Suç olan söylemek mi?

Çetin Ünsalan Yazar ulusalkanaliletisim@gmail.com

Arınç – Gökçek polemiği gündeme oturdu. Anlaşılan o ki, olay yine magazinleştirilecek. Bunu anlamak için de medyum olmaya gerek yok. Bizzat Başbakan Davutoğlu’nun sözlerinden anlıyoruz.

Davutoğlu’na olay soruldu. Soru şöyleydi: Yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz; söylenenler ile ilgili bir soruşturma yürütülecek mi? Davutoğlu her iki ismi de kınadığını, yaşananın yanlış olduğunu belirtti. Genel Başkan Yardımcıları’na talimat verdiğini ve seçim öncesi, partilerine zarar verecek bu tip açıklamaların engelleneceğini ifade etti.

Fakat cevapta bir şey eksik kaldı. Ortaya atılan iddialar nerede? Bizzat Hükümet Sözcüsü ve Başbakan Yardımcısı tarafından Ankara’nın nasıl parsel parsel satıldığı iddiası dile getirildi. Bunlar ne olacak? Ona yanıt yok.

Anlıyoruz ki; bu iktidar için mazruf değil, zarf önemli. Yani bir takım şeyler yaşanmış olabilir, ki bu iddiayı bizzat Hükümet Sözcüsü dile getiriyor, ama suç olan bunları dile getirmek. Engelleme de bu çerçevede yapılıyor. Nitekim Bülent Arınç da hatalı olduğu söylerken içerikten, değil çıkışından bahsetti. Aslında AKP iktidarı sürecinde olayın hep bu boyutu gölgelendi.

Yolsuzluk iddiaları ortaya atıldı. Ortaya atılış biçimi bugün örgüt suçlamasına kadar uzanmış vaziyette; ama ‘iddialar doğru mu’ sorusunun yanıtı yok. Bir olayın ortaya çıkış biçimindeki doğruluk ya da yanlışlık başka, o iddiaların aydınlatılması başka.

Benzer olayı Deniz Feneri’nde, Türgev’de, sınavlarda, kamulaştırmada ve akla gelebilecek her alanda görüyoruz. Keza Büyük Ortadoğu Projesi eşbaşkanlığı, ki dönemin Başbakan’ı Erdoğan bizzat grup toplantısında bile eşbaşkan olduğunu söyledi, yakalanan tırlardaki mühimmatın ne olduğu, terör örgütüyle masaya oturulup oturulmadığı…

Şöyle bir hafızanızı geriye doğru yoklayın. Söyleyen namert ilan edildi de, bazıları gerçek olarak ortaya çıktıktan sonra bile soruşturma geçirmedi. Üstelik mesela Oslo’da iddianın doğru olduğu, bizzat muhatabı tarafından dile getirilmesine rağmen…

Fakat genel üzerinden ortaya çıkanlara bakarsak, bütün bu iddiaların doğru olup, olmadığını bilemiyoruz. Çünkü kimse araştırmaya gerek duymuyor. Araştırma eğilimleri de aksine ya kapatılıyor ya da araştıran bertaraf ediliyor. Ama bildiğimiz bir şey var. Şeffaflık yoksa, orada demokrasiden söz edilemez.

Dünyada insanların 50 Avroluk hediyeler için bile görevinden istifa ettiği bir siyaset fotoğrafında, Türkiye’de o iddianın ortaya çıkış şekli tartışılıyor. Önemsiz mi; önemli? Hukuksuz ise gereği de yapılmalı; ama içerik de aydınlatılarak.

Peki tüm bunlar ne zaman tartışılıyor? İktidar ile ilgiliyse… Şayet muhatap AKP’li değilse her türlü hukuksuzluk, haksızlık, iftira, yöntem serbest.

Türkiye’nin bugün geldiği noktanın aslında bunda çok payı var. İktidarın yayın organlarının baskısıyla da hiç kimse içerikle ilgilenemiyor. Her olayda, aynı isimler ekranlara çıkıyor ve ‘bunun ortaya çıkmasının ne kadar büyük bir hata’ olduğunu anlatıyor. Peki vaka, iddia? O yok… Yalansa bile, yalan olduğu kanıtlanma ihtiyacı duyulmuyor.

Sadece siyasette değil, ekonomide de durum aynı. Yıllarca iş ortaklığı yaptılar, sonra ‘faiz lobisini’ icat ettiler. AVM diye tutturup, Gezi olayların patlamasına ortam hazırladılar, ardından ‘biz demedik’ dediler.

Meşhur Kabataş’ı saymıyorum bile… Cumhurbaşkanı halen her yerde bunu anlatıyor. Olayın öyle olmadığı daha ne kadar kanıtlanabilir? Ama zaten önemli olan da bu değil. İktidar sahiplerinin söylediklerini yalan bile olsa konuşacaksın, hakkındaki iddiaları da magazinleştirip içeriğinden uzaklaştıracaksın.

Olayın faillerini ya da faili olduğu iddia edilenleri anlıyorum da, vatandaşa akıl sır erdiremiyorum. Siz niye savunmaya geçiyorsunuz? Savunduğunuz kişilerle aynı faturayı ödediğini bildiğiniz, bilmeseniz de yaşadığınız halde.

Bakın kayıp/kaçak oranını resmileştiriyorlar. İnanın o faturayı öderken, hangi partiye oy verdiğinize bakılmayacak. O zaman bu akıl tutulması neden?

Esasen bu olayın bir haini var. Medya… Gün gelecek tüm bu sular akacak ve hayat normal akışına dönecek. Ama Türk medyası bu utancı, ilelebet sırtında taşıyacak. Çünkü fail ile ortaklık yapıp, gözlerini kapatan polis gibiler. Tarih bunu affetmeyecek.

Tüm yazılarını göster