Yerel para ile ticaret çözüm mü?

Çetin Ünsalan Yazar ulusalkanaliletisim@gmail.com

Son dönemin en çok öne çıkarılan konularının başında dış ticarette yerel para ile karşılıklı alışveriş yapmak geliyor. Esasen bu meselenin nereden çıktığını doğru okumak lazım. Türkiye’nin dolar bağımlılığını aşmak için bulunmuş bir formül.

Fakat bunun mevcut sorunu aşmak adına zerre kadar önemi bulunmuyor. Ne yazık ki yerel para ile ticaret üzerinden de bir sanal fotoğraf yaratılıyor. Oysa ülkemizin dış ticaretindeki temel problem, hangi para cinsinden ticaret yaptığımız değil, ciddiye alınacak ülkelerin tamamına karşı net açık veren konumda olmamızdır.

Dolar bağımlılığını çözmek adına da hiçbir faydası yoktur. Çünkü kiminle, ne para birimi üzerinden ticaret yaparsanız yapın, günün sonunda yıllık 200 milyar doları aşkın parayı, dolar cinsinden bulmak ve ödemek zorundayız. Yani birbirimizi kandırmayalım.

Elbette uzun vadede, dengelenmiş bir ticaret yapısında bu alternatif konuşulabilir. Fakat sorun aşmak için değil, bu yolla iş hacmini artırmak, siyasi anlamda birliktelikleri güçlendirmek için bir faktör olarak hayatımıza girebilir. Aksi takdirde bugün sunulduğu gibi ne dış ticaret açığımızın ilacı olur; ne de dolar ihtiyacımızı ortadan kaldırmak adına bir seçenek.

Cumhurbaşkanı Erdoğan da 100 günlük eylem palını gerçekleşmelerini anlatırken bu konuya değindi. Yerel para kullanımı açısından12 ülke nezdinde girişimde bulunduklarını söyledi. İyi güzel de neye çare?

Mesela Rusya ile yerel para cinsi üzerinden ticarete başladık. Rusya bu nedenle bize özel ve düşük bir fiyat uyguluyor mu? Şüpheniz olmasın ki hayır. Ödeme günü dolar parite üzerinden TL ya da rubleye çevrilip, kağıt üzerinde yerel para ile ticaret diye sunuluyor.

Son olarak da Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan Yeni Delhi’deki toplantıda Hindistan örneğini verdi. Hindistan’a yerel para cinsinden ticaret teklifinde bulunduklarını söyledi. Hindistan ile ticaret hacmimizin arttığını 2018 yılı sonu itibariyle 8 milyar dolara yaklaştığını açıkladı.

Şimdi kulağa ne kadar hoş geliyor değil mi? Oysa meselenin biraz detaylarına baktığımızda durumun anlattığımdan farklı olmadığını görüyoruz. 2017 sonu itibariyle gerçekleşmelere baktığımızda karşımıza 7 milyar dolarlık bir dış ticaret hacmi çıkıyor.

Bunun ayrışmasını incelediğinizde ise rakamları yuvarlarsak Türkiye’nin bu ülkeye ihracatının, yine Ticaret Bakanlığı’nın verilerine göre sadece 758 milyon dolar olduğunu görüyoruz. Hindistan’dan ithalatımız ise 6,2 milyar dolar... Verdiğimiz ticaret açığı da 5,5 milyar dolara yakın.

Şimdi bu ülkeyle sonsuza kadar yerel para cinsinden ticaret de yapsanız tek yaşayacağınız gerçek, bugün dolar üzerinden ortaya çıkan ihtiyacınızın, kısa süre sonra Hindistan parası üzerinden de yeni bir sorun olarak karnenize ekleneceğidir.

Ne sattığımıza da bakarsak, birkaç makine ve ara mamul dışında tamamen maden ve hammaddeden oluşuyor. Muhtemelen de buraya sattığımız hammadde üretilip, bize belki de AB menşeili ürün olarak yeniden satılıyor.

Yani bir teklif getirirken, bunun çözüm olup olmadığına iyi bakmanız gerekir. Aksi takdirde laf olsun torba dolsun diye konuşursanız, bir de bu konuşmalar hayata geçerse, Türkiye’ye yeni bir sorun yaratmaktan başka bir iş yapmamış olursunuz.

Türkiye’nin yapması gereken önce ülkelerle yaptığı ticarette dış ticaret dengesini yakalamaktır. Bunu yakalamadan ister dolarla alışveriş yapın, ister avroyla, isterseniz de yerel para cinsinden sorununuz derinleşmeye devam eder.

Sonra da bunları söyleyince bozuluyorlar. Bence kızmayın. Çünkü yerel para teklifinde bulunduğunuz Hindistan’ın düşün insanı Ghandi’nin duasına göz atın; şöyle başlıyor:

“Tanrım; güçlülerin yüzüne gerçeği söylemek için ve zayıfların alkışını ve sevgisini kazanmak için ve yalan söylememek için bana yardım et.”

Bizim de yaptığımız başkaca bir şey değil. Bir şey ithal edecekseniz, bunu ithal edin, bari memleket üç kuruşluk çıkar uğruna gerçeği görmezden gelenlerden kurtulur.

Tüm yazılarını göster