Evin babası herkesi yanına çağırır ve karşısına aldıktan sonra konuşmaya başlar. ‘Sevgili ailem! Biliyorum ki zor günlerden geçiyoruz. Yine biliyorum ki ihtiyaçlarınızın hepsini karşılayamıyorum.
Fakat tüm dertlerimizin biteceği gün yaklaştı. Pek yakında çok paramız olacak. İşte o gün Orhan Veli’ye nispet yapacağız. Sadece sinemaların kapısı, otomobillerin dışı, camekanlar bedava olmayacak. İçeri girip, hepsinin sahibi olacağız.
O gün geldiğinde istediğiniz okula gidip, istediğiniz kıyafetleri alacaksınız. Yılda bir kez değil, bir kaç kez tatile gideceğiz. Yepyeni evlerimiz, telefonlarımız, bilgisayarlarımız olacak. Bizden borç para istemeye gelenlerin cebine fazladan para koyacağız.
Canımızın istediği gibi, gönlümüzden geçtiği gibi yaşayacağız.’ Evin babası bu konuşmayı sürdürürken, çocuklardan biri atılır: ‘Et de alacak mıyız baba?’ Adam büyük bir özgüvenle ‘istemediğin kadar’ der.
Ardından evin annesi söze girer: ‘4 ay önce işten çıktın. İşçi kahvelerinde oturuyorsun ve arada iş buldukça ekmek yiyebiliyoruz. Yakındığımı sanma ama bu iş nasıl olacak?’ Ve adam büyük projesini açıklar:
‘Biliyorsunuz her ayın 9’unda, 19’unda ve 29’unda piyango almaya niyetleniyorum. Kısa süre içerisinde yediğimiz ekmekten bir gün fedakarlık yaparak, bunu alacağız. İşte o gün büyük ikramiye bize vuracak ve çok paramız olacak.’
Ev halkı öyküdeki bu projeye inanmış mıdır bilmiyorum ama seçim atmosferine girdiğimiz şu süreçte, ekonomik sorunlarımızı halletmemiz noktasında bize anlatılanlar bundan çok farklı bir görüntü vermiyor.
Hele ki, en büyük sorunumuz olan dış ticaret açığı ve üretimde yerli katkı oranını arttırmak noktasında Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank’ın son açıklamaları tam da bu kıvamda.
Varank, yerlileştirmenin önemine değinirken yakın bir zamanda ilan edecekleri programla ithal bağımlılığını azaltacaklarını söyledi. Buna kanıt olarak da ne kadar büyük destekler verdiklerini anlattı. Bunun dışında bir şey var mıydı diye sorarsanız, ortadaki yanıt koca bir hayır.
Daha kamuda mevzuata rağmen yerli ürün tercihini sağlayamayan, fiyatları terbiye etmek adına çözümü ithalatta gören, bu haliyle de ülkeyi daha da üretemez noktaya sürükleyen bir yaklaşımın, bilmem kaçıncı kez açıklayacağı program sonuç verecek mi; o programda gerçekten inandırıcı bir şey olacak mı, şüpheliyim.
Çünkü daha konuşmada bile ne sanayi, ne tarım, ne işgücü envanterinden bahsetmeyen, yol haritası oluşturmaktan çok, adeta ulufe dağıtma vaadiyle sinyal veren bir yaklaşımın, sonuç verecek bir program açıklayacağı inandırıcı gelmiyor.
Hakkını yemeyelim. Bunları ilk söylemeye başladıklarında içimde bir umut doğmuştu. Sonra zaman aralığı hızla azalan arka arkaya açıklanan sözde programları, sonuç alamadan yenisi takip edince ümidimi yitirdim.
Şimdi Bakan Varank, yine bir seçim öncesi yerlileştirmeden, Bakan Albayrak yine bir seçim öncesi, 31 Mart’ın ardından ekonomideki şahlanmadan bahsediyor. Ortada buna ikna olmayı sağlayacak ne var diyorsanız; dönüp baştaki hikayeye bakıyorum ve söyleniyorum kendi kendime: Keşke bilet aldıktan sonra bunları anlatsaydın. Hiç olmazsa bir umut olurdu.
Çetin Ünsalan