McKinsey meselesindeki gelişmelerle durum Hisseli Harikalar Kumpanyası öyküsü gibi oldu. Her kafadan bir ses çıkıyor ve daha garip olan kimse gerçekten neden bu sürece girdiğimizin sorgulamasını yapmıyor.
Öncelikle tüm bunların temelinde Türkiye’nin artık yurtdışından para bulamadığı ve para bulmak için çaktırmadan manevra alanı yaratmaya çalıştığı gerçeği olduğunu ortaya koymak gerekiyor. Bunlara rağmen para bulunacak mı; şüpheliyim. Bulunabilecek kısıtlı paranın da kullanılabilir maliyette olmayacağını ve de miktar olarak yeterli gelmeyeceğini düşünüyorum.
Fakat bu şaşı görüntü, Türkiye’yi daha garip bir açmazın ve riskli bir fotoğrafın içine itiyor. Şimdi Cumhurbaşkanı Erdoğan, muhalefete yükleniyor ama haksız. Çünkü bu konu muhalefet ile birlikte ülke gündemine gelmedi.
Bizzat Hazine ve Maliye Bakanı Albayrak, üstelik ABD’de Türkiye’nin anlaştığını açıkladı. O ana kadar kimsenin gündeminde böyle bir konu yoktu.
Elbette bunun üzerine Türkiye’de de herkesten itirazlar yükseldi. Bundan daha doğal bir şey yok. Hatta ben de yöntemin IMF’siz IMF değil, daha da kötüsü Kemal Derviş modeli olduğunu yazdım. Halen de aynı fikirdeyim.
Fakat iş burada da bitmedi. Cumhurbaşkanı Kızılcahamam’da bir konuşma yaptı. Muhalefete yüklendi. O zaman tekrar altını çizeyim ki mesele ‘şöyle mi yapalım, böyle mi yapalım’ diye tartışılan bir konu değildi. Bakan Albayrak, direkt anlaşma yapıldığını açıkladı.
Yani bu alanda muhalefetin itirazları en son bahane uydurulacak konu. Sonra Cumhurbaşkanı kendi görüşünü de açıkladı. “Bütün Bakan arkadaşlarıma, ‘Bunlardan fikri danışmanlık hizmeti de almayacaksınız’ dedim. Hiç gerek yok, biz bize yeteriz” dedi.
Şartlı olarak Cumhurbaşkanı ile aynı fikirdeyim; ama öncesinde bir kaç soru sormak gerekiyor: Şimdi ne olacak? Bunlarla anlaştık mı? Para ödedik mi? Ekonomi yönetimi, yeni sistemde aksi söylenirken, Cumhurbaşkanı’ndan gizli anlaşma mı yaptı? Yoksa bize iyi polis kötü polis mi oynuyorlar? Mesele tam bir bilmeceye döndü.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile şartlı aynı fikrime gelince... Evet ben de kullanılabilir maliyette para gelme ihtimali neredeyse sıfırlandığı bir ortamda Türkiye’nin kendi çözümleriyle ilerlemesi gerektiğini düşünüyorum. Bu topraklardan her türlü çözümün de çıkabileceğine inanıyorum. Peki şartı nereye koyuyorum?
İçeride bu fikri ortaya koyanlarda ve görevlendirilenlerde liyakat şartı aranırsa, serbestçe çalışması ve fikir üretmesine izin verilirse; önyargılarla değil, işbirliğine inanılarak çözümleri dinlenirse...
Aksi takdirde ‘benim istediğimi söylerseniz iyisiniz’ mantığı içerisinde, buradan bir çözüm çıkmaz. Tersine ‘aman efendim, sepet efendim’ ile işleri kaş yapayım, derken göz çıkarma seviyesine getirme ihtimalleri çok daha yüksek.
Bir diğer şartım da gerçeklerin çarpıtılmaktan vazgeçilmesi. Çünkü Türkiye bu noktaya, Kemal Derviş ile başlayan ve AKP hükümetlerinin uyguladığı yanlış ekonomi politikalarının sonucunda geldi. Sorunu zikretmeseniz bile, meseleyi burada görmezseniz çözüme ulaşamazsınız.
Nitekim Cumhurbaşkanı’nın konuşmasında pek de ders alınmadığı gözleniyor. Mesela IMF’ye parası verdik borçsuz ülke yarattık söylemi hiçbir şekilde gerçeği yansıtmıyor. Sağlaması mı? Türkiye’nin döviz pozisyon açığı 390 milyar dolar ve reel sektöründen vatandaşına kadar herkes gırtlağına kadar tarihinde görülmemiş bir borca batmış durumda.
2002 ile 2018 yılının ilk çeyreğini mukayese ettiğinizde hanehalkının borcu 6,6 milyar liradan 525 milyar liraya; şirketlerin borçları ise 88 milyar liradan 2 trilyon 513 milyar liraya çıktı. Burada iç borçlanmanın maliyeti neredeyse hiç anılmaz olduğu gibi, dolar bazında ülkenin dış borcu Mehmet Şimşek’in Haziran 2018 ifadesiyle 453 milyar dolar. Yani ortada borçsuz bir memleket yok.
Yine konuşmada altı çizilen 165 milyar dolarlık ihracata gelince; bunu düşen karlılıklar, daralan piyasa gibi gerçekleri göz ardı edip, 74 milyar dolarlık dış ticaret açığını görmeden konuşmak çok gerçekçi olmaz.
Turizm gelirlerine bakarsak; 40 milyon turisti bulmuşuz ama böyle giderse turizm gelirlerimizin 2018 yılının sonunda, ancak 2015 seviyesini yakalayacağını söyleyen turizmcilerin görüşlerini yok sayarak ve turizm gelirlerini düştükten sonra ekonominin toplamda cari açık üzerinden 54,5 milyar dolar ekside, yani zararda olduğu görmezden gelerek konuşmak doğru değil.
Sözün özü bundan sonra McKinsey tartışması nasıl evrilecek bilmiyorum. Ama çözümlerin bu ülkenin özgür bırakılan düşünce gücüyle bulunabileceğine ve sorunları gerçekten görerek bir çıkış yaratılabileceğine inanıyorum. Aksi halde McKinsey’in yapacağı hasarla, yetkisiz yetkililerin vereceği hasar arasında bir fark görmüyorum.
ulusal.com.tr