21 Mart baharın başlangıcının dışında, Aşık Veysel’in aramızdan ayrılışının günüdür. Bir de rahmetli annem Navruz’un muhtemelen doğum günüdür. Annem Nevruz’da doğmuş olacak ki, ona Navruz ismi verilmiş. Aramızdan ayrılışının yıl dönümü dolayısıyla Aşık Veysel bu sene bir çok kurum tarafından çeşitli etkinliklerle anıldı. Aşık Veysel'in yol arkadaşı, sesini sesine kattığı ve Veysel'e göz olan Küçük Aşık Veysel'in oğlu şair Hasan Erkılıç ile ben de bir televizyon kanalında köylümüzü dilimiz döndüğünce anlatmaya çalıştık. Veysel ile kelam etme hakkımız onun köylüsü olmamızdan ve şahsen tanımış olmamızdandır.
Geçmiş yıllarda da Viyana’da çeşitli konferanslarda Veysel’i anlatmaya çalışmıştım. Hem bu konferanslarda hem de televizyon programında hep bir soru ile muhatap oldum. Bu soru ile iddia edilen bir olayın gerçeklik payının sorgulanmasıydı. Söz konusu olan Aşık Veysel’in kendisini terk eden ilk eşinin çorabına para koyup koymamasıydı. Katıldığımız bu televizyon programında da ısrarla konu gündeme getirildi. Vurgu ise her zaman olduğu gibi “Aşık Veysel'in böyle bir şey yapmamış” olmasıydı. Ben konuyu evet veya hayır gibi basit cevap ile geçiştirme taraftarı olmadım.
Konunun kaynağı Aşık Veysel'in hayatı ile ilgili yapılan “Karanlık Dünyam” isimli belgesel filmdir. Metin Erksan'ın yönetmenliğini yaptığı, Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun senaryosunu yazdığı bu film çekilir. Film gösterime bile girmeden sansür ile karşılaşır. Neden olarak da filmde “ Türk tarımı küçük düşürülmektedir” denilir. Filmde “Başaklar cılız, tarım makinalar ile yapılmamaktadır ve insanlar sefildir” denir.
Film bir “Belgesel” film ise, başakların cılız ve tarımın makina ile yapılmaması boyutu doğrudur. 70’li yılların ortalarına kadar tarlaları ekilen, biçilen Sivrialan köyünü bilirim. Diğer köylülerimiz gibi bizim de geçimimiz tarım ve hayvancılık ile sağlanırdı. Veysel’in köyünde tarım hiç bir zaman makinalarla yapılmadı. Zira tarlalar çok taşlıdır ve köy tarlaları dağ eteğinde bulunduğundan çok engebelidir. Tarlaların engebeli ve taşlı olmasının yanında, su sorunu da başka bir sorundur. Ekili tarlalar yağmur yağarsa su görür, yağmazsa....
Sansüre uğrayan film sonradan yeniden çekilir, filmde köyde dispanser vardır, tarım gürül gürül çalışan makinelerle yapılmaktadır. Ben filmin belgesel olma niteliğinin olmadığını düşünmekteyim. Filmde gösterilen köy bile Aşık Veysel’in Sivrialan köyü değildir. Filme sosyal medyada ulaşmak olasıdır. Kırpıla kırpıla yarım saate düşen film, Aşık Veysel’i terk eden Esme Ana ile Veysel’e odaklanmıştır. Belgesel denilen filmin gerçekle malesef fazla benzerliği bulunmamaktadır. Esme Ana’nın Veysel’den sonra beraber olduğu Hüseyin Emmi ile gerçekte Samsun Bafra’ya kaçarlar. Filmde ise hem Aşık Veysel'in hem de kaçan Esme Ana’nın Ürgüp’de bulundukları gösterilir. Esme Ana’nın pavyona düştüğü, Hüseyin Emmi’nin ise Veysel'in kalmış olduğu handa parasını çaldığı gösterilmektedir. Esme Ana’yı pavyon kadını, Hüseyin Emmi’yi hırsız olarak göstermek Sivrialan köyüne, köylülerine ve hatta Aşık Veysel'in aşkına hakaret olduğunu düşünmekteyim. Esme Ana pavyonun ne olduğunu bile bilmeden bu dünyadan göçüp gitmiştir.
Filmde Esme Ana, Hüseyin Emmi ile Ürgüp'e gelmiştir, Esme Ana eşyalarını çıkarırken yün çorabını eline alır ve içine bakar. Çorabın içinde bir miktar para bulur Esma Ana. Veysel, filmde eşi Esme Ana’nın kendisini terk edip, kaçacağını tahmin eder ve çorabının içine bir miktar para koyar. Dolayısıyla Esme Ana’nın çorabının içine Aşık Veysel'in para koymasının hikayesinin kaynağı Karanlık Dünyam adlı filmdir.
Olayın doğru veya yanlış olmasını sorgulamıyorum. Gerçeğin ne olduğunu tahmin ediyorum. Filmde Aşık Veysel'e özel bir misyon yükleniyor. Bu misyon Veysel'in çoraba para koyma eylemi ile, “sevdiğiniz kişi veya eşiniz sizi terk edecek olsa bile, onu incitmeyin, darda kalmaması için de elinizden geleni yapın” mesajıdır. Bu mesaj filmin senaristi, Aşık Veysel’i çok yakından tanıyan ve Aşık’ın da yakın dostu olan Bedri Rahmi Eyüboğlu vermiştir.
Ayrıcalıklı kişiler ayrıcalıklı davranışta bulunurlar diyerek, Veysel üzerinden toplumun tüm katmanlarına verilen mesajdır. Günümüzde kadına aile içinde uygulanan şiddet ve kadın cinayetlerini düşündüğümüzde, ayrıcalıklı insanlar ayrıcalıklı davranırlar düşüncesindeyim. Aşık Veysel 20.yüzyılda Türkiye'de yaşamış, türküleri ve müzik alanında çok önemli katkılarıyla ayrıcalıklı bir şahsiyettir. Bu istisnai kişilik müzik ve şiirin dışında toplumsal yaşama da katkıda bulunabilir. İşte bu toplumsal katkı, sevdiğimiz kadını bizi terk ettiği için şiddet uygulama yerine, ona veya onlara daha sonra kötü şartlarla karşılaşmaması için, kaçışta da olsa onun sorunlarının çözümünde maddi ve manevi katkıyı esirgememektir.
Sadece televizyondaki konuşmamda değil, Aşık Veysel’i anlattığım diğer etkinliklerde de bu düşüncemi dile getirdim. Yalnız Veysel’i tanıyan, onun hakkında düşünce belirtecek insanlar bu düşüncemi onaylar görünürken, dönüp dolaşıp Veysel'in böyle bir yaklaşımda olamayacağı, seven insanın kıskanç olacağının doğallığını hep dile getirdiler ve getiriyorlar. Şimdi bu dostlara sorum şudur; hangi tavır Aşık Veysel’i yüceltir ve daha büyük kılar? “Seven Veysel kıskançtır, öyle bir şey yapmamıştır” da ısrar etmek mi, yoksa ayrıcalıklı bir davranış olan kendisini terk eden sevgilinin çorabına darda kalmaması için çorabının içine para koyması mı?