Türkiye jeopolitik dilini bir türlü öğrenemedi ve bu gidişle öğrenecek gibi görünmüyor. Çeşitli tartışmalar ve dönemsel yorum farklılıkları yaşansa da küresel düzeyde jeopolitik temel kuram İngiliz jeopolitikçiSirHalford John Mackinder (1861-1947) tarafından 1904 yılında ortaya konulmuştur.
Bu kuramda, Kuzeyde Kuzey Buz Denizi, Doğuda Sibirya, Güneyde Himalayalar, Batıda Volga nehri arasında kalan bölge, dünyanın kalbi anlamında, Kalpgâh (Heartland) olarak tanımlanır. Teori şöyle bir sıralı analiz ile devam eder:
Doğu Avrupa’ya hükmeden Kalpgâh’a hâkim olur.
Kalpgâh’a hükmeden Dünya Adası’na (Asya, Avrupa, Afrika) hâkim olur.
Dünya Adası’na hükmeden Dünyaya hâkim olur.
Geriye dönüp ABD’de ikiz kulelerin vurulma tarihini hatırlayalım: “11 Eylül 2001” Bugün ABD halkının yüzde sekseni bu saldırının bir tertip olduğuna inanıyor. Konu ile ilgili internet sitelerine göz atan normal zekâ seviyesindeki bir insanın zaten aklına başka bir ihtimal gelmiyor. Bu olaydan 25 gün sonra, 07 Ekim 2001 günü, ABD Sonsuz Özgürlük Harekâtı (OperationEnduringFreedom) ile Afganistan’a saldırıyor.
Afganistan nerede bulunuyor. Kalpgâh’da, dünyanın kalbinde! Kuzeyinde ise yine kalpgâh içinde yer alan Türki Cumhuriyetler (Türkmenistan ve Özbekistan) ve Tacikistan var! O dönemi anımsamaya çalışalım. ABD, Afganistan’ı fiilen işgal ederken, Türk Cumhuriyetlerine siyasi olarak nüfuz etmeye ve askeri üs ayrıcalıklarını garanti altına almaya çalışıyordu!
El Kaide ile mücadele, uyuşturucu tarlalarını tahrip etme gibi gerekçeler uydurulsa bile, bu harekâtın dünyanın kalbine yönelik bir jeopolitik hamle olduğu hemen anlaşılıyor. Aslında dünya hegemonyasını pekiştirmek isteyen bir devlet için oldukça başarılı bir planlama olduğunu da söyleyebiliriz. Eğer işler yolunda gitseydi, Çin ve Rusya jeopolitiği en az 200 yıl sürecek büyük bir darbe alırdı.
Ancak Çin ve Rusya, büyük ve köklü devletler oldukları ve aynı zamanda jeopolitiğin dilini bildikleri için ABD ile doğrudan bir çatışma içine girmeden, dolaylı yöntemlerle ABD’yi önce Afganistan içinde tecrit ettiler, sonra da başarısızlığa mahkûm ettiler. Öncelikle Türki Cumhuriyetler ve Tacikistan’ı ABD’den uzaklaştırdılar. Şangay İşbirliği Örgütü’nü etkin bir hale getirdiler. Pakistan ile ABD arasındaki yapısal sorunları ustalıkla istismar ettiler.Ve böylece ABD’yi, dünyanın tepesi olan sarp ve engebeli dağlardaTaliban ile baş başa bıraktılar.
ABD her geçen gün hem ekonomik ve askeri olarak yıprandı hem de ahlaki üstünlüğünü kaybetti. Uyuşturucu üretimi beş misli arttığı gibi, doğru ya da yanlış, ABD’nin savaşı uyuşturucu geliri ile finanse etme çabaları gazete sayfalarını süslemeye başladı.
Türkiye, hem NATO üyesi olması hem de Batı kulübünde yer alması itibarıyla gönüllü olmasa da bu bataklığa sürüklendi. Türk Genelkurmayı şiddetle direndiği için Türk askeri fiilen çatışmaların yaşandığı güney ve batı bölgelerinde görevlendirilmedi ama diğer alanlarda büyük katkılar sağladı.
Türkiye’nin tarihi nedenlerle Afganistan’da büyük bir itibarı vardı. Terör saldırılarından korunmak için ABD askerleri bile kollarına Türk bayrağı diktiriyorlardı. Taliban’ın iki numaralı ismi Molla Dadullah’ın 26 Aralık 2006 günü Vakit gazetesinde yayımlanan demeci oldukça ilginç ve dikkat çekiciydi: “Büyüklerimiz tarafından, çocukluğumuzdan itibaren Türk halkına karşı hürmet beslememiz tavsiyeleriyle büyütüldük. Ama Türkiye’nin bugünkü durumu bizi üzüyor. Türkiye’de hükümetler Müslümanların malına, ırzına göz diken Amerika ile dostluk kuruyor.” Geçen süreçte Türk varlığı da hedef alınmaya başlandı.
Taliban’ın bir yıl önce verdiği demeç, Batı basın yayın organlarında oldukça geniş yorumlara neden olmuştu. “Biz savaşı kazandık ama zamanı belli değil, fakat bunun bir önemi yok, bekleriz, çünkü biz zaten kendi ülkemizdeyiz. Onlar savaşı kaybetti ama itiraf edemiyorlar; kaldıkları her gün yenilgileri daha da büyüyor!”
NATO 13 yıl sonra Afganistan’daki muharip görevine resmen son verdi. Bu ülkede 2014 sonrasında 18 bin kadar yabancı asker kalacak. Bunun 10-12 bin kadarı İngiliz askeri olacak. ABD 5,500 kadar askerle varlığını devam ettirecek. Hatırlanacağı üzere 2011 yılında yabancı asker sayısı 150 binin üzerindeydi. Taliban ile savaşı Afgan Güvenlik Güçleri yürütecek. Ama bu süreç oldukça sancılı başladı. Afgan hükümet kuvvetleri beklenenden daha fazla kayıplar veriyor.
Genelkurmay internet sitesi ve Hürriyet’in haberine göre, Türkiye olarak bin kadar asker ile 2015 yılında da Afganistan’da kalmaya devam edeceğiz! PKK’nın gemi azıya aldığı, Güneydoğu’da devlet otoritesinin fiilen kaybolduğu ve bu durumun Başbakan düzeyinde itiraf edildiği bir dönemde kendi yaramıza merhem olamamışken, Asya bozkırlarında Batı’nın kirli çamaşırlarını toplayacağız.
Acaba günün birinde, uluslararası sorumluluklar gibi klişe söylemlerin dışında Afganistan maceramızın jeopolitik ve stratejik boyutunu, Türkiye’nin kayıp ve kazançlarını somut verilere dayalı olarak açıklayacak birileri çıkacak mı?
Amiral Soner Polat
ulusalkanal.com.tr