Sivas ve Solingen yangınlarının dumanı henüz dağılmamıştı. Sivas Madımak yangını sonrasında Aleviler Viyana’da kurulmuş olan Viyana Alevi Kültür Birliği’ne akın akın geliyorlardı. Dernek lokali küçük geliyordu. Mevcut yerinden daha büyük mekana taşınmıştı. Yeni yönetim kurulu da seçilmişti. Ben de yeni yönetim kurulu üyeleri arasında yer aldım. Derneğin sekreterlik görevini üstlenmiştim.
Yeni görevimde çalışmalara devam ediyor, çalışmalara henüz bebek olan oğlumla katılıyordum. Oğlumu bebek arabasına attığım gibi dernekte buluyordum kendimi. Oğlum yönetim kurulu ve üye toplantılarında elinde bir havuç ya bir dilim elmayla kucağımda sesini çıkarmadan otururdu. Çeşitli toplantılarda konuşmacı olarak katılıyor, oğlum kucağımda konuşmaların sonuna kadar öylece kalıyordu. Annelerden bazıları etkinlik sonrasında yanıma yaklaşıyor, “Biz çocuklarımızın eline çikolatalar veriyoruz, sense elma havuçla oğlunu kandırıyorsun, aslında seni örnek almamız gerekir” diyorlardı.
Doksanlı yılların ilk yarısıydı. Viyana polisi ulaşabildikleri dernek yönetim kurulu üyelerinden birine “Derneğe gelin, derneğiniz yakıldı” haberini vermişti. Haber bizlere ulaştıktan sonra yönetim kurulu üyeleri olarak dernek lokaline damladık. Derneğimiz kundaklanmış, perdemiz yanmış, camımız kırılmış, içerisini ağır bir duman kokusu kaplamıştı. O zaman derneğimizin acil çıkış kapısının olmadığının farkına vardık. Olası bir saldırıda acil çıkış kapısına gereksiniminiz olduğunu tespit ettik. Önce “Çocuklarımız” dedik, sonra “diğer canlar, bir acil çıkış olmalıdır” dedik...
Bu arada aynı günde derneğimizle beraber iki dernek lokalinin daha kundaklandığını ve onların lokallerin de yakıldığını öğrendik. Yakılan dernekler milliyetçilere ait Avusturya Türk Federasyonu’na aitti. Bu kundaklama olayından sonra bir sivil polis derneğimizi defalarca ziyaret etti. O sivil polis ile Türk derneklerinin gecelerinde bir kaç defa karşılaştık ve benimle özellikle sohbet etmek istediğini gözlemledim. Her defasında bölücü örgüt üzerinde duruyor ve Alevi derneği olarak sorunumuzun olup olmadığını soruyordu. Her defasında cevabım “hayır” oluyordu, “hiç bir çevreyle düşmanlığımız yoktur” tekrarlanan ifadeler oluyordu.
Aradan hayli bir zaman geçmişti ki mahkemeden bir çağrı geldi. Dernek lokalimizin kundaklanması olayı ile ilgili birisi yakalanmış, mahkemeye şahit olarak çağrılıyordum. Derneğimizden başka kimse çağrılmamıştı. Dernekteki görevimden ve sivil polisin sürekli konuyla ilgili beni muhatap almasından dolayı şahitliğim isteniyor olabilirdi. Mahkeme günü geldi çattı. Duruşma kapısına vardığımda kalabalık bir insan grubu ile karşılaştım. Bölücü terör örgütünün kadrolarından bazıları da duruşma salonu önündeydi. Derneğimizi kundaklayan kişi anlaşılan onların çevrelerindenmiş. Derneğimizin o zamanki yönetim kurulu üyelerinden bazıları da duruşmayı izlemeye gelmişlerdi. Duruşmadan birkaç hafta önce kundakçının babası büroma gelmiş, oğlunun işlemiş olduğu suç ile ilgili benimle konuşmak istiyordu. Maraşlı olduklarını kendilerinin de Alevi olduğunu anlatıyordu. Bizden anlayış bekliyordu, ancak açılan kamu davasında bizim şahitlikten başka yapacak bir şeyimiz olmayacaktı.
Duruşma salonuna çağrıldım. Hakimin kimlik sorgusundan sonra sıra sorulan sorulara cevap vermeye gelmişti. Hakimin sorularından sonra sıra kundakçının avukatına gelmişti. Kundakçı genç, başını önüne eğmiş, suratını utançtan mı yoksa başka bir duygudan mıdır saklıyordu. Avukatın bıyıkları Avusturya Macaristan İmparatorluğu krallarından Franz Josef’in bıyıklarından biraz daha ince ve kıvrım kıvrımdı. Avukat bey bana derneğinin lokali yakılmış mağdur değil de, sanık sandalyesinde oturan kişi gibi davranıyordu. Suçlanan sanki müvekkili değil de bendim. Bana düşmanca bakışları arasında kundakçının biz “Kemalist Alevileri” Bozkurtçulardan daha tehlikeli gördüğünü, “bunun için yakmış olduğunu” söyledikten sonra bu konuda düşüncemizi soruyordu. Bunu sorarken de neden kundakçıyı anlamadığımızı sorguluyordu.
Verilen cevapların bir önemi yoktu ama, Maraşlı Alevi bir ailenin çocuğunu bizi düşman olarak görmesinin şovunu yapıyordu avukat bey. O yıllarda Aleviler arasında bir birlik vardı. Aleviler içindeki tartışmalar günümüzdeki tartışmalarla kıyaslanacak gibi değildi. O zamanlar Viyana’da bir Alevi örgütlenmesi vardı şimdi sayısını bile bilmiyorum. Kendilerinin Alevi olduklarını söyleyenler, bunu bir de Avusturya din işlerinden sorumlu dairesinden onaylatmak istemekteler. Bir grup İslam içinde bir yorum dedirtti. Diğeri ise “ Alevilik özgün bir dindir” kararı aldırttı. Bu kadar ayrılık umarım Maraşlı ailenin çocuğunun yaptığı gibi yakma eylemine çağrı olmaz. Zira aldırtılan bu tür kararlar, Alevileri önce Türkiye’nin Sünnilerinden, sonra da Aleviyi Aleviden ayrılmaya ve karşı karşıya getirmeye hizmet eder.