Fatura bize kalmasın

Çetin Ünsalan Yazar ulusalkanaliletisim@gmail.com

Avrupa’nın içinde bulunduğu ekonomik açmaz, tehlike boyutlarını artırmaya başladı. Yunanistan’ın teknik olarak iflas etmiş hali, iflasın hissettirilmeden gerçekleştirilmeye çalışması bir yanda, AB ekonomisi içinde dominant niteliğe sahip İspanya’nın da sarsılması öte yanda iyi okunmalıdır.

AB ekonomisinin kurtarılması adına umutların bağlandığı Almanya’dan gelen haber de sonrasıyla birlikte iyi değerlendirilmelidir. Moody’s’in Alman bankalarının kredi notunu düşürmesinde, avronun ve daralmanın etkileri kadar, bu bankalarda riskli devlet tahvillerin olması ihtimali de dikkate alınmalıdır.

Türkiye’nin halen en büyük ihracat kapısını oluşturan Avrupa’daki bu sıkıntı eskisinden daha ciddi yaklaşımlara muhtaç… Yani olay psikolojik ya da teğet tartışmalarının ötesinde, bilimsel verilerle ciddi okunmalıdır.

Her ne kadar ruhu okşasa da 2 bin yılında kriz öncesinde yapılan açıklamalara, adeta bire bir uyan övgülerden uzak durulmalıdır. Türkiye bu süreçte zannedilenin aksine en büyük risk altındaki ülkelerden biridir.

Dünya Ekonomik Forumu’nun Türkiye’de düzenleniyor olması kritik roldedir. Meseleyi ‘one minute oldu, buraya geldiler’ düzeyinde ele almak, toplantıyı bu noktadan görmek iktisadi ve politik cehalettir.

TİSK sene sonunda cari açığın 65 milyar dolar olarak gerçekleşeceği tahminini ortaya koydu. Bu hem reel piyasalar adına bir daralmayı gösteriyor, hem de ‘düşüyor’ analizinin sanal mutluluğunu... Zira geçtiğimiz yılsonunda orta vadeli programda hedefin 50 milyar dolar civarı olduğunu ama ticaret hacmi ve üretim yapımızın çarpıklığı nedeniyle 80 milyar dolar sınırına dayandığını hatırlatmak şart.

Avrupa krizi, zannedilenden daha tehlikeli sonuçlar verecek. Son yıllarda doğru bulduğum alternatif piyasalara yöneliş politikası uygulansa da, bunun toplam ticaret içerisindeki payının, Avrupa’nın büyük kayıplarını karşılamaktan halen uzak olduğu ve son dış politika hatalarıyla akamete uğradığı unutulmamalıdır.

Temmuz itibariyle, Kıbrıs Rum Kesimi’nin dönem başkanlığını alması sebebiyle finansal ve siyasi olarak açmaza düşeceğimiz Avrupa Birliği’ndeki gelişmeler doğru analiz edilmez, döviz rezervleri içinde oranını bilmediğimiz bu ülkelere ve bankalarına ait tahviller elden çıkarılmazsa, kötü sürprizler yaşabiliriz.

Ekonomi yönetimi kısmen olayın farkında… Fakat teşhis değil, tedavi zamanı… Sadece tespitlerde bulunmak yetmez. Şimşek’in ifadesindeki önlem ‘içteki vergilerin artırılmasından’ başka bir şey değil. Bunu yaparak ancak insanları boğarsınız…

Aksine iç piyasaya yönelerek, kur politikasıyla buradaki ithalat baskısını azaltmak, yeni bir uçak almamak gibi tasarruf tedbirlerine gitmek, dar gelirlinin rahatlatılmasıyla birlikte piyasayı içte canlandırarak yerli ürünleri teşvik etmek gerekiyor. Türk Ticaret Kanunu’nun bu aşamada bir süreliğine ertelenmesi fikri de fena değil.

Ama Bakan Çağlayan’ı ve Bakan Bağış’ı ekonomiden uzak tutun. Çünkü halen ‘Avrupa’yı biz kurtarırız’ yanlışı içindeler. Rakamlarla değil, gerçeklerle konuşun. Bu okyanus bizi boğar. Yıllardır söylüyorum. Espriyle karışık ‘en büyük ihracatınızı iç piyasaya yapın’ diyorum. Alarm zilleri çalıyor.

Bu kafayla faturanın bize kalma olasılığı çok yüksek. Gözünüzü memura verdiğiniz maaş zammına değil, finans sistemi üzerinden yapılan hortuma çevirin. Şimdiden önlem alınırsa, etkinin şiddetini azaltabiliriz. Yoksa… Shakespeare ne diyor? ‘Çok geç pişman olanın vay başına.’

ulusalkanal.com.tr

Tüm yazılarını göster