30 Ağustos günleri, “30 Ağustos Zafer Bayramı ve Türk Silahlı Kuvvetler Günü” olarak coşkuyla kutlanırdı. Türk’ün gurur günü olan bu özel gün yurdun büyük bir kısmında heyecan dolu gösterilere sahne olurdu. Ancak Batı’dan esen sert rüzgârlarla ulusal bayramlarımız sallanmaya başladı. Atatürk anıtlarına çelenk koymak bile çok görülür oldu. Haberler, bayram coşkusundan ziyade tören alanlarındaki olay ve tartışmalara odaklandı. Doğal olarak 30 Ağustos Zafer Bayramı da bundan nasibini aldı.
Hasdal Askeri Cezaevinde iken benim için kelimelerle tarif edilemeyecek ölçüde hayal kırıklığı yaratan gelişmelerden birisi de, 30 Ağustos 2012 Zafer Bayramı’nın kutlanma formatının değiştirilmesi oldu. Geleneksel olarak, devlet erkânı ve halk, TSK’ya bu zafer nedeniyle duyduğu şükran duygularını ifade etmek için Garnizon Komutanlarını bir ziyaretle tebrik ederdi. Mersin’de, başta vali olmak üzere protokol ve halk orduevine gelir, TSK’yı temsil etmem nedeniyle Garnizon Komutanı olarak beni kutlar ve sonrasında hep birlikte coşku içinde sohbet ederdik. Atatürk döneminden bu yana, uygulama hep bu yönde olmuştu.
30 Ağustos 2012’de ise, kişisel düşünceme göre Genelkurmay Başkanlığı kendi evinde misafir durumuna düşürülmüştü. Kutlamaları bundan böyle Ankara’da Cumhurbaşkanı, illerde ise valiler kabul edecekti. Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Özel’in, Cumhurbaşkanı’na verdiği gösterişli topuk selamı, bir dönemin sona erdiğinin göstergesiydi. Basın da bu net mesajı almış, hem görsel hem de yazılı olarak Türk kamuoyuna duyurmuştu. Böylece ülkeye ileri demokrasi (!) gelmiş ve siviller öne çıkarılmıştı!
Başkent Ankara’daki bu değişim ve dönüşüm, doğal olarak illerimize de yansımıştı. Kayseri Garnizon Komutanı ile eşinin, Vali ve Vali’nin türbanlı eşiyle birlikte, 30 Ağustos Zafer Bayramı pastası kesme görüntüleri oldukça ilginç ve dikkat çekiciydi. Bu görüntü kocaman bir fotoğrafla 3 Eylül 2012 günkü Sözcü gazetesinin ilk sayfasını süslüyordu. Gazetenin haberine göre, pasta kesilirken salonda bir siyasi partinin marşı çalınıyordu!
Bir yıl sonra 2013’te yapılan Askeri Şura toplantısı ile emekliye sevkedildim. Bu nedenle, Silivri’deki sivil cezaevine nakil hazırlıkları içerisindeyken, 30 Ağustos Zafer Bayramı törenlerini ve ilk kez Çankaya Köşkü’nde verilen resepsiyonu yüreğim burkularak televizyondan izledim.
Usta gazeteci Bekir Coşkun’un 31 Ağustos 2013 günü Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan şu satırları adeta kendi ülkesinde esir düşen askerlerin duygu ve düşüncelerini yansıtıyordu: “Dün 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlandı… Buruk, hüzünlü ve acı…Ordunun yarısı hapiste… Kadınları, çocukları hapishanelere gidip ağlayarak boyunlarına sarıldılar yiğitlerin… Yerlerine getirilen komutanlar Çankaya’ya çıkıp tesettüre selam çaktılar…”
Bugün de 30 Ağustos Zafer Bayramı’nı -kendi adıma söyleyeyim- Atatürk’e layık olamamanın verdiği derin bir kasvet, karmakarışık duygu ve düşüncelerle, buruk bir şekilde kutluyorum. Tek tesellim, Genkur. Bşk. Org. Özel’in yayımlamış olduğu 30 Ağustos mesajı oldu. Bu mesajdan aldığım bazı pasajları sizlerle paylaşmak istiyorum:
“Yokluğun ve teknik imkânsızlıkların kol gezdiği bir dönemde, düşman karşısında dimdik durma cesaret ve kararlılığını gösterenKahraman Ordumuzun taşıdığı yüksek ruh ve inanç,bugün bilgi çağının gereği olarak üst düzey harp yetenekleri ile donanmış Türk Silahlı Kuvvetlerimizde de aynen muhafaza edilmektedir. Bizlere düşen önemli bir görev de; aynı ruh ve inanç değerlerini benimsemiş, ecdadı ile gurur duyan, tarik bilinci ve şuuruna sahip parlak nesiller yetiştirebilmektir.”
“Rütbe takma/terfi törenleri, aynı zamanda; birlik ve beraberliğimizin, dayanışma ruhumuzun, silah arkadaşlığımızın kutsiyetinin ve Silahlı Kuvvetlerimize olan sadakat ve vefa duygularımızın bir kez daha teyit edilmesinin de bir vesilesidir.”
Umarım, günün birinde Türkiye düşmanını doğru olarak belirleyerek, sivil ve askeri ile el ele, omuz omuza, gönül gönüle, onun karşısında dimdik durabilme cesaret ve kararlılığını gösterir. Umarım, günün birinde 30 Ağustos bayramını sivil-asker çekişmesi içine girmeden, kendi doğasına ve ruhuna uygun olarak kutlarız!
Bizlere bu büyük zaferi armağan eden Atatürk ve silah arkadaşlarını, minnet, şükran ve vefa duygularımla anıyor, aziz hatıraları önünde saygı ile eğiliyorum…
Hint Müslümanlarının dünyaca ünlü şair ve düşünce adamı Dr. Muhammed İkbal’in (1877-1938), Atatürk’ü ve O’nun eylem yeteneğini örnek alarak nasıl başarıyı yakaladıklarını büyülü sözlerle anlattığı muhteşem şiiri ile Ata’mızı analım.
Başlangıçta küçük bir kıvılcım idik!
Bize bakışıyla (Atatürk) güneş olduk, dünyayı fethettik!
Atınızı şaha kaldırın, bırakın istediği yere gitsin dedi!
Biz, hesaplı adım attığımızı sanarak, defalarca yenilmiştik!
Amiral Soner Polat
ulusalkanal.com.tr