Fransa’da cumhurbaşkanlığı seçim maratonu dün başladı. Seçmenler birinci tur seçimleri için oylarını kullandılar. Yazımızı yazdığımızda seçimler devam ediyordu. Bugün ikinci tura kalacak adaylar belirlenmiş olacak. İkinci tur 24 Nisan’da yapılacak.
Bu seçimlerde üç etken belirleyici olacak: Ukrayna krizi; Rusya ve NATO’ya karşı tutum, yabancılar politikası ve sandığa gitmeyenler.
Seçim kampanyasının sona erdiği Cuma günü yayımlanan anketlerde Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron yüzde 28 ile önde görünmekle birlikte Ulusal Birlik Partisinin adayı Marine Le Pen son iki haftada hızla yükselişe geçerek yüzde 26 ile neredeyse Macron’u yakaladı. Üçüncü pozisyonda Boyun Eğmeyen Fransa adayı Jean Luc Melanchon da yüzde 13’lerden 18’e çıktığı görüldü. Arkasından Cumhuriyetçilerin adayı Valerie Pecresse ve Yeniden Fetih lideri Eric Zemmour da yüzde 8-9’larda.
Elbette rakamlar anket kuruluşlarının verdiği oranlar. Anketlerin yönlendiriciliğini tartışmaya bile gerek yok. Ve tabi medya! Seçmenleri etkileme ve yönlendirmede anketlerle birlikte en önemli araçlar. Bunlara ayrıca adaylar açısından seçim kampanyasındaki finansal eşitsizliği de eklemek gerek.
Bu seçimlerdeki üç etkene gelince:
UKRAYNA KRİZİ GÖLGESİ
İki hafta önce yazmıştım. Fransız medyası, aslında Atlantik medyası demek gerek! O kadar yalan haber ve dezenformasyon yaptı ki, Rusya ve Putin düşmanlığı ayyuka çıktı. Ama Fransız halkını ne kadar etkiledikleri tartışmalı. İlk üç adayın tutumuna göre bunu değerlendirebiliriz. Macron’un bir taraftan diplomasi yoluyla krizin çözülmesi konusunda çaba harcadığını belirtmesi diğer taraftan ABD’nin peşine takılarak Rusya’ya karşı yaptırımları kararlılıkla savunması ve Ukrayna’ya askeri yardım gönderilmesi konusundaki Atlantikçi tutumu iki yüzlü bir politika izlediğini gösterdi. Cumhuriyetçilerin adayı Valerie Pecresse de Macron ile aynı çizgide. En rezil politikayı izleyen de yüzde 2’lerle yerlerde sürünen ve eski cumhurbaşkanı François Hollande’ın da desteklediği Sosyal Demokrat aday Anne Hidalgo; yaptırımların da ötesinde Ukrayna’ya asker gönderilmesini savunuyor.
Melenchon, Le Pen ve Zemmour genel olarak yaptırımlara karşı çıkmakta ve Rusya ile dostluğu savunmaktalar. Bu üç adayın toplam oy oranı yüzde 50’nin üzerinde.
ADAYLAR YABANCI DÜŞMANLIĞINDA BİRLEŞTİ
Melenchon’un dışındaki diğer dört aday yabancılara karşı ırkçı politikaları savunuyorlar. Bunların başını da Eric Zemmour çekiyor. Farklılıklar olmakla birlikte hepsi Fransa’ya göçmen ve mültecilerin girişinin durdurulmasını (Sarı saçlı, yeşil gözlü Ukraynalılar hariç), aile birleşiminin yasaklanmasını; yani kendi ülkesinde evlen bir göçmen işçinin eşini Fransa’ya getirilmesin yasaklanması, göçmenlerin çocuk ve lojman yardımlarının kesilmesini, radikal diye nitelendirdikleri camilerin kapatılması, dışarıdan imam getirilmesinin yasaklanması ve suç işleyen göçmenlerin sınır dışı edilmesini savunmaktadırlar.
SANDIĞA GİTMEYENLER VE BATI DEMOKRASİSİ
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde son 20 yıldır sandığa gitmeyenlerin oranı yüzde 27-30 arasında. Gidip de boş oy kullananların oranı da yüksek. Bunların içinde sosyal demokratların oranı çok daha yüksek. Milletvekili ve bölge seçimlerinde bu oranlar yüzde 30’ların üzerinde. İlginç olan bir bilgi de seçimin 10 Nisan’da yapılacağından haberi olmayanların oranının yüzde 12 olması.
Bu Batı demokrasisinin nasıl bir çıkmaza girdiğini gösteriyor. “Demokrasinin beşiği” olarak görülen Avrupa’da sağdan sola bütün siyasi partiler bir çıkmaz ve çaresizlik içindeler; sürekli kan kaybediyor ve yaşanan krizde bir çıkış yolu gösteremiyorlar. Her biri çürüyen, asalaklaşan ve yolsuzluklar içine batmış bu partiler, birbirinden farklı programlar sunamıyor ve giderek aynılaşıyorlar.
Partilerin üyelerinin büyük bir kısmı ekonomik, tarihi, siyasal kültür hatta bir felsefi düşünceye sahip değiller. Okumuyorlar, ulusal ve uluslararası bir vizyona sahip değiller. Bilgi düzeyleri televizyonlardan izledikleri kadar.
Vatan Partisi Genel Başkanı Dr. Doğu Perinçek’in Mafyokrasi kitabında ifade ettiği gibi “Demokrasi Mafya Diktasına dönüşmüş”, “Sistem kendi halkını imal etmiş”, ve “Demokrasi sandığa kapatılmıştır”. Batı demokrasisinin geldiği yer budur.
SAĞ SOLA SOL SAĞA DÖNÜŞMEKTE
Son 40 yılda 20 yıl Fransa’yı yöneten sosyal demokratlar iflas etmiş, bölünmüş parçalanmış, önemli bir kesimi Macron’un partisine katılmış ve Atlantik’in en kararlı savunucuları durumuna gelmiştir. Atlantik’in has adamı Sarkozy ile De Gaulle’dan kopan Cumhuriyetçiler ülkenin dördüncü, beşinci partisi durumuna gelmişler. Tekelci burjuvazi sistemin çöken bu iki partisinin sentezinden Macron’u yaratmıştır. Macron da neoliberal küreselleşmeci programıyla Fransa’yı yönetememiştir. Seçilse yine yönetemeyecektir. Çünkü küreselleşme çökmüş, neoliberal programlar iflas etmiştir. Asya’dan yeni bir uygarlık doğmakta ve yeni bir dünya kurulmaktadır. Bu gelişmeyi görmeyen Avrupa’nın bir geleceği yoktur.
Diğer taraftan sistemin içinden, yer yer sistemimin dışına çıkarak çözüm yolu arayan partiler vardır. Sözüm ona sol ve sosyal demokratlar tarafından “aşırı sağcı” ve “faşist” diye nitelenen partiler yabancı düşmanlığı lekesini taşımakla birlikte küreselleşmeye karşı ulusal egemenliği savunan, uluslararası saflaşmada ABD ve NATO’ya karşı çıkan, Rusya ve Çin ile dostluğu savunan partiler durumundalar. Gelişme bu yöndedir. Son örnek Macaristan’da Viktor Orban, Sırbistan'da ise Cumhurbaşkanı Aleksandr Vucic’in şeçimleri kazanmasıdır.
Fransa seçimlerinde de Marine Le Pen’in Macron’u zorlayacağı görülmektedir. Zemmour, ne kadar Rusya dostu görünse ve “ulusalcı” politikaları savunsa da ırkçılığın başını çeken ve Le Pen’in oylarını bölen bir aday durumundadır. Sol sosyal demokrat politikaları savunan Melenchon’un hızlı yükselişi de dikkat çekicidir.