Şule Perinçek yazdı: Siyasetin o üreten ellere ihtiyacı var
Vatan Partisi MYK Üyesi Şule Perinçek, ''Siyasetin o üreten ellere ihtiyacı var'' başlıklı bir yazı kaleme aldı.
ŞULE PERİNÇEK / VATAN PARTİSİ MYK ÜYESİ
Abbas kimdir?
Bilmiyorum.
Neden yolcudur?
Onu da bilmiyorum. Ama Türkçemize bir deneyle girmiştir mutlaka.
Biz de şimdi o deneyi yaşıyoruz. Yine yollardayız. Hem de çok hayırlı işler için. Vatan Partisi'nin Üretim Devrimi Kurultaylarını izliyoruz. Köy köy... Kent kent...
Balıkesir Havran, Edremit, Denizli, Antalya, Kepez, Döşemealtı Bademağacı Köyü, Konya, Yozgat Boğazlayan...
Çiftçimizle, işçimizle, sanayicimizle buluşuyoruz, sorunlarını dinliyoruz, Ankara'ya iletemedikleri talepleri not alıyoruz, ama en çok da hiç yapılmayanı yapıyoruz. Çözümleri tartışıyoruz.
Her bölgenin kendine göre dilde başka bir renkli anlatım biçimi var.
Hem de yaşamdan, deneyimden, doğayı gözlemlemeden geldiği, canlı canlı sebep sonuç ilişkilerini saptadıkları için nasıl yaratıcı ve birikimliler... Dinlemek bile ayrı bir zevk.
Öğrenmek ayrı bir zevk.
Yollarda bir yandan da 4-5 Aralık'ta USMER'in evsahipliği yapacağı 21. Yüzyılda Türk Dünyasında Türk Dili Edebiyatı Kültürü Uluslar arası Sempozyumu'nun son hazırlıklarına katılıyoruz. Üretim Kurultaylarını izledikçe daha çok çalışma heyecanına kapılıyoruz. Her bakımdan Türk Dünyası'yla birlikte olmanın önemi ve anlamı artık elle tutulur olmuş. Asya Çağı Üniversitesi deseniz o da öyle... Görev Vakfı gerçekten her alanda görev yapıyor. Türkiye'nin geleceğinin tasarımı!
Bir de Milli Eğitim Bakanlığı'nın uzun bir aradan sonra düzenlediği Eğitim Şurası'nın Temel Eğitimde Fırsat Eşitliği İhtisas Komisyonu'nun çalışmalarına katılacağız.
Birinci ağızdan, birinci ihtiyaç sahiplerinden dinliyoruz. Not alıp duruyoruz. Ara eleman ihtiyacını nasıl karşılayacağız... Yerel yönetimler yasasının köy çocuklarının elinden fırsat eşitliğini nasıl aldığının bağlantısını bire bir kuruyoruz... Hatta tarımda üretimi nasıl düşürdüğünü ve bunların toplumsal yaşama nasıl yansıdığını biz zaten kentlerden de artık sokağımızdan mutfağımıza kadar hissedebiliyoruz.
O MERMİ KALKACAK
Vatan Partisi Genel Başkanı “Zor dönemde kimi zorlukları görür. Biz zorlukluklara meydan okuyoruz” diyor Balıkesir, Havran'daki konuşmasında. Seyit Onbaşının memleketine gelince başka nasıl konuşacaksınız ki!
Büyük çözümler. Bilimin ışığında belirlenen program. Çıkış yolu üretim devrimi. Güçlü Meclis... güçlü hükümet... o mermi kalkacak!
Üreticiler daha çok üretecek!
Dolarla oynayarak dış ticaret açığı kapatılamaz.
Türk çarşılarının kralı, sultanı Türk lirası olacak.
(Sanki “efendisi” desek daha mı yakışacak... şu kral, sultan sözcüklerinden ben nedense pek hoşlanmıyorum. Filenin sultanları değil de kaplanları demeyi örneğin yeğliyorum.... Neyse biz Genel Başkanı dinlemeye devam edelim...)
Başkan gerçekçi. Adım adım çıkış yoluna doğru götürüyor. Onun için de ne iktidarı ne de muhalefeti gagalıyor...
HAYDİ İLERİ HAYDİ İLERİ
Doğru program yetmez.
Altıok Programını Kemalistler Meclis'te sunarken de şimdi birden anımsadım aynı sözcükleri kullanıyorlar. “Onlar” diyorlar “camlı dolaplarda tozlanır...”
Program var, doğru; ama o hayata geçecek.
Kolları sıvayacağız. Siyaset alanına o nasırlı ellerimizle, yüreğimizle gireceğiz...
Siyasetin buna ihtiyacı var.
Vatan Partisi'ne o program için girdik.
Şimdi Genel Başkan yine göreve çağırıyor.
Bu mübarek topraklardan Türkiye'ye bir mesaj.
Karalar köyünün 17 şehidi toprak altında.
İşte bizim büyük zenginliğimiz bu!
Bize onlar yol gösteriyor.
Esin kaynağımız onlar.
Yapar mıyız? Yaparız!
Çünkü yaptılar.
ÇİFTÇİYE KIZ VERMİYORLAR
Hemen her gittiğimiz köyde ortak, çok önemli bir sorun var.
Gübre geçen yıl, hatta geçen ay şu kadardı, bu ay şu kadar değil.
Onunla ilgili de, ama daha can alıcı..
“Eskiden 10 dönüm arazisi olana kız verirlerdi, şimdi 100 dönüm olana vermiyorlar. Asgari ücretli olanı tercih ediyorlar.”
Kız nişanlanmış. Konu komşu soruyor:
-Damat Bey kardeşimiz ne iş yapıyor?
-Çiftçi...
-Hımmm... işsiz yani...
Bir köyde bizim muhtar şöyle propaganda yaptığını anlatmıştı. “Ey gençler hepinizi evlendireceğim...”
Gülmeyin. Acı gerçek.
Eskiden traktörü olan köyde gerine gerine dolaşırdı.
Ağam, beyim, efendim...
Şimdi faiz borcundan haciz gelecek diye kaç göç derdinde. Herkes traktörünü kendi kapısına değil komşusunun kapısına çekiyor, plakasını söküyor.
KÖYLER ÜVEY OLDU
Büyükşehir yasası burada da çıkıyor karşımıza.
Mahalle kentlerde olur, köy tarımın yapıldığı yerler.
Köylüler kambur, köyler üvey oldu.
O köyün derdi büyükşehiri germiyor, ilgilendirmiyor. Köy demokrasisi de kalkıyor.
Muhtara ulaşmak kolay.
Siyasetin dışına sürüldü.
Gençler evlenemiyor doğru da... bir de köyde genç kaldı mı diye sorun bakalım.
Bırakın gençleri köyler boşalıyor. Toplu halde aileler terkediyor.
Sigortalı sayısı yarı yarıya düşmüş. Bu da ayrı bir konu. Zaten çoğu prim ödememek için kayıtsız.
Dert çok. Ama derman dayatıyor.
Gençlere tarımı sevdireceğiz. Karnı doymalı ki kaçmasın.
Büyük kentlerde daha beter bataklara düşmesin.
ODUN SOBALARI YANIYOR
Bir çiftçimiz diyor ki “artık bizim köyde herkes, ben de dahil sobada odun yakıyoruz.”
Neden?
Çünkü elma ağaçları sökülmüş.
Binlerce ton elma artık üretilmiyor.
Beş marketçinin yüzünden mi?
Tek oradan gidersek çözemeyiz.
Dip elma bile para ederdi.
Tonlarca gıda sanayiine giderdi.
Neden?
Üç yıldır elma bir buçuk lira.
İlaçlama parası uçmuş gitmiş.
Dört sefer sulama parası ya peşin yatacak, ya yarısı kredi kartı.
Banka gözünün yaşına bakar mı...
Kuraklık var diye iki kez sulasa bile... para gitti mi gider.
Elmacının da nefesi tükenmiş.
Elma ağacımız son görevini yapıyor.
Bu kış da böyle geçer.
Hiç olmazsa ısıtıyor.
SON SÖZ
Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek:
Tarih yapılacak eşikler vardır. O eşikteyiz. Büyük çözümler var. Bize dayatılan. Kör çıkmazlardan büyük çözümlerle çıkılıyor. Zorluğu yaşıyor görüyoruz. Üretim devrimiyle çıkacağız.
Savaşlardan bedel ödeyerek çıkılır. Sıkıntıları yaşayarak ödeyeceğiz. Hayal dağıtmıyoruz. Hayal yalandır.
Zorlukları alt edecek millî iradeyi yaratalım.
Üreticinin belini kıran sistem bitti.
Sıcak para komisyoncuları, büyük faizciler, dolar borsa vurguncuları ne üretiyor da kazanıyor? Biz üretiyoruz. O bizim alınterimiz!
Artık bitti.
Filmlerde tren kompartımanında biri oturur. Canlı sanarsınız.
Şöyle elinizle dokunursunuz, düşer. Ölmüştür.
Sistem ölmüş. Ama dokunmamız gerek.
Üretici baştacı diyeceğiz
DOĞRU SÖZE NE DENİR!
İşçi yalnızca asgari ücret konuşulurken değil, önemli ekonomik kararların alınmasında da söz sahibi olmak istiyor.
Örneğin şeker fabrikalarının özelleştirilmesi.
Sanayici fiyatlandırma sistemi bozuldu, diyor. Maliyetlere göre belirlenmiyor. İleriye dönük beklentiye göre fiyatlandırma yapılıyor.
Dolar ne kadar artacak?
Merkez Bankası Başkanı kim olacak?
İşçiye diyoruz ki, arkadaş az ücretle çalış ki, ihraç edebileyim. Çok yanlış. Eğer ucuz işçiliğe göre üretim planlanırsa verimliliği artırmak için çalışmayız. Bu da üretimin sürdürebilirliğini engeller.