Türkiye, Rusya, İran ve Suriye dünyaya son kerte güçlü bir mesaj vererek Suriye’deki savaşa son verme azim ve iradelerini ortaya koydular. Putin’in ilk görüşmeyi Başkan Esat ile yapması ve Suriye Hükümeti’nin, “Soçi’de varılan mutabakatı memnuniyetle karşıladığını” ifade etmesi, Suriye’nin de bu sürecin doğal bir üyesi olduğunu gösteriyor. Rusya’nın daha önce “Suriye Cumhuriyeti” olarak tanımladığı bu ülkeyi, Soçi’de bu kez anayasal ismi olan “Suriye Arap Cumhuriyeti” olarak tasvir etmesi önemli bir dönüşüme işaret ediyor. Böylece Rusya’nın, Suriye’nin birlik ve bütünlüğünü sulandıracak girişimlerden vazgeçtiğini anlıyoruz.
ORTAK MUTABAKAT
Aslında ortak mutabakat metni Suriye krizinde BMGK’nın en önemli belgesi olan 18 Aralık 2015 tarihli 2254 kararının kısa bir özeti ile Suriye’deki son gelişmeleri kapsıyor. Metin çok ustaca hazırlanmış! Cenevre’deki aktörlerin de kabul ettiği 2254 sayılı kararın, Suriye’deki son gelişmeler ile birlikte esas alınması suretiyle Atlantik güçlerinin eli kolu bağlanıyor. Mutabakat metninde özetle;
Suriye’nin egemenliği, bağımsızlığı, birliği ve toprak bütünlüğü kuvvetli şekilde teyit ediliyor. Bu hususlara ve ülkenin parçalanamaz karakterine bağlı olan muhalefet Soçi’de yapılacak Ulusal Diyalog Kongresi’ne davet ediliyor. IŞİD, El Nusra ve BMGK’nın ilan edeceği diğer terör örgütlerinin üç ülke tarafından yenilgiye uğratılacağı vurgulanıyor. Anayasa ve seçim süreçleri konusunda esaslar belirleniyor.
Burada daha önce Rusya’nın kongre için telaffuz ettiği “Suriye halkları” yerine “Ulusal Diyalog” tanımlamasının kullanılması etnik ve bölücü unsurlara kapının kapatılacağını bir kez daha gösteriyor. Savaşın sona erdirilmesi için çok önemli bir aşama kat edildi. Ama sürece nokta konulması bazı sorun sahalarının da giderilmesi gerekiyor.
ÜZERİNDE ÇALIŞILMASI GEREKEN KONULAR
Suudi Arabistan Suriyeli muhalif grupları Esat aleyhinde kışkırtmak ve çatışmaları körüklemek için çalışmalar yapıyor. Suudi Dışişleri Bakanı Adil el-Cübeyr, BM Suriye Özel Temsilcisi Staffan de Mistura ile birlikte 22-24 Kasım 2017 tarihleri arasında muhalifleri Riyad’da topladı. Müzakere Yüksek Komitesi olarak isimlendirilen grubun, Genel Koordinatör Riyad Hicap’ın istifasından sonra Esat karşıtlığını yumuşattığı ifade ediliyor. Suudi Arabistan bu grupları Esat ve Astana güçlerinden uzaklaştırmak ve Cenevre’de Batı ülkeleri lehine kullanmak istiyor. Aynı zamanda yeniden cepheye sürmek için fırsat kolluyor. Muhalifler üzerinde en fazla etkisi olan Türkiye ve Rusya’nın bu grupları Suudi Arabistan’dan koparmak için çalışmalar yapması, yeni stratejiler belirlemesi önem arz ediyor.
Soçi’deki basın toplantısında Cumhurbaşkanı Erdoğan, diğer iki liderden farklı olarak şu çarpıcı sözleri sarf etti: “Türkiye’nin milli güvenliğine kasteden terör örgütüyle aynı çatı altında olmamızı, aynı platformda yer almamızı bizden kimse beklememelidir. Suriye’nin toprak bütünlüğüne ve siyasi birliğine bağlılığımızı ifade ediyorsak, bu ülkeyi bölmeye çalışan eli kanlı bir çeteyi meşru bir aktör olarak göremeyiz!”
Bu sözlerinde Cumhurbaşkanı Erdoğan tepeden tırnağa haklıdır. Maalesef, gerçekten de Rusya ve İran, en önemli ve en ciddi sorun sahasını görmezden gelerek Suriye sorununu çözemez! Son altı aydır Rusya Savunma Bakanlığı yayımladığı raporlarda, Suriye’nin denetim altında tuttuğu toprakların yüzdesini verirken, PYD’nin kontrol ettiği bölgeyi Suriye’nin hanesine yazmaktadır. ABD’nin 12 askeri üs kurduğu, PYD’ye ihtiyacından çok fazla silah verdiği bu bölgeyi, ciddi adımlar atılmadığı sürece Suriye ordusuna terk etmesi, en azından kısa dönemde pek mümkün görülmemektedir.
Bu konuda Başta Suriye ve Türkiye olmak üzere Rusya ve İran ciddi bir irade beyanı ortaya koymalıdır. PKK/PYD dağıtılmadan Suriye’nin birlik ve bütünlüğü sağlanamaz! Bunun ilk adımı da diplomatik olarak bu iradenin 4 ülke tarafından yazılı bir mutabakat ile tüm dünyaya deklare edilmesidir.
Atılacak ikinci adım ise PYD konusundan en fazla hasar alan iki ülke olan Türkiye ve Suriye’nin vakit geçirmeden el sıkışmasıdır.
Amiral Soner Polat
ulusal.com.tr