Travma tanımaz korku bilmez bir Paşa kızı

Hayatının 6 yılını Ergenekon davasına vakfetti. Babası, tertibin 1 numarası olarak hedefe kondu, “kirli isim” diye tanıtıldı. Duruşmalara Veli Paşa'nın kızı olarak girdi, ama yürüttüğü hak hukuk adalet kavgası babasını aştı, Ergenekon mağdurlarını kucakladı, sonunda vatan emek ve namus davası oldu. Zeynep Küçük'le hapse girmeden önce konuştuk, Aydınlık okurları da mücadelesini tanısın, görsün istedik.

Abone ol

Hayatının 6 yılını Ergenekon davasına vakfetti. Babası, tertibin 1 numarası olarak hedefe kondu, “kirli isim” diye tanıtıldı. Duruşmalara Veli Paşa'nın kızı olarak girdi, ama yürüttüğü hak hukuk adalet kavgası babasını aştı, Ergenekon mağdurlarını kucakladı, sonunda vatan emek ve namus davası oldu. Zeynep Küçük'le hapse girmeden önce konuştuk, Aydınlık okurları da mücadelesini tanısın, görsün istedik.

Silivri mahkemelerinde Avukat Zeynep Küçük'ün savunmasına denk gelenler, onun mahkeme heyetine nasıl kök söktürdüğüne tanık olmuştur. Oysa, bu dava onun serbest avukat olarak müvekkilini savunduğu ilk davaydı. Hiçbir duruşmayı aksatmadan katılan, dosyanın tamamına hakim olan Avukat Hanım, sadece babasına olan tutkusundan mı bu kadar kararlı ve azimli bir mücadele verdi? Tek kaygısı babası mıydı?

HUKUK BABAMIN TERCİHİYDİ

Zeynep Küçük'e 6 yılda saklı kalan sırlarını, kayıplarını, kazançlarını sorduk, açık yüreklilikle anlattı. Zaman zaman babası Veli Küçük, annesi Necla Küçük sohbetimize katıldı.

*Sanki bugünler için hukuk okumuş gibisiniz. Hukuk seçiminiz nasıl oldu?

Babam hukuk okumamı istedi, ama özellikle İstanbul Hukuk Fakültesinde... O yüzden ben tek tercih yaptım: İstanbul Hukuk Fakültesi! “En iyi hukuk, İstanbul Üniversitesi’nde öğretiliyor” dedi.

*Neden İstanbul? Aile burada mıydı?

Yo hayır, burada yatılı okudum.

*Hiç tartışma olmadı mı? Farklı bir fikir yürütme? İtiraz?

O dönem öyleydi... Babamın sözlerini tartışmasız kabul ederdim. Şimdi olsa böyle bir durumda farklı tavır alırdım. Pişman mıyım? Hayır. Hukuk, hem düşünmeyi çok iyi öğretiyor, hem de dünya meselelerinde çok daha müdahil olabiliyorsun. Meslek anlamında da temel bir eğitim alanı... Ben hukukçu Zeynep Küçük’ü çok seviyorum.

SEYİRCİ KALSAYDIM DELİ OLURDUM

*Ergenekon döneminin bu sevgiye önemli bir katkısı var herhalde?

Oldu tabii. O süreçte avukat olmasaydım kendimi çok çaresiz hissedebilirdim. Orada, o salonda hepsinin gözünde en az benimki kadar inanmışlık vardı, hepsinin en az benim olduğu kadar söyleyecek lafı vardı. Ama biz, şanslı azınlık, sadece sanıklar ve avukatlar orada o haksızlıkları mahkeme heyetinin yüzüne söyleyebilme gücüne sahiptik. Hukukçu olmasaydım ve o duruşmaları seyirci bölümünden izleseydim delirirdim.

İLK MÜVEKKİLİ BABASI OLDU

*Duruşmalarda son derece tecrübeli göründünüz. Ceza avukatı mısınız?

Daha önce hiç serbest avukatlık yapmadım. Kurum müşaviri olarak çalışıyordum, Adliye ayağını bilmezdim. Konum, sermaye piyasası hukukuydu... Ceza, hiç bilmediğim bir konu! Üniversitede ceza kitaplarını kapattım, babamın gözaltına alındığı 22 Ocak 2008 günü tekrar açtım. O günden sonra eski işime de dönmedim zaten...

*Ergenekon duruşmasına babanız için girdiniz, ama dava Veli Küçük’ü aştı. Bu geçiş nasıl oldu?

Babam cezaevine girdikten sonra, yargılamalar başlayıncaya kadar hiç kimseyi tanımıyordum. Tek tanıdığım kişi babamdı. Birlikte yargılandığı insanların da hiçbirini tanımıyordum. Dosyaya vakıf olup, inceleyip, insanların oraya geliş hikayelerini öğrendiğiniz zaman, buna duyarsız kalmanız imkansız. Kaldı ki, biz hak, hukuk, adalet için yemin etmişiz, gereğini yapmak zorundayım. “Bu insana sahip çıkılır, buna sahip çıkılmaz.” Böyle bir şey yok! Böyle adalet duygusu olmaz! Orada insan ayırırsan, hukuku ve adaleti savunduğunu iddia edemezsin. Maalesef bazıları öyle yaptı...

DAVADAKİ İSİMSİZLERİ KORUDUM

*Dava dosyasına bu nedenle mi hakim oldunuz?

Oradaki benim avantajım duruşmaların tamamını izlemiş olmam. Ben kendi ömrümü oraya hasrettim. Kendi hayatımı bir kenara bıraktım, hayatımı oradan ibaret kıldım.

*Bu baba aşkı mı, hukuk aşkı mı?

Adalet duygumdan. Sadece babamdan ibaret bir süreç değildi. Herkesin, her kesimin “benim adamım” dediği birileri vardı orada. Gazetecilerin adamları vardı, milletvekili adaylarının adamları vardı... Herkes, birilerini koruma altına aldı. 5-10-15 kişi ise, hiç kimsenin koruması altında değildi, o isimsizleri de ben korudum. Hiç insan ayırmadım. Bu bir risktir. Çünkü orada bazı insanlar isim olarak çok tehlikelidir. Gündeme getirilir. Savcı, “Zeynep Küçük'ün şu sanıkla gizli gizli konuştuğunu duyduk. Kalksın açıklasın” deyiverir. Eğer bunlardan korkarsanız, ve buna meydan okuyamazsanız o zaman hukukçu kimliğinizi bir kenara atmış olursunuz.

*Hiç “babamı kurtarayım da bir an önce paçayı kurtaralım” diye bakmadınız mı yani?

Asla. Bunu yapanlar oldu, “mümkün olduğu kadar etliye sütlüye dokunmayayım, Ben kendiminkini alıp çekeyim gideyim” diye hiç bakmadım. Yapmadığınız zaman daha çok hedeftesiniz. Böyle davrandığınız zaman bütün o karşı gücün asıl hedefi siz oluyorsunuz. Seni istiyor.

CESARETİ BABAMDAN ÖĞRENDİM

*Bu cesaretinizin asker kızı olmakla bir ilgisi var mı?

Tabii var. Ben babamdan öğrendim cesareti. Babamın hiç insan ayırdığını görmedim. Babam doğru bildiğini doğru diye söyler. Biraz da hedef tahtasına oturtulmasının sebeplerinden biri budur... Mesela, babama devamlı olarak “şununla neden görüşüyorsun, bununla neden konuştun” diye sordular. Babamın hep söylediği bir şey vardı: “Ben hukuksuz bir şey yapmıyorum, yasadışı bir ilişkiye girmiyorum, rüşvet yemiyorum, Ben neyimden korkayım?” Peki ben neyimden korkayım?

*Paşa kızısınız, sonra sanık kızı oldunuz. Bir travma yaşamadınız mı?

Ben hayatımda travma bilmem. Hayatımda travma yok benim. İnsanlar, depresyon, anksiyete falan diyorlar ya, ben bunların hiçbirini bilmiyorum. Öyle bir lüksüm de olmadı.

*Anneniz? O da travma bilmez mi?

Hayattaki duruşumu, direncimi annemden almışım. O da hiçbir zaman dirayetini kaybetmeyenlerdendir. Duruşmalar sürecinde gerek babama, gerekse bana daima çok büyük moral desteği verdi. Duruşmalar süresince hep izleyici sıralarındaydı ve en kötü zamanlarda dahi dimdikti. Hiç ağlayıp sızlanmadı. Hiç şikayet etmedi. O'nun hayattaki duruşu bana her zaman örnek olmuştur.

ERGENEKON'DA VATAN BORCU ÖDEDİM

*Ergenekon davasında babana olan bir borcu mu ödedin?

Ben vatan mücadelesi yaptım. Zeynep Küçük, Veli Küçük, bunlar çok bedel ödemiş insanlar. Fakat bu davanın hesabı bireysel olarak soracağımız hesaplar değil. Bu, memleketin hesabı. Atatürk'ün bize teslim ettiği, bizim yaşatıp ilerletme görevimiz olan Cumhuriyet'in hesaplaşmasıdır bu. “Cezaevlerinde süründüm de, yattım da çıktım da, aman da çok çektim de”... Buradan bakarsanız olaya, “Ben bunun hesabını soracağım”a gider iş. Bu süreci kendin üzerinden bireysel bir kin ve öfkeyle değerlendirmek yanlış olur.

Silivri kapısında örgütlü mücadeleyi gördüm

“İşçi Partisi'ne geçerek daha önce savunduğum ne varsa, aynı fikirleri, parti çatısı altına taşımış oldum. Ben her zaman vatan dedim, her zaman milliyetçilik, her zaman ülkenin bölünmez bütünlüğü, misakı milli dedim. Her zaman bayrağı sevdim, gözettim, korudum. Dava sırasında gördüm ki, İşçi Partisi, benimle aynı şeyleri aynı tonda söylüyor. Arkasında hiçbir menfaat, kişisel çıkar gözetmeksizin kalben söylüyorlar. Vatan, emek, namus diyor. Bu dava bana, örgütlü olmanın kıymetini öğretti. Silivri kapılarında örgütlü olarak gelip duvarları yıkma gücünü gördüm. O zaman dedim ki, kendi başına söylediğim hiçbir şeyin çok fazla kıymeti yok. Örgütle yaptığın zaman çok daha etkili, önemli hale geliyor.

İnsanların sanal ortamlarda, facebook, twitter gibi araçlarla, klavye başına geçip iki mesaj atarak ona buna birkaç laf sokarak kendilerince “ben bugün görevimi yaptım, aman vatan için üstüme düşen vazifeyi yerine getirdim” aldanmışlığı içinde olmanın, bu memlekete verilecek en büyük zarar olduğunu düşünüyorum. Sanki herkes ağzını açmış senin tivitırda ne yazdığına bakıyor, dünyayı ve Türkiye'yi yönlendiriyorsun. Bu olmaz! Örgütlü mücadele olacak!

Veli Küçük lafa girdi: Koruma istemedim

“Ben İskenderun'da İlçe Jandarma Komutanıyım 80 öncesi. O dönemde teröristler dağlarda eğitiliyor, El Fetih'de terörist yetiştiriliyor. Böyle bir ortamdayız. Zeynep de ilkokula gidiyor. Yukarıdan 'tedbir alın' diye talimat geldi. Zeynep 10 yaşında bir çocuk, arkasında bir korumayla okula gitmesi hoş değil. İstemiyorum, ama yapacak bir şey yok, mecburduk.”

Necla Küçük ekledi:

“Bir gün çarşıya çıktım, peşimde devamlı biri var. Eve gelince Veli'ye söyledim, 'haberim var' dedi. 'Yukarıdan emir geldi, ben istemiyorum ama mecburen koruma verdiler' dedi. Bizim koruma olduğundan böyle haberimiz oldu...”

Babamdan dolayı şüpheliydim!

Sürekli gündemde tutulmaya çalışılan, kötü bir şöhret adı yaratılmaya çalışılan, hedefe oturtulmuş birinin kızıydım ben! Bunu ömrüm boyunca taşıdım. Babam hep büyük haksızlıklara uğradı, büyük ithamlara, iftiralara maruz kaldı. Bunun sıkıntısını aile olarak kendimize düşen boyutunu çok ağır yaşadık. İşe ilk girdiğim zamanki bir olay var, yüreğimi acıtmıştır. Tam Susurluk olayının patladığı zamanlardı. Benim uzun süre işyeri arşivine girmemi engellediler, çünkü ben güvenilir değildim. Şüpheliydim. Uzun süre, orada kendimle ilgili bir güven algısı yaratmak için uğraş verdim.

Tehditlere alışığız

“Babam görevi nedeniyle tehdit altında yaşamış bir insan. Tehditler hayatımızın hep bir yerinde vardı, onunla büyüdüm, hayatımız böyle geçti. Daha ortaokuldaydım, içinde olduğum araç tarandı. Üniversitede öğrenci olduğum yıllardaydı, Ağrı'da, PKK benim içinde olduğum aracın yolunu kesti, aracın önüne taş dizdi... Bunlar hayatımızın içinde çok olağan şeyler. “Böyle oldu, şöyle oldu”, diye geçeriz. Bunlara alışığız... Aile olarak böyleyiz. Kim bize “korkmuyor musunuz?” diye sorsa, birbirimize “aa, korkmuyor muyuz?” diye bakarız.

Hayat boş geçirmeyecek kadar kıymetli

“Çok bunaldığım zamanlar oldu tabii... Öyle olağanüstü dönemler yaşamışız ki, özellikle o gizli tanıkların sorgusu sırasında direncimi yüksek tutmakta zorlandım. Çünkü sabah oturup yalan iftiraları dinleyerek güne başlıyorduk, gece sorguya hazırlık, gündüz tekrar sorgu... Önü arkası yok, bitmiyor! “Bitsin bu dava, ücra bir köşeye gideyim” dediğim günler oldu. Sayfiye de değil, dağbaşı istiyorum! En ücra köşe olacak, hiç kimse benden bir şey beklemeyecek! Ama şunu da biliyorum ki, yapımda yok. Mücadeleci bir yapım var, bu mücadele beni diri tutuyor. Çok sakin hayat yaşayan insanlara bakınca acıyorum, hayat bu kadar boş geçmeyecek kadar güzel ve kıymetli, diyorum.

*** F tipi cenahta o günlerden kalan bir öfke ve kasıt ile Zeynep Küçük 1 yıl 15 gün hapse mahkum edildi... Dava, 2012 yılında, mahkeme kaleminde Küçük'ün söylediği iddia edilen bir sözcüğe dayanılarak açılmış, mahkeme heyetine hakaret ettiğine karar verilmiş ve karar Yargıtay tarafından onanmıştı. İlk kez örneği görülen bir uygulamayla erteleme talebi Silivri Asliye Ceza Mahkemesi tarafında reddedildi ve cezasını cezaevinde çekmesine karar verildi.

Füsun İkikardeş

ulusalkanal.com.tr

Uçan atın sırrı çözüldü! Gündem Dikkat! 31 Aralık değil 29 Mayıs! Gündem Ali İsmail Korkmaz davası ertelendi Gündem 16 yaşındaki liseli tahliye edildi Gündem