Dünya ekonomisi özellikle tek kutuplu yapının bozulmasından bu yana önemli kırılmalar yaşıyor. Geleceğe yönelik ipuçları, farklılaşan ekonomik güç dengelerinin de tercümesini yapıyor.
Farklılaşan yapının döşenen taşlarını belki daha eskilere götürmek gerekir ama güncel olayların dışına çıkmamak adına teorik bir analize girmeyeceğim. Bu nedenle ilk büyük kırılma anını 2008 yılında yaşanan kriz olarak koyabiliriz.
Açgözlülüğün tepe noktaya varıp, deprem yaşadığı, sanal ekonomilerin yaratıldığı bu konjonktür bir anlamda sahte cennetin de çıkış kapısına gelindiği yerdi. Bundan sonra bilhassa küresel sermaye grupları arasında başlayan paylaşım kavgası, ülkeleri de ekonomik felaketlere sürükledi.
Elbette bu süreçte, paranın transferi için kullanılan ve sahte cenneti faturayı arttırmak pahasına bizim gibi birkaç sene de daha hayatta tutanlar da oldu. Fakat adına Arap baharı denilen banker cehennemi güç dengelerinin şekillenmesi açısından ilk rekabet bazlı platform olarak önümüze serildi.
Bilhassa Çin’in Afrika’daki hakimiyetinin kesilmesi için atılan adım, zincirleme reaksiyon etkisiyle Akdeniz’i AB destekli bir ABD gölü haline dönüştürürken, klasik ekonomik güç cephesi, varlığını önümüzdeki 50 yılda da devam ettirmek adına Suriye üzerinden Ortadoğu’ya sarktı.
Hatırlayanlar olacaktır. Suriye’nin geleceğin ekonomisinde güç sahibi olabilmek adına kasanın anahtarı rolünü oynadığını burada dile getirmiştim. Rusya, Çin ve İran ittifakı Suriye’deki politikalarıyla bilinmiş ekonomik güce ilk yenilgisini tattırdı.
Ardından Ukrayna devreye girdi. İkinci güç savaşı burada yaşandı ve gözüken o ki Rusya ve cephesi bu alanda da eski güçlere ağır bir yenilgi tattırdı. Şüphesiz tüm bunlarda daha önce savaşarak da sonuç alabilen bu ekonomik yapının, mali sıkıntılarıyla rekabete diz üstünde yakalanması etkili oldu.
Ve son perde Irak’ta yaşanıyor. Terör üzerinden paylaşım savaşının doğurduğu acılar ortada ve yaşanacaklar da bilinmezliğini sürdürüyor. İsrail’in Gazze’de yaptığı zulmü de bundan ayrı okumamak gerekir.
Bu arada küresel sermayenin Avrupalı kanadının İngilizler üzerinden İran ve Çin ile geliştirdiği ilişkileri, Rusya – Almanya arasında stratejik ortaklığa giden yakınlaşmayı da yine aynı pencereden görmek lazım.
Şimdi bu güç savaşlarında en önemli kırılma anlarından birine daha gelindi. BRICS ülkeleri, yıllardır dünya ekonomisini ve bağlantılı olarak siyasetini şekillendiren Dünya Bankası ve IMF’ye alternatif bir oluşumun da düğmesine bastılar.
Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’nın liderliğinde BRICSBank kuruluyor. 50 milyar dolarlık kuruluş sermayesinin sadece sembolik olduğunu dikkate almakta fayda var. Çünkü bu ülkelerin baştan beri stratejisi bu… Ürkütmeden adım atıyorlar. Ortaya konulan sermayenin, potansiyelin yanında başlangıç rakamı olduğunu iyi bilmek gerekir.
Hepsi bir yana bu ülkeler yerkürenin coğrafi açıdan yüzde 26’sını, nüfus olarak da yarısını temsil ediyor. Bunun bir adım öncesinde Avrasya Ekonomik Topluluğu’nu da doğru okumak gerekir. Hepsi birbirine bağlantılı bir biçimde değişen güç dengelerini temsil ediyor.
Esasen hepsini aynı potada değerlendirdiğinizde CHP Balıkesir Milletvekili, Jeopolitik Uzmanı Haluk Ahmet Gümüş’ün yıllar önce dile getirdiği çok kutuplu dünya teziyle örtüşüyor. Peki tüm bunlar yaşanırken biz neredeyiz?
Şüphesiz Türkiye bir güç olacak. Ama bu gücü ‘kendisi mi yönlendirecek’; asıl cevabı aranması gereken soru bu. Zira bugünkü halimizle hem kaybeden taraftan yana tavır koymanın ezikliği, hem de ortada kalmanın şaşkınlığı içindeyiz.
Özetle dünya ekopolitiği yeniden şekillenirken aklımıza soktukları sahte Osmanlı oyunuyla bizi yedek kulübesine gönderdiler. Sonuçta da ne yazık ki tabir yerindeyse ayazda kaldık. Üstelik yaşayacağımız büyük kışın tam da arifesinde.
Çetin Ünsalan