Emekli olunca dinginleşecektik hani? Daha da hareketlendik. Durmak, dinlenmek yok bize.
“Çok yaşayan değil çok gezen bilir” deyip gezmek… Daha çok gezmek, görmek, araştırmak, yazmak. Son nefesimize dek çalışmak var.
Altımızda, Ön Asya’dan dörtnala gelen beyaz bir kısrak gibi şahlanan arabamız… Dizginler Beyhan Süreyya Hatun’un elinde uçup gidiyoruz…
Otomobil uçar gider
Ömrüm gibi geçer gider
Ben talihin peşindeyim
Talih benden kaçar gider
Yâr yâr güzel yolcu güle güle
Otomobil tuttu yolu
Bu yolda macera dolu
Direksiyon yâr elinde
Gönlüm ardına koşulu
Yâr yâr güzel yolcu güle güle
Güneybatı Türkiye’mizde Bafa’dan İzmir, Kaz Dağları ve Çanakkale üzerinden Kuzeybatı Türkiye’mizde İpsala’ya ulaşıyoruz.
Ama ne maceralar…
Ben Türkiye’de araba kullanmaya korkuyorum. Yanlış anlaşılmasın, bende ağır vasıta ehliyeti var. Öğrencilik yıllarımda İsveç’te o uzun, körüklü otobüsleri filan da kullandım. Ama Türkiye’de araba kullanmak marifet ister. Ne trafik adabı, ne saygı, ne sabır, ne empati, ne hoşgörü, ne kurallara uyma… Pekçok sürücü için geçerli kural şu: Kurallar çiğnenmek için konmuştur. Kurallara uymadığı yetmiyormuş gibi bir de yaygara yapıyor. Bağırıp çağırıyor… Aman aman… Hele yolların hal i pür melali… Çoğu ölüm tuzaklarıyla dolu... Neyse uzatmayalım, trafik meselesini ayrıntılı olarak başka bir yazımızda ele alalım.
İpsala küçük şirin, bir yer. Nüfusu otuz bin kadar. Avrupa kasabalarındaki gibi güzel, temiz bir meydan ve bu meydanda kentin önemli binaları, park, kafeterya, güzel bir saat kulesi VE bir Uğur Mumcu anıtı...
İlginç… Sanki Sinan ve Selimiye Camii Vakfı (SİSEV) Genel Müdürü, Üniversite Öğretim Üyesi, Yüksek Mimar Sevgili Dostum Mehmet Ali Esmer’e bakıp yüzünün bir rölyefini yapmışlar. Uğur Mumcu sanıp anıta yapıştırıvermişler. Anıtta yazılı olan ve en önde gelen yurtseverlerden Uğur Mumcu’ya ait olan sözler de zaten Sevgili Mehmet Aliciğimin, benim ve tüm Atatürk sevdalılarının, yurtseverlerin söyleyeceği sözler:
“Ben Atatürkçüyüm, ben, cumhuriyetçiyim, ben lâikim, ben antiemperyalistim, ben tam bağımsız Türkiye'den yanayım, ben insan hakları savunucuyum, ben terörün karşısındayım; ben yobazların, hırsızların, vurguncuların, çıkarcıların düşmanıyım”.
İpsalıları kutlarım ne güzel bir anıt… Darısı tüm ilçelerimizin başına…
Meydanın yanından geçen ana cadde üzerinde Akıncı beylerinden Alaca Mustafa Paşa’nın yaptırdığı tarihi cami, güzel bir saat kulesi var. Birkaç lokanta, kahvehane, dükkânlar… İpsala bitti.
Temiz bir otel gördük, kapalı. Kuaför bir hanımefendi ile sohbet ettik. Ne kadar yardımsever cana yakın insanlar. “Çay kahve içelim, ne aceleniz var?” muhabbeti. Ama biz erkenden kalkıp Yunanistan’a devam edeceğimiz için bu nazik daveti bir dahaki sefere bıraktık.
Tavsiye ettiği yer doluydu. Bizi bir başka yere götürdü. Orası da doluydu. Başka yer yok. Pehlivanlar kenti, meşhur Keşanlı Ali’nin memleketi Keşan’a gittik. Birine temiz bir otel sorduk. Bir kardeşimiz yeni bir otel açıldığını söyledi. O da öyle yardımsever… Bu Traklayalılar öyle galiba. Oralı arkadaşlarımın hepsi yardımsever, sevecen insanlardır. Hele Stockholm’de bir Mehmet Öget’imiz vardır. Tam bir Evliya Çelebi… Hem iyilik açısından evliya, hem de onun gibi gezgin. Dünya’da gezmediği yer var mıdır, Dünya’da onu sevmeyen var mıdır, bilmem. Hani bir şarkı vardır ya, “Seni sevmeyen ölsün, ölsün!” diye… Tam o şarkıdaki gibi… Edirne’deki, Kırklareli’deki, Trakya’daki tüm dostlar öyle… Ya da ben hiç çakalçukalına denk gelmedim…
Keşanlı dostumuz da düştü cır cır cır mobiletiyle önümüze, yepyeni pırıl pırıl küçük bir otele. Danışmada oturan görevli gayet kibar. Diğer çalışanlar öyle… Ama odaya çıktığımızda bir otelde kesinlikle olmaması gereken şeyi farkettik. Çarşafların değişmediği besbelli… Süreyya Hanım feci kızdı. “Reception” yazılı yerde oturan “receptionist”i aradı. Bizim nazik receptioncu delikanlı, “Derhal yeni çarşaf vereyim hanımefendi, onu serin” demez mi?
Ben gülüyorum. Hanım kızıyor. Ben güldükçe o kızıyor… Hani, “Burası Türkiye diyordunuz ya” diyorum. Ham hum gırrr… Homurdanıyor… Neyse başka otel aramak yerine çarşafları değişmiş temiz bir oda verdiler. Oflaya puflaya oraya geçtik.
Hani Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk demiş ya, “Ben bu millete herşeyi öğrettim ama uşaklığı öğretemedim” diye, işte öyle…
Turizmimizin sürprizlerle dolu olması belki olumludur. Turist nerde böyle bir olay yaşar ve böyle samimi bir yanıt alır? Odalar dolu olsa, “Size şuraya bir yer döşeği serelim” dese bile şaşmamak gerek…
Neyse ki, kahvaltı temiz, zengin ve güzeldi.
Sabah tekrar İpsala, sınır kapısı, Yunan kapısı… Ver elini Yunanistan…
(Devamı var)