Doğu Ukrayna’da yerden atılan bir füze ile 17 Temmuz 2014 günü Malezya Havayollarına ait bir yolcu uçağının düşürülmesi sivil havacılık dünyasında adeta şok etkisi yarattı. Hava yolu güvenliği, birdenbire bu sektördeki en önemli ve öncelikli sorun sahası oldu. “Sivil uçakların füzelere karşı savunmasından kim sorumlu olmalıdır ve yolcu uçaklarına koruyucu sistemler monte edilmeli midir?” yönündeki tartışmalar gazete ve dergi sayfalarını süslemeye başladı.
Daha önce de sivil uçaklar, “Omuzdan Atılan Kısa Menzilli Füzelerin (Man-PortableAirDefenseSystem-MANPAD)” tehdidi altında bulunmaktaydı. Bu tür silahların SSCB’nin dağılmasından sonra denetimsiz olarak yayıldığı biliniyordu. Ayrıca bazı devletler, kendi politikalarına uygun düştüğü takdirde, uçaklara karşı kullanılan kısa menzilli füzelerin devlet dışı milis güçlerin ve hatta terör örgütlerinin eline geçmesine göz yummaktaydı.
Afganistan, Irak, Suriye ve Yemen gibi ülkelerde denetim dışı bol miktarda uçaklara karşı kullanılan kısa menzilli füze bulunduğu açık kaynaklarda bile yer alıyor. Ama yine de bu tehdit, sadece uçakların kalkışı ve inişi esnasında geçerliydi. Çünkü ABD yapımı STINGER veya Rus yapımı SA-7 gibi, bu tür füzelerin menzili, 4-5 km. civarındaydı.
Havacılık şirketleri dünyadaki kriz alanlarına göre kısa menzilli bu tehdidi karşılayacak önlemler alıyorlardı. Ancak 30 bin fit (9.140 m.) ve üzerinde uçan uçaklar kendilerinin emniyette olduğunu düşünüyorlardı. Bu irtifadan uçtuklarında, kendilerini düşürebilecek nitelikteki füzelerin, ancak bir devlete ait askeri gücün kontrolünde olabileceği kanısı yaygındı. Uluslararası antlaşmalara bağlı olan herhangi bir devlet, bu yönde bir sorun olduğunda, hava sahasını tamamen veya kısmen sivil trafiğe kapatabilirdi. Böylece, alternatif uçuş rotaları belirlenebilirdi.
Aslında Ukrayna da kendi havası üzerinde askeri uçaklar düşürüldüğü için, doğu bölgesinde 32 bin fit (9.750 m.) irtifaya kadar hava sahasını sivil trafiğe kapatmıştı. Düşürülen Malezya uçağı bu irtifanın 1.000 fit (305 m.) üzerinde uçmaktaydı. Bu nedenle, havacılık dünyası 17 Temmuz 2014 günü bambaşka bir gerçeklikle karşı karşıya geldi. Artık uzun menzilli füzeler de yolcu uçaklarını tehdit etmekteydi.
ABD ve Avrupa Birliği (AB) yetkilileri, bu konuda sivil havacılık teşkilatlarının düzenleme yapması gerektiğini söylüyorlar. Bu ise şu anlama geliyor: “Uluslararası konjonktürü değerlendirin; bir risk sahası görürseniz, uçuş rotalarını değiştirin!” Ancak sivil havacılık kurumları bu görüşe karşı çıkıyor ve bütünüyle devletlere bağımlı olduklarını, eğer bir risk varsa, “ilgili devletin hava sahasını kapatmasını veya alan ya da irtifa olarak sınırlamasını ve kendilerine bildirmesini” talep ediyorlar.
Uluslararası Sivil Havacılık Teşkilatı (International CivilAviationOrganization- ICAO), Malezya uçağının düşürülmesinden sonra Birleşmiş Milletler üyesi 192 ülkeye çağrıda bulunarak, hava sahasının etkin kullanımı ve oluşabilecek risk ve tehditler konusunda teşkilatın desteklenmesini istedi. Konu açılmışken, bu yöndeki ilginç bir gelişmeyi de aktaralım. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT)’nın Daimi Konseyi, “Ukrayna’da düşürülen uçak konusunda ICAO’ya inceleme görevi verildiğini, ancak ABD ve Ukrayna’nın, bu inceleme kapsamında ICAO’nun rolünü azaltmaya çalıştığını” ileri sürdü.
ABD ve AB’nin uçuş güvenliği konusunda tüm sorumluluğu sivil havacılık teşkilatlarına devretmek istemesi, ABD ve Ukrayna’nın düşen uçak konusunda inceleme yapan ICAO’nun hareket sahasını daraltmak istemesi, özellikle dikkat çekiyor.
Ayrıca, aniden sivil uçakların füzelere karşı koruyucu sistemlerle donatılması tartışmaları gündeme geldi. Bu konuda askeri olarak yaygın kullanımda olan üç sistem var. Karıştırıcılar (Jammer), elektronik yayın yaparak füzeyi şaşırtıyorlar. Flareolarak adlandırılan koruyucu sistem ise yüksek ısı oluşturarak, uçağın ısısına yönelen füzeleri aldatıyor. Chaffsistemi ise uçaktan daha güçlü bir radar sinyali oluşturarak, füzeyi kendi üstüne çekiyor.
Bu sistemlerden herhangi birisinin bir yolcu uçağına monte edilmesinin maliyeti 1,5 milyon doları buluyor. Yeryüzünde binlerce sivil maksatlı uçak bulunduğu düşünülürse,müthiş bir pazar ortaya çıkıyor. Hatırlanacağı üzere, Somali’deki korsanlık faaliyetleri nedeniyle bazı ticari gemiler, çoğunluğu emekli komandolardan oluşan özel güvenlik timleri görevlendirmeye başlamıştı.
Doğu Ukrayna’daki yolcu uçağının füze ile düşürülmesi ve sonrasında meydan gelen gelişmeler, devletler düzeyinde çözüm bulunabilecek bu çok ciddi alandaki sorumluluğu, sivil havacılık teşkilatlarına devretme çabaları, ICAO’nun uçak kazasını incelemesini engelleme girişimleri, birdenbire ortaya çıkan sivil uçakları koruyucu sistemler ile donatma tartışmaları kuşku doğuruyor.
Türkiye, sis perdesi ile kaplı bu yeni risk alanında, hiçbir etki altında kalmadan sivil uçaklarını ve yolcularını emniyetle uçurabileceği koşulları yaratmak için dikkatli davranmalıdır.
Amiral Soner Polat
ulusalkanal.com.tr