Avrupa’da milliyetçi akımlar giderek güçleniyor. Fransa ve Yunanistan gibi sembol ülkelerde bile milliyetçi motifleri kullanan partiler, iktidarın en büyük adayı haline geldi. Ama şu an iktidarda bulunan partiler, milliyetçi partileri bile geride bırakacak şekilde şoven politikaları uygulamak için fırsat kolluyorlar. Finans kapital, “ne yapacağı belli olmayan yaramaz milliyetçiler” istemiyor! Bu nedenle iktidar partilerini güçlendirmenim yollarını arıyor! Batı edebiyatı zalimliğin ve ikiyüzlülüğün alt yapısını hazırlamaya başladı bile! Avrupa halkları, edindiği tüm yüksek sosyal değerlerden ve aydınlanma ilkelerinden vazgeçmesi için alttan alttan ısıtılıyor!
Fransız yazar MichelHouellebecq’in “Soumission (Submission-Teslim)” adlı son romanı derin bir teşkilat tarafından pompalanıyor. Kitap her yerde her vesile ile gündemde tutuluyor. Roman, güya 2022 yılının Fransa’sasını betimliyor. Fransa İslami değerleri ön plana çıkaran bir ülke oluyor! Üniversitelerde Kuran okutuluyor! Kadınlar türban takmaya zorlanıyor ve çok eşlilik hayata geçiriliyor!
Bir o kadar da ilginç olan, kitabın tam da 7 Ocak 2015 günü piyasaya sürülmesi! Hani o Fransız mizah dergisine saldırının yapıldığı ve 12 kişinin öldürüldüğü gün! Yine garip bir tesadüf eseri, aynı gün Alman Şansölyesi Angela Merkel mevkidaşı İngiliz Başbakanı David Cameron ile Londra’da bir araya geliyor. Resmi açıklama, iki liderin yaklaşan G-7 zirvesini müzakere ettikleri yönünde ama sızan bilgilere göre, liderler Avrupa’ya yönelik göçü durdurmak için radikal arayışlar içerisine girmiş!
Aynı uğursuz günde bir sıra dışı olay daha gerçekleşiyor. Almanya’da Avrupa Birliği’ne kuşku ile bakan ve AVRO’ya açıkça karşı çıkan “Almanya için Alternatif (TheAlternativefor Germany- AlternativefürDeutschland)” partisi yetkilileri, İslam karşıtı PEGİDA (PatrioticEuropeansAgainsttheIslamization of the West- PatriotischeEuropäergegendieIsalmisierungdesAbendlandes, Batı’nın İslamlaştırılmasına Karşı Çıkan Yurtsever Avrupalılar) örgütü üyeleri ile buluşuyor!Bilindiği gibi bu tehlikeli örgüt, en büyüğü Dresden’de olmak üzere Almanya’nın çeşitli kentlerinde İslam karşıtı gösteriler düzenlemişti. İsveç’te camilerin hedef alındığını da hatırlayalım!
İçten pazarlıklı ve maddi dünyanın kölesi olmuş Batı insanı, bir türlü saklayamadığı bencil, acımasız ve açgözlü yüzünü göstermeye başlıyor. Volter’lerin, Victor Hugo’ların Fransız insanı, her iki dünya savaşında ve Hindiçin’de (Çin ile Hindistan arasındaki büyük yarımada) Müslüman askerleri kendisi için savaştırırken, on binlercesinin ölümüne neden olurken, sanat, sosyoloji, aydınlanma değerlerini bir kenara atıyordu. Bu konuda “yatacak yeri olmayan!” İngiltere ve Başbakanı David Cameron’a ne demeli! Yıllarca kandırdığı ve ruhunu teslim aldığı yüzbinlerce Müslüman askeri kendi emperyal çıkarları için savaş meydanlarında öldürmedi mi? O zaman İslam’ı terörizm ile birleştiren analizler niçin yapılmıyordu!
Almanya’nın demografik gücü İkinci Dünya Savaşı kayıpları ile kırılmıştı.Büyüyen ve gelişen sanayisi için iş gücüne ihtiyaç duyduğunda, göçmen işçileri törenlerle tren istasyonlarında karşılıyorlardı! Gelenlere hiç kimse hangi dine mensup olduğunu sormuyordu! Ata topraklarını bir avuç lokma için geride bırakmak zorunda kalanlara, Kant’tan, Hegel’den felsefe nutukları çekilmiyordu! Almanya bugün ihracatta ABD’yi geçtiyse, böyle bir başarının elde edilmesinde göçmen işçilerinde göz nuru, alın teri, kutsal emeği vardır.
Avrupa, her dinden ve özellikle Müslüman göçmenlerin üzerine basarak rekabet yeteneği kazandı, yükseldi, zenginleşti… Bu dönemlerde madencilikten çöpçülüğe kadar her türlü zor işi yaptırdıkları göçmenler ile uyum sorunlarını mesele etmiyorlardı. Ama ne zaman ki ekonomileri daraldı, büyüme hızları sıfır seviyelerine indi,iş alanları azalmaya başladı, göçmenler ve özellikle kültürel istismara daha açık oldukları için Müslümanlar hedef oldu!
Konu açılmışken, bir hususun altını çizmekte fayda var. Kültürel uyum sorunlarının kökenini inceleyen çok sayıda saygın sosyolog, bu konudaki en büyük engelin Avrupalının doğasında var olan ırkçı yaklaşımlardan kaynaklandığını söylüyor. Diğer bir ifade ile yaklaşmak isteyene Avrupalı kapısını kapatıyor! Göçmenleri gettolara adeta zorla itiyorlar!
Avrupa’da ayak sesleri duyulan örtülü savaşınpsikolojik hazırlığı için devreye Batılı yazarlarsokuldu! Neymiş efendim, göçmenler kültürel farklılıkları nedeni ile ulusal kimliklerini tehdit ediyorlarmış! Müslümanlar örf, adet, gelenek ve görenekleri ile Avrupa’daki yaşam tarzını değiştirebilecek risk unsurları taşıyorlarmış! Eğer, böyle giderseymiş, Avrupa üniversitelerinde zorunlu Kuran dersleri verilecekmiş!Abartının da bir sınırı vardır. “Herkesi kör âlemi sersem mi sanıyorsunuz!” Niyet ve maksadınız apaçık ortada!
Siz, yeni bir Haçlı seferine hazırlanıyorsunuz! Hatırlatayım, insanlığın bir utanç ve karanlık dönemi olan Haçlı seferlerine (1095-1272 arası) Avrupa’daki Yahudileri keserek başladınız. Sonra Müslümanların üzerine yürüdünüz. Hatta son seferinizde (1202-1204) Müslüman kesmek için yola çıktınız ama aç gözlülüğünüz nedeniyle Hıristiyan İstanbul’u yağmaladınız! Şimdi de Avrupa’daki Müslümanlara hayatı zindan ederek mi işe başlamak istiyorsunuz?
Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande ve İngiliz Başbakanı David Cameron, uzun süredir egemen çevrelere tam teslim olmuş şekilde İslam ve göçmen karşıtı politikaları hayata geçirmek üzere Avrupa’da kamuoyu oluşturmaya çalışıyorlardı. Ama Almanya Şansölyesi Angela Merkel, daha sağduyulu davranıyor, bir anlamda onları dengeliyordu. Son dönemlerde Merkel’in de derin güçlere teslim olduğu izlenimi ediniyoruz! Bu üç lider uğursuz bir amaç için bir araya geldiğinde, Avrupa’da zebanilerin ayak sesleri duyulur; yaşlı kıta “Bermuda Şeytan Üçgenine” döner!
Avrupa’daki Türk kardeşlerimizin bundan böyle çok daha dikkatli olmaları gerekiyor. Aralarındaki her türlü ayrılığa bir an önce son vermek zorundalar. Türkiye’deki kısır bölünme ve kutuplaşmanın bütünüyle dışında kalarak güçlü bir cephe oluşturmalılar. Irak’taki Türkmenlerin durumu unutmasınlar. Kimseye de güvenmesinler! Güvendikleri dağlara kar yağabilir! Yapay ayrılıklara son vererek tek bir örgütün çatısı altında hak ve çıkarlarını koruyup kollayabilirler. Bölünürlerse ve de aralarında çatışırlarsa, bu durum Avrupa’daki kötü niyetlilerin ekmeğine yağ sürer!
Birileri kültürel fay hatlarına dinamit döşemek için hazırlık yapıyor. Aman dikkat!
Amiral Soner Polat
ulusalkanal.com.tr