Ev almaya niyetlendiniz ve kredi için bankaya başvurdunuz. Eşiniz adına kredi çıktı ve kullandınız. Gel zaman git zaman eşiniz işten çıkarıldı. Gelir kaleminizde önemli sorunlar ortaya çıktı ve banka borcunu tahsil etmek istedi. İşte o gün yanıtınız şu olur mu? ‘Krediyi eşim aldı; benim hayatımı etkileyen hiçbir şey yok.”
Hayatınızın etkilenmemesi mümkün mü? Fakat bu iktidarın kafasıyla hareket ederseniz, böyle bir sonuca ulaşılabiliyor. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, dolardaki artışın devleti ve vatandaşı etkilemediğini iddia etti.
Kısa vadeli borçların yapısına baktığınızda ağırlıklı olarak karşımıza çıkan bankalar; onlara geleceğim. Reel sektörün dolar ile borcu var ve ödeme güçlüğüne düşüp, iflas etti. Banka da tahsil edecek tek kuruş bulamıyor. ‘Bana ne’ diyebilir mi? Yani etkilenmez mi?
Senaryoyu biraz daha genişletelim. Bankalar, kısa vadeli borç ödemesi içinde aslan payını alan kuruluşlar. Eğer alacaklarını tahsil edemez ve sendikasyon borçlarını geri ödeyemez noktaya gelirse ne olur? Diyelim ki daha da kötüsü oldu. Banka battı. Devlet, alınan bu dış borçlar için ‘bana ne’ diyebilir mi?
Eğer bu ülkede doların her değer kazanmasında, borç ödemesi gerekenler biraz daha zorlanıyorsa, ‘bana ne’ deyip işin içinden çıkamazsınız. Çünkü borç zincirleme biçimde Türkiye’nin borcudur.
Borç başlığından çıkalım ve dolar kurundaki artış bir de oradan bakalım. Vatandaş nasıl etkilenmiyor? Sanayici ise girdi maliyetleri artıyor. İşçi ise, işsiz kalma riski ortaya çıkıyor. Esnaf ise, rafına aynı malı sattığı fiyattan koyamıyor. Memur ise, geliri giderinin karşısında dolar bazlı enflasyona paralel eriyor.
Hepsini bir kenara atalım. Vatandaşın günlük hayatındaki her türlü tüketim malı; doların TL karşısında değer kazanması neticesinde zamlanıyor. O an olmazsa, sonuçta mutlaka… Fakat yıllarca enflasyon maliyetini bile dolar kuruna yansıtmayıp, bunu başarı zanneden, ama insanları perişan edenlerin kafasında böyle olmuyor.
Kâğıt üzerinde ekonomi yönetiyorsanız; bunun böyle olduğunu zannedebilirsiniz. Ama gerçek hayat istatistiklerden ibaret değil. İşsizliği tanımlarken kadınlar ve gençlerin iş aramasının, işsizlik yarattığını söyleyen bu iktidar değil miydi?
Cumhurbaşkanı dışarıdakilere caka satıyor. Suriyeliler konusunda ‘sen paradan haber ver paradan’ diyor. Ama aynı iktidarın kurumu işsizlikte Suriyeliler faktörünün etken olduğunu haber yapıyor. O zaman adama sorarlar: 4,5 milyar doları nereye harcadınız? Sen paradan haber ver; paradan.
Yine aynı zat, her nikâh töreninde 3-5 çocuk istiyor. Hayatı rakamlardan ibaret sananlar için bunu söylemesi kolay. Eğer çocuğunuzu doğduktan sonra sokağa atmak gibi bir niyetiniz yoksa; gerçek hayat o kadar basit değil.
Hiçbir gelecek hazırlamayan bir iktidar tarafından yönetileceksiniz; geliriniz giderleriniz karşısında sürekli eriyecek; geçim derdi içinde yaşayan bir toplumu sadaka ekonomisine mahkûm edeceksiniz; sonra da çocuk meselesini sayıdan ibaret göreceksiniz.
Maliye Bakanı yaşanan faiz tartışmalarından ‘yatırımcıların korktuğunu’ söylemeyi akıl ediyor da, vatandaşın neler yaşadığını neden sorgulamıyor? Çünkü vatandaş bu zihniyete göre etkisiz eleman. Bu kafanın içinde vatandaş, seçimden seçime oy alınacak, arada ruhu okşanacak, ama cepleri boşaltacak kalabalıktan başka bir şey değil.
Yıllarca bu ülkeyi başarılı ekonomi palavrası ile uyuttunuz. Yıllarca insanların geleceklerini satarak, ekonomi yönettiğinizi iddia ettiniz. Tüm yaşanan olumsuzluklardan da vatandaşın etkilenmediği kanaatini taşıdınız. Zira rakamlarınız tutuyordu. Tutmazsa da, gerekli işlem yapılıp, kitabına uyduruluyordu.
TÜİK’te çalışanların bile yayınlanan rakamlara inanmadığı bir ülkede, masal tadında başlayan hikâyeniz, karabasan biçiminde sonlanıyor. Bari film biterken dürüst olun. Çünkü biz vatandaş olarak size göre etkisiz eleman olsak da, yaşananları iliklerimize kadar hissediyoruz.