Memlekette ‘kim kimin için var’ sorusunun yanıtı iyice karıştı. Sanki siyaset esas, vatandaş da ayrıntı… Her şeyi onlar biliyor. Kafalarında bir resim çizmişler; o resmin dışında irade gösterirsen hiçbir şeyden anlamıyorsun.
Şimdi moda şu: Verdiğin oy boşa gider… Her parti bir başkasına oy verileceğini anladığı anda bu ifadeyi kullanıyor. Peki, o zaman işin esasını konuşalım ve şu soruyu soralım: Niye boşa gitsin?
Seçim dediğimiz şey, insanların bireysel iradelerinin toplamının ortaya çıkardığı fotoğrafın, siyasi sonucu değil midir? İsteyen şu veya bu partiye, isteyen bağımsıza atar. Kişisel olarak tercihi geçersiz oy atmak da olabilir. Adı üzerinde; iradesini ortaya koymaktadır.
Siyasetin görevi, şu veya bu şekilde çıkan sonucu analiz etmek midir; kendi kafasındaki senaryoyu vatandaşa dikte etmek midir? Çıkarsınız ortaya, elbette vaatlerinizi anlatırsınız; sonrasını da vatandaşa bırakırsınız. Tercihini şekillendirmek değil, ikna etmek durumundasınız.
Türk siyasetinin kendini asil yerine koyup, ‘sen anlamazsın’ mesajı içeren tavrı bir türlü değişmedi. Elbette bunda vatandaşımızın da yeterli bilinç düzeyine sahip olmamasının büyük etkisi var. Halen bu ülkede vekilini asil yerine koyanların sayısı azımsanmayacak ölçüde…
Siyaset kendisine oy verilmeyeceğini ya da oy kaybedeceğini anladığında, ‘ anlamıyorsun’ diyerek başlamak yerine, ‘anlatamıyorum’ diyerek yaklaşım sergilese daha doğru olmaz mı? Demek ki ya anlatımında, ya yaklaşımında, ya söyleminde, ya projende bir hata var.
Vatandaşa neden ‘verdiğin oy boşa gider’ baskısı yapılıyor? Bırakın başkalarıyla ya da oyun rengiyle uğraşmayı, kendinizi anlatın. Vatandaş bir karar verir; sonra da yanlış yaptıysa sonuçlarına katlanır. Ama bu verdiği oyu boşa gitmiş yapmaz.
Öncelikle siyaset vatandaşa gerçekten saygı duymayı öğrenmek zorunda… Şayet bu olmazsa ne oluyor biliyor musunuz? Ulufe dağıtır gibi sistematik hale gelen sadaka ekonomisini, bir şey bahşediyormuş gibi dayatanlarla, kendi parasıyla yardım alıp, buna teşekkürler edenler ortaya çıkıyor.
Kendi parasını harcıyormuş gibi milyon TL’lik araçlara çerez diyenlerle, işi inada bindirip, sanki kendi parasıyla alıyormuş gibi uçak vermeye kalkanlar beliriyor. Ülkeyi iflasa ve borca sürükleyenlerle, ben daha çok borçlandırırım diyenlerin rekabeti ortaya çıkıyor.
Daha önce bir makalemde dile getirmiştim. Türkiye’nin siyasi yapısı obsesif… Ama yeter artık takıntılarınızı kendinize saklayın. Neyin doğru, neyin yanlış olduğunu dikte etmeyi bırakıp, anlatmayı tercih edin.
Bırakın vatandaş öyle ya da böyle kendi kararını versin. Çünkü bir tek oy hakkı var ve bu onun iradesini yansıtacak. Siyasetçinin işine gelmiyor diye de bu boşa gitmiş oy ya da iradesizce bir hareket olmaz.
Önce siyaset istediği şeyin vekâlet olduğunun bir farkına varsın; kendisini bir süzgeçten geçirsin, sonra asile akıl vermeye kalksın. Yoksa siyaset gerçekten işin tadını kaçırmaya başladı. Vatandaş da siyasilerin söylemiyle aynı gemiye binip, benzer söylemlerle insanların iradesine saygısızlık boyutuna geçiyor. Elbette onun birine yaptığını, bir başkası da ona yapıyor.
Belki bu görüşüm bazılarınıza ters gelecektir. Ama birinin de gerçeği söylemesine ihtiyaç olan bir süreçteyiz. Tekrar hatırlatayım: Asil olan vatandaştır; partiler ya da siyasetçiler hizmete ve vekâlete talip olanlardır. Herkes önce bir yerini bilsin. Vatandaş mı, siyaset mi daha yetersiz, onu sonra tartışırız.