Merkez bankaları ve siyasetçiler

Çetin Ünsalan Yazar ulusalkanaliletisim@gmail.com

FED, yeniden Amerikan Başkanı Trump’ın hedefinde... Trump, dünyada alışkanlık haline geldiği üzere biraz da düzeysizleşerek Amerikan Merkez Bankası’nı eleştirmeyi sürdürüyor. Üstelik tavrını da sertleştirerek...

Peki bu işe Hacivat – Karagöz gibi izleyen bizler bunu gerçekten nasıl yorumluyoruz? Zira aynı durum biz de dahil, dünyanın birçok yerinde seviyesi farklı olmak kaydıyla yaşanıyor. Mesela Avrupa Birliği’nde bu işin daha kibar yapıldığı görülüyor.

Ama orada durum farklı... Zira ters düşen Almanya Başbakanı Merkel. Merkel AB ekonomisi içerisinde finansör olma özelliğiyle söz söyleme hakkını elde ediyor. Şüphesiz bunu da çok iyi niyetli olduğu için değil; Almanya’nın ihracatında AB pazarının çok önemli ağırlığı olmasından dolayı yapıyor.

Yani AMB ve Almanya arasındaki ilişki, biraz daha farklı bir açıdan değerlendirilmesi gereken bir yapıda. Fakat bunun dışında siyasetçilerin, ülkelerinin merkez bankalarıyla sürekli bir didişme içinde olduğunu görüyoruz.

Hatta Trump son yaptığı açıklamada “FED, benim için en büyük tehdit’ dedi. Çünkü faiz arttırması, onun politikalarına ters bir durum ortaya çıkarıyor. Nitekim aynı tartışmanın bizde de yaşandığını biliyoruz. Son dönemde uyum (!) içinde görülse de, kısa süre öncesine kadar didişmenin olduğunu hepimiz biliyoruz.

Bugünkü manzara ise iyi polis kötü polis oyunundan başka bir şey değil. İşte tam da bu noktada merkez bankaları ile siyasetçilerin gölge oyununu iyi okumak lazım. Buradaki sihirli kelime Trump’ın ‘bağımsız olduğu için onunla konuşmuyorum’ vurgusu...

Son faiz artırımda benzer bir söylemin bizde de geldiğini hatırlayacaksınız. Faiz yükselti ya ‘gördünüz mü bak ne kadar bağımsız’ diye burası çok önemli ibaresiyle vurgulandı. Oysa durum bu kadar masum değil.

Bunu defaten yazdım ama aynı oyunu devam ettirdikleri için bıkmadan da yazmaya ve hatırlatmaya devam edeceğim. Siyaset, 2 binli yıllarda parasal genişleme döneminde, yanlışları üst üste dizerek yaptıkları hataların hesabını vermek istemiyor.

Dünyada yaşanan bu sanal refah ortamını oya tahvil ederek ya da uygulamalarını rahatça hayata geçirerek güç kazandılar. Lakin bu sürdürülemez bir ekonomik model olduğu için tüketen dünyadaki patlayan borçlanma, hedge fonlar üzerinden yaşanan soygun gibi sorunların faturası ortaya çıktı.

Oysa o zaman da, bugün de merkez bankaları siyasetçilerin çizdikleri çerçevede uygulamalara imza atıyorlardı. Yani merkez bankalarının bağımsız olduğu meselesi, çarpıtılmış koca bir yalan. Merkez bankaları, o ülkedeki hükümetlerin uyguladığı ekonomik politikaların amacına ulaşmasında, hedeflerin tutturulması yolundaki uygulamalarında, kullanacakları enstrümanlarda bağımsızdır.

Onun dışında rotalarını o ülkenin siyasi iradesi belirler. Siz hedefi değiştirirsiniz; o da ona uygun biçimde hedeflerin tutmasını için bağımsız metotlarla bunun için çalışır. Fakat toplamda üretilen mal ve hizmetlerin 10 katı büyüklüğünde kağıt üzeri ekonomi yaratıldığı için, şimdi aradan çekilip, tüm uygulamaların merkez bankalarına ait olduğunu anlatmaya çalışıyorlar.

Yani yapılan hatanın bedeli ödeneceğinde, merkez bankalarını kurban edip, işin içinden sıyrılıp, elde ettikleri siyasi kazançları da ceplerine koyarak zeytinyağı gibi üste çıkmaya çalışıyorlar.

Peki bu gölge oyunu içinde, kör dövüşü sonunda sizce ne olur? Herkes kenara çekilir; yoluna gider ve fatura tüm haşmetiyle sokaktaki insanın üzerinde kalır. Yani zorla sokulduğunuz lüks restoranda çorba içip, başkalarının yediği yemeğin faturasını ödersiniz. O nedenle şuculuk buculuk yapmayın. Sokaktaki herkes aynı tarafta...

Tüm yazılarını göster