal bir boyut kazanan U dönüşlerinden birisini de Kobani meselesinde yaptı. Tıpkı, Füze Kalkanı, Libya, Suriye ve daha bir çok önemli dış olayda olduğu gibi. Artık ABD’nin TC Hükümeti’ne yaptığı baskılar, en etkili ve en çok satan yabancı yayın organlarının sayfalarını ve hatta manşetlerini süslüyor. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Türkiye’ye baskı yaptıklarını bizatihi kendi demeci ile dünyaya duyurdu.

PKK=PYD=IŞİD=0 diyen Hükümet, IŞİD’e karşı savaşmak üzere Kürt gruplar için Türkiye toprakları içinde bir koridor açmak zorunda kaldı. Böylece denklem bozuldu; ortaya zoraki damat gibi, zoraki ve dolaylı bir işbirliği çıktı. İstesek de istemesek de, IŞİD ile olan savaşında PKK ve PYD’nin müttefiki durumuna düştük. Bu ise hem içeride hem de dışarıda Hükümet’in büyük bir itibar kaybına uğramasına neden oldu.

Şunu diyebilirsiniz: “Nuh’un Tufanı olsa ve Türkiye sular altında kalsa bile, yükselen sular kendisine ulaşmadığı sürece, hiçbir şeye aldırmayan geniş bir kesim bu topraklarda yaşıyor!” Bu, bir dereceye kadar doğru olabilir ama daha düne kadar PKK/PYD için o kadar sert söylemler dile getirildi ki sıradan insanlar bile “Geriye dön, Marş, Marş!”ın farkında! Bunu bildiği için PKK/PYD’ye karşı hamaset dolu sözleri manşetlerine taşıyan Hükümet’e yakın basın ve yayın organları, sanki bir merkezden emir almış gibi ağız değiştirerek manşetlerini düzeltti: “İnsani Koridor!” Herhalde herkesin kör, âlemin sersem olduğunu düşünüyorlar!

Şimdi, eğer reel iç ve dış politika parametreleri ile olaya yaklaşırsak, karşımıza şöyle bir sonuç çıkıyor.ABD ve Batı devletleri, içimizdeki gönüllü katılımlara ilave olarak baskı ve tehdit mekanizmalarını kullanarak AKP, CHP, HDP, PYD, PKK ve Peşmergeyi IŞİD karşısında ortak bir cephede buluşturdu. HDP’nin bu konudaki düşüncesini hepimiz biliyoruz. CHP ise aslında daha fazlasını istiyor ve Kobani ile sınırlı kalacak özel bir tezkere çıkarılmasını talep ediyordu. Burada “Kraldan çok kralcı!” olanın CHP ve HDP olduğunu görüyoruz.

Bizlerin gördüğü bu açık,kesin ve net resmi, yüzlerce bilgi kaynağı ve analiz merkezleri olan TSK’nın görememesi eşyanın tabiatına aykırıdır. TSK, ortaya çıkan vahim ve yüz kızartıcı durumun bütün çıplaklığı ile farkında olduğu için kendisini bu tür girişimlerin bütünüyle dışında ve uzağında tutmuştur. Çünkü aksi bir hareket tarzı, TSK’yı terör örgütleri ile aynı safta gösterirdi ki hiçbir TSK mensubunun böyle bir zilleti içine sindirebileceğini düşünemiyorum.

Askerin konu ile ilgili ısrarlı sorulara, “Konunun muhatabı biz değiliz, Dışişleri Bakanlığına sorun!” demesi oldukça açıklayıcıdır. Askerden ses çıkmayınca Milli Savunma Bakanı, “Benim haberim var, ben askerin bakanıyım!” demek zorunda kalmıştır. Ancak MSB’nin askeri birliklerin komuta ve kontolü ve operasyonel görevlerde hiçbir yetkisi yoktur. MSB genel olarak, asker alma, yargı ve lojistik gibi alanlarla ilgilenir.

Bazı çevrelerin, “Ben bilmem, Hükümetim bilir!” gibi söylemlerle TSK’yı dolaylı olarak eleştirmesi, kişisel düşünceme göre son kerte haksız ve ön yargı içeren bir davranıştır. Milletimizi derinden yaralayan Kürt koridorunu gönülden destekleyen CHP ve HDP ile zoraki olarak son dakikada bu işe itilen AKP’ye mensup milletvekilleri bizim oylarımızla Meclis sıralarını doldurmuşlardır.

Bu partiler İktidar ve Muhalefet makamlarını işgal etmektedirler. TSK, kendi vakur yapısı ve tarihi sorumluluğu ile demokratik normlar içinde, bu meselede gönülsüz olduğunu net bir şekilde belli etmiştir. TSK’dan teröristlerle birlikte hareket etmesi beklenmemelidir. Ayrıca TSK, engin deneyimi ile yapılan bu işin Türkiye’nin başına hangi çorapları öreceğinin de bilincindedir.

Türkiye’nin güvenliğine doğrudan yansımaları olacak böylesine önemli bir karara TSK’ın iştirak etmemesi, en azından gönülsüz kalması, bu kararın bir devlet kararı olma özelliğini ortadan kaldırmaktadır. Bu durum, hem dış dünyaya güçlü bir mesaj vermekte hem de bu topraklara gönülden bağlı yurttaşlarımıza umut pompalamaktadır.

Dünya tarihini incelediğimizde, devlet gücüne dayanmadan, vatandaşlarının gönülden ve koşulsuz desteğini arkasına almadan, ciddi ve stratejik mahiyet taşıyan işlere girişen hükümetlerin ağır bir bedel ödediği görülür. Umarım, devlet ve millet olarak karşımıza yüklü bir fatura çıkmaz.

Amiral Soner Polat

ulusalkanal.com.tr

Tüm yazılarını göster