Prof. Dr. Rennan Pekünlü yazılarıyla Aydınlık'ta
Prof. Dr. Rennan Pekünlü'nün, Aydınlıkgazetesinde ilk yazısı yayınlandı.
2011 yılında üniversitede türban serbestliğine karşı tutanak tutarak direndiği gerekçesiyle açılan davada, 2 yıl 1 ay hapis cezası alan Ege Üniversitesi emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Rennan Pekünlü, Aydınlık gazetesinde yazmaya başladı.
Geçtiğimiz gün, Prof. Dr. Rennan Pekünlü'nün Aydınlık gazetesinde köşe yazarlığına başlayacağı duyurulmuştu. Pekünlü'nün, bugünkü "Tasarımın evrimi" başlıklı ilk yazısı Aydınlık Gazetesi'nde yayınlandı.
İşte Pekünlü'nün Aydınlık gazetesindeki ilk yazsısı:
Yazgıcılığa ve kötümserliğe yer yok! Evren sürekli evrim geçirmekte; öz örgütlenme gösteren özdek basit biçimlerden daha karmaşık biçimlere doğru ilerlemekte; yaşam güzelleşmekte; insan, özgür istencinin dürtüsüyle özgürlüğünün sınırlarını daha da genişletmektedir.
Lamarck, kazanılmış özelliklerin (acquired characteristics) kalıtsal olduğuna ilişkin bir görüş geliştirdi: “Yeryüzü, coğrafi ve iklim bölgeleri değiştikçe bitki ve hayvanlar üzerine yeni baskılar uygulanmaktadır. Uzun erimde yaşam değişime uğrar. Bu değişim ve dönüşümler, canlıya yeni koşullara uymada yardıma hazır olan organların çabalarının ürünleridir. Zaman geçtikçe birbiriyle ırksal ilişki içinde bulunan türler birbirinden giderek ıraksar ve kazanılmış olan özellikler kalıtım yoluyla yeni nesillere geçer. Fizyolojik gereksinimler yeni organların oluşumunu veya eskilerin değişimini dayatır. Diğer yandan organların kullanılmaması onların yitirilmesine neden olur”.
Lamarck, geç 18. yüzyıl deistlerindendi. Ona göre evrim, yaradılışın mükemmelleştirilmesi amacını yerine getiren bir süreçti. Eski dönemin baskın öğretisi olan Varlıklar Zincirini “yürüyen merdivene” dönüştürdü: basit yaşam biçimleri sürekli ve kendiliğinden yaşama yükseliyor, kendi iç yetkinleşme dürtüsüyle giderek karmaşık yapılar kazanıyor ve böylece üst basamaklara doğru çıkıyordu.
FRANSIZ DEVRİMİNE TEPKİ DARWIN'I DE ENGELLEDİ
Tanrının tasarımı savı entelektüellerin ussal yeteneklerini bir mengene gibi kavramaya devam ediyordu. Aslında hem Lamarck hem de dede Darwin, Varlıklar Zinciri adlı evrensel hiyerarşiyi, özgür istençler topluluğuna, bir tür açık yarışma toplumuna dönüştürme çabasındaydılar. Bu defa bilinçli olarak yaklaşmak istediklerini söylemek çok zor. Ancak ilginçtir ki, düşünceleri ve uygulamaları, özellikle devrimci Fransız toplumunda, özgür istenç ve özgür yarışma haklarının kazanılması yolunda verilen savaşımın yansımalarıydı.
İngiltere'nin Fransız devrimine olan tepkisi, Erasmus Darwin'in düşüncelerinin yaygınlaşmasını engelledi; köktendinciliği canlandırdı, Lamarck'ın ateist olarak 'damgalanmasına' neden oldu. Düşünce tarihinde bir çok kez olduğu gibi bir düşünce toplumsal olayların bir kez daha kurbanı oluyor ve düşüncenin canlanması da erteleniyordu.
NUH'UN GEMİSİNDEKİ HAYVANLAR NEREDEN ÇIKTI
Nuh'un gemisi "bilinen" hayvanlarla doldurulmuş, insana ilişkin öyküyü İncil'den almış olan Ortaçağ'ın her yönüyle kaskatı toplumu, bir süre sonra hiç beklenmedik sorulara teolojik açıdan yanıt vermek zorunda kaldı! 1653 yılında basılmış olan Religio Medici adlı kitabında Sir Thomas Brown "Algılamadığımız zaman, insanlıktan yalnızca beş gün daha yaşlı olduğundan bizimle aynı roskoba sahiptir" diyor! Brown, yeryüzünde yaşanan zamanı, kilisenin sahneye koyduğu ve tinsel iletiler vermeye çalışan tek perdelik kısa bir oyunun süresi olarak sunuyor. Horoskobumuzda çürüme, bozulma ve felaket bir son -"mahşer"- çıktı!
Yer'in İsa'nın doğumundan 4004 yıl önce oluştuğunu savunan Armagh Başpiskoposu James Ussher, 'Tinsel iletilerin verildiği oyunun perdesinin İsa'dan 4004 yıl sonra ineceğini' duyuyordu.
Avrupalı denizaşırı gezginler Avrupa kıtasına, Nuh'un gemisinde bulunmayan hayvanlara ve de İncil'de sözü edilen 'at'ın Amerika kıtasında bulunmadığı bilgisiyle döndüğünde, Sir Thomas Brown, "Nasıl olur? Tüm canlılar Ararat dağına oturan Nuh'un gemisinden inerek yayılmadılar mı? İncil'de sözü edilmeyen bu hayvanlar nereden çıktı?" diyerek şoka giriyor!
ÇOCUKLAR
Richard Dawkins The God Delusion adlı kitabının In Defence of Children başlıklı bölümünde psikolog Nicholas Humphrey'in 1977 yılında Oxford'da Af konusunda yaptığı bir konuşmadan alıntı yapıyor: "Konuşma özgürlüğü, kimsenin engellememesi gereken çok değerli bir özgürlüktür" dedikten sonra, bir tek durum için özgürlüğün kısıtlanmasını savunuyor. O durum da çocukların ahlak ve dinsel eğitimi konusu! Humphrey'e göre, "... çocukların usunun, diğer kişilerin, bu kişiler kim olursa olsun, kötü fikirleriyle dumura uğratılmaması konusunda insan hakları var. Ailelerin de ellerinde, çocuklarını belli yollardan zehirlemelerine izin verecek Tanrı tarafından verilmiş bir lisansları yok!.... Kısacası, çocuklar, uslarını saçma sapan fikirlerle dumura uğratılmama konusunda insan haklarına sahip; ve toplumsal bireyler olarak bizlerin de çocukların bu haklarını koruma görevimiz var. Ailelerin çocuklarına, örneğin, İncil'i yorumlamadan, orada yazılanlara olduğu gibi inanmayı öğretmelerine veya gezegenlerin onalrın yaşamını belirlediği görüşlerini dayatmalarına izin vermemeliyiz".
Evet, çocuklarımız toplumun malı, onlara haksızlık edemeyiz, kötü düşüncelerimizle, özellikle dinsel, bilimsel dogmalarla onları zehirleyemeyiz!
ulusalkanal.com.tr