Tokat gibi koli enflasyonu

Çetin Ünsalan Yazar ulusalkanaliletisim@gmail.com

Ülkede bir enflasyonla mücadele lafı dillere pelesenk oldu; dolaşıp duruyor. Herkes enflasyonla mücadelenin önemine vurgu yapıyor. Merkez Bankası’nın son 20 ayda değişen ‘sıradaki gelsin’ başkanlarının dördü de ilk söz olarak enflasyonu birinci hedef olarak belirlediklerini açıkladı.

İktidarın bir numaralı ismi, her fırsatta yanlış bir tez üzerinden de olsa enflasyona atıfta bulunuyor. Yanlış tezi tekrar hatırlatalım. Faiz düşerse enflasyon düşer. Bu iktisat tarihine ‘yanlış’ olarak geçecek önemli yaklaşımlardan biri haline geldi. Umarım tarihe yanlış olarak geçeriz de, komedi unsuru olarak geçmeyiz.

Reel sektöre dönüyorsunuz enflasyondan söz ediyor. Ama yansıtamadıkları maliyetler üzerinden... Çünkü resmi enflasyona göre bile en az yüzde 11 yansıtılamayan maliyet artışı var.

TÜİK’e bakarsanız durum zaten evlere şenlik. Sokağı gerçeğinden o kadar kopmuş ki, kendi kendine enflasyonculuk oynuyor ve tüketici derneklerinin artık ‘TÜİK söylesin nereden alışveriş yapıyorsa, biz de oradan yapalım’ diye nükteyle karışık alaylarına muhatap oluyor.

Vatandaşa bakarsanız, orada durum içler acısı. Resmi enflasyon rakamı üzerinden halen şanslı ve bir işi varsa zam alıp, bunun en az 2.5 katı bir enflasyonla yaşam mücadelesi veriyor.

Her geçen gün alım gücü düşerken, bu borçlanmasını ve kredi kartına yüklenmesini tetikliyor. Orada da ayrı bir ödeme problemine neden olurken, bu durum bankacılık sektörünü de tehdit eder noktaya koşuyor.

Yani ortada tam bir karmaşa, kumpanya tadında bir yorumlama performansı, gerçeklere gözlerini kapatıp kendini kandıran ekonomi yönetimi gerçeği var. Daha fenası, enflasyonculuk oynanırken, tüm enflasyon kaygıları vatandaşın durumuyla ilgili değil, para piyasaları hassasiyetleri üzerinden yorumlanıyor.

Ve tüm bu komedyanın gölgesinde Ramazan ayının gelmesiyle beraber koliler tekrar gündeme geldi. Koliler gerekliydi, gereksizdi tartışmasına girip de meseleyi sulandıranlardan olmayın derim.

Çünkü buradaki fiyat artışı, vatandaşın harcamalarının üçte birini oluşturan gıda enflasyonunu herkesin yüzüne bir tokat gibi çarpıyor. Farklı fiyat aralıklarında koliler satışa sunulmakla beraber, ortalama fiyat artışına baktığınızda mesele ortaya çıkıyor.

Ortalama fiyatta, geçen yılla mukayese edildiğinde yaşanan artış yüzde 35. Kolinin içinin tamamen gıda ürünlerinden ve zorunlu tüketim maddelerinden oluştuğunu dikkate alırsanız, gıda enflasyonunu en hafif yüzde 35 üzerinden başlayarak konuşmamız gerekir.

Diğer ürün gruplarındaki artışları da devreye soktuğunuzda, sokaktaki insanın bütçesinin yaşadığı iktisadi yıpranma ve çaresizlik bakkal hesabıyla bile ortaya çıkacak özellik sergiliyor.

Peki sizce işin bu boyutu tartışılacak mı? Hiç sanmıyorum. Çünkü daha önce de belirttiğim gibi enflasyon kaygısının altında vatandaşın geçimi değil, finansçıların yatırdıkları paranın maliyetinin kaygıları var.

Yani ortadaki tokat gibi gıda enflasyonu yine etki yapmayacak ve önümüzdeki süreçte zannedildiğinin aksine yükselmeye devam ederken, ekonomi yönetimi bunun nedenlerini konuşup, çare arayacağına yine fırsatçı peşine düşecek. Yazık oluyor vatandaşa.

Tüm yazılarını göster