Atatürk'ün stratejisi: Mazlumlar dünyasıyla dayanışma!

Abone ol

Kurtuluş Savaşı yıllarında, Araplara karşı tavır, iki ayrı devlet tasarımına denk düşüyordu. Arap topraklarını da kapsayan bir devlet, Mustafa Kemal Paşa’nın da vurguladığı gibi, ancak İngiliz mandası altında gerçekleşebilirdi. Bağımsız bir Türkiye için mücadele edenler ise, Arapların da bağımsız devletler kurmaları haklarını savunuyorlardı.

Nitekim konu, Misakı Millî’nin 28 Ocak 1920 günü kabulü sırasında gündeme geldi. Meclisi Mebusan, Mustafa Kemal Paşa’nın hazırladığı Misakı Millî taslağına tek bir sözcük eklemişti. Ancak o tek sözcük, esasa ilişkindi. 1

Meclisi Mebusan’ın Misakı Milli kararında, ülke sınırını belirleyen “Osmanlı İslâm çoğunluğu”nun, Mondros Ateşkes Hattı “dâhilinde ve haricinde” oturduğu belirtiliyordu. Atatürk’ün hazırladığı Misakı Millî metninde ise, “haricinde”, yani “dışında” sözcüğü yoktu. 2 Bu sözcük metne Meclisi Mebusan’da eklenmişti.

Karar metnini alan Mustafa Kemal Paşa, 7 Şubat 1920 günü Rauf Bey’e yolladığı şifrede, “hudut hakkındaki prensiplerimizde esaslı bir fark yapılmıştır” diye itiraz ediyordu. 3 Bu itirazını sert bir dille 15. Kolordu Kumandanlığı’na da yazmıştı. 4

Mustafa Kemal, Meclis Ankara’da açıldıktan sonra “haricinde” sözcüğünü Misakı Millî metninden çıkardı. 5

Meclisi Mebusan’ın yaptığı değişiklik, iki farklı “Millî Hudut” anlayışından, hatta iki farklı devlet tasarımından kaynaklanmaktaydı. Gerçekten de iki Misakı Millî arasında esaslı bir fark vardı. Meclisi Mebusan kararı, Ateşkes sırasında, Osmanlı ordusunun denetlediği hattın “içinde” olan topraklar yanında, “dışında” kalanları da kapsamaktaydı. Mustafa Kemal Paşa’nın hazırladığı taslağa İstanbul’da eklenen “dışında” sözcüğüyle, Millî Hudutlar içine alınmak istenen toprak, Musul değildi. Çünkü Musul, Ateşkes günü Osmanlı Ordusunun denetiminde bulunuyordu. “Haricinde” sözcüğü, Meclisi Mebusan’da, Suriye’yi ve Musul’un güneyini de Misakı Millî içine katmak için eklenmişti. Mebuslar, “hükümetin aldatıcı siyasetine kapılarak” bu değişikliği yapmışlardı. 6

Mustafa Kemal Paşa’ya göre mesele, öncelikle toprakları genişletmekle ilgili olmayıp, bir ilke meselesiydi. Arapların kendi geleceklerini tayin hakları aynı cümlede kabul edildikten sonra, “dışında” sözcüğüyle bu ilke bertaraf edilmekteydi.

Mazlumlar dünyasının zalimlere karşı dayanışması

Bağımsız milli devlet mi, yoksa büyük devlet himayesi altında Arap topraklarını elde tutmak mı sorusu, Kurtuluş Savaşı’nın daha sonraki aşamalarında da gündeme geldi. Orhan Koloğlu, haklı olarak bu soruyu “Mazlum Milletlerle ilişkiler” kapsamında değerlendirmektedir. 7 Bu saptama çok önemlidir. Çünkü Wilson’un emperyalist amaçlı Milliyetler Prensibinin karşısına Mazlum Milletlerin ilkesini koymuş olmaktadır. İşte bu bağlamda Mustafa Kemal Paşa, “Amerikan mandasını isteyen” Bekir Sami Bey’e şu soruyu yöneltir:

“[Amerikalı] mümessilin beşinci madde olarak bahseylediği genel Osmanlı ülkesinin sınırları nedir? Yani savaştan önceki sınırımız mıdır? Eğer bu deyim içine Suriye ve Irak dâhil ise, Anadolu halkının Arabistan namına mandaterlik isteğine hak ve yetkisi olabilir mi?” “[Amerikalı] Temsilcinin beşinci madde olarak bahseylediği bütün Osmanlı memleketlerinin sınırları nedir? Yani harpten evvelki sınırımız mıdır? Eğer bu tabir içinde Suriye ve Irak dahil ise, Anadolu halkının Arabistan namına mandaterlik talebine hak ve salahiyeti olabilir mi?” 8

Elbette olamazdı! Nitekim, Orhan Koloğlu’nun da vurguladığı gibi, Mustafa Kemal Paşa ve çevresinin tutumu berraktı ve kesindi. Komutanlar, “Suriye halkı tam bağımsız kalmak istiyor” saptamasında bulunuyorlardı. Mustafa Kemal Paşa, noktayı koyuyordu:

“Kendimiz için Misakı Milli saptamışızdır. Arabistan ve Suriye’nin de milli hudutlarımız dışında hâkimiyet sahibi bir devlet olmasını kabul ve ilan etmişizdir.” 9

Arapların oturduğu alanı da olabildiği kadarıyla içine almak isteyen tasarım, aslında İngiltere veya ABD’ye bağlanmak ve bağımsızlıktan vazgeçmek anlamına geliyordu. Böylece İslâm oldukları halde, Mondros Ateşkesi sırasında yabancı orduların denetlediği topraklarda kalan Araplar, Misakı Millî’nin “Osmanlı İslâm çoğunluğu” tanımının kapsamı içinde görülmemişlerdi.

Bu tutum, hem ilkeliydi, hem de gerçeklere bütünüyle uygundu. Araplar, ayrı devlet kurmak istiyorlardı; bu onların hakkıydı. Osmanlı devleti, savaştan yenilgiyle çıkmasaydı bile, Arapların ayrılma isteğiyle eninde sonunda yüz yüze gelecekti.

Türkiye, Suriye ve Irak yurtseverlerinin Dünya Savaşı dersleri

Mustafa Kemal Paşa, yukarda belirtildiği gibi, Arapların bir millet oluşturmadığı yönündeki emperyalist görüşleri “gülünç” olarak nitelemekteydi. Arap milletinin “kendini idare kabiliyetinden” yoksun olduğu suçlamasını, “hataların, hıyanetlerin ve garazkârlığın en vahşiyanesi” olarak görmekteydi. Arap toprakları üzerinde “bir nevi manevi hâkimiyet” iddialarını “sakat” bulmaktaydı. 10

M. Kemal Paşa’nın bu ilkeli tutumu çok önemlidir. Birçoğunun “Arapların Dünya Savaşı’nda ihanet ettiği” tepkisi içinde bulunduğu bir ortamda, Arap halklarının bağımsız devlet kurma haklarına saygıdan yana olmuş ve Arap halklarına güvenmiştir. Aslında bu tavır, M. Kemal Paşa açısından yeni değildir. O, 1905 yılı sonlarından beri, Arapların ayrılarak bağımsız devletlerini kuracaklarını saptamış ve bunun önüne geçmeyi boş bir çaba olarak görmüştür. On yıl sonra, Dünya Savaşı’nın sonuçları genç Mustafa Kemal’i doğrulamıştır. Dünya Savaşı, Türkiye’nin bağımsızlığını savunan vatanseverler için ders olmuştur. Görülmüştür ki, Türkiye, Arap ülkelerine hükmederek değil, bağımsız Arap devletleriyle emperyalizme karşı dayanışma içinde bulunarak ilerleyebilir.

Suriye ve Irak, Türkiye’ye yöneliyor

Aynı dersi, başka bir tecrübeden geçerek, Arap halkları yaşamıştır. Suriye ve Irak’ın önde gelenleri, savaş sırasında emperyalistlerin yardımıyla bağımsızlıklarına kavuşma umuduna kapılmışlardır. Ancak 1918 sonrasında, İngiliz ve Fransız emperyalistlerinin işgalini yaşadıktan sonra, yeniden Türkiye’ye yönelmişlerdir. M. Kemal Paşa, 24 Nisan 1920 günü Meclis’te yaptığı rapor içerikli tarihi konuşmada, Arapların bu tecrübesini anlatır ve tahlil eder:

“Suriye halkı ve Irak halkı, yani Arabistan, 1914 tarihinden evvel, (…) Osmanlı devletinin bir uzvu, bir rüknü olmaktan fevkalade şikâyetçiydiler ve bağımsız olmak gayesini takip ediyorlardı. Buna göre çalıştılar. Fakat neticeyi elde etmek için kuvvetlerine dayanmanın kâfi olmadığını gördüler ve maalesef hepimizi birden imhaya girişen düşmanlarla işbirliği yaptılar. İngilizler, Fransızlar, kendilerinin hayali olan gayelerini fiil mevkiine çıkaracak diye onların eteklerine sarıldılar. Lakin Harb-i Umumi’nin neticesini gördükten sonra, Suriye’de İngilizlerin, Fransızların idare tarzına, aşağılayıcı idaresine hedef olduktan sonra, bu kısımlardaki İslamlar pek büyük bir hataya düştüklerini takdir ettiler ve onumüteakip bir kısmı kendi dâhillerinde bağımsız olma, fakat yine bir suret ve şekilde Osmanlı camiası dâhilinde bulunmak yönünü düşündüler.” 11

Suriye ve Irak halklarının Türkiye’ye yönelişlerini işgalci devletler de saptadılar. İngiltere Dışişleri Bakanlığı’na gönderilen raporlarda, bu korkuyu görüyoruz. Bağımsızlık isteyen Suriye ve Irak halkları, 1919 yılında Anadolu’da gücünü gösteren Kuvayı Milliye hareketine sıcak duygular besliyorlardı. Bu ülkelerde, M. Kemal Paşa’yı destekleyen bildiriler dağıtılmaktaydı. Suriye ile Anadolu’daki devrimci hareket arasında bağlantılar kurulduğu haberleri, İngiliz ve Fransız istihbarat örgütleri tarafından da saptanıyordu. 12

Doğu Perinçek

Aydınlık

1 Misakı Millî’nin kabulü konusunda ayrıntılı bilgi için bkz. Doğu Perinçek, Kemalist Devrim-4 Kurtuluş Savaşı’nda Kürt Politikası, Geliştirilmiş 4. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Mayıs 2010, s. 268-319.

2 Nejat Kaymaz, “Misakı Millî Üzerine yapılan Tartışmalar hakkında”, Türk Tarih Kongresi, III, s.1957.

3 Harp Tarihi Başkanlığı Atatürk Arşivi, Klasör: 21, Dosya: 1336/6, Fihrist: 3-6’dan aktaran Atatürk Haftası Armağanı, No: 6, s.35; Atatürk’ün Bütün Eserleri, 6, s.171.

4 Erzurum’da bulunan 15. Kolordu Kumandanı Kâzım (Karabekir) Paşa’ya yolladığı 23 Şubat 1920 tarihli şifre için bkz. Atatürk’ün Bütün Eserleri, 6, s.383-385.

5 Tevfik Bıyıklıoğlu, Atatürk Anadolu’da, I, s.170’te, Misakı Millî Beyannamesi’nin 1. Maddesindeki “haricinde” sözcüğünün, 18 Temmuz 1920 ve 10 Mayıs 1921 tarihinden sonra, Atatürk tarafından çıkarılmış olması gerektiğini belirtmiş, ancak kaynak göstermemiştir. Çıkarıldığı kesindir. Çünkü Cumhuriyet döneminin yayımlarında “haricinde” sözcüğü yer almaz.

6 Nejat Kaymaz, “Misakı Millî”, s.1957.

7 Orhan Koloğlu, Mazlum Milletler Devrimleri ve Türk Devrimi, kaynak Yayınları, İstanbul 2004, s. 70 vd.

8 Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.3, s.244 ve c.19 (Nutuk I), s.84; Orhan Koloğlu, aynı yerde.

9 Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.8, s.391; Orhan Koloğlu, aynı yerde.

10 Kurtuluş Savaşı’nın İdeolojisi- Hâkimiyeti Milliye Yazıları-, s.22, 24.

11 Atatürk’ün Bütün Eserleri, c. 8, s. 78 vd.

12 Kahire’den İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon’a gönderilen 1/110, 1/192, 1/237, 1/262 sayılı raporlar için bkz: Bilal Şimşir, İngiliz Belgelerinde Atatürk, TTK Yayınları, Ankara 1975; aktaran ve yorumlayan: Orhan Koloğlu, Gazi’nin Çağında İslam Dünyası, Boyut Yayınları, İstanbul 1994, s. 134 vd.

Yarın:

Hâkimiyeti Milliye’de yayımlanan mücadele birliği ve örgütlenme planı neydi?

Mustafa Kemal Atatürk, Arap halklarının emperyalizme karşı ayaklanmasını nasıl teşvik etti?

Irak Geçici Hükümeti’nin, TBMM Reisi Mustafa Kemal Paşa’ya yolladığı mektup

Ümit Kurt'u vuran polis: Hedef gözeterek ateş ettim! Gündem Öğrenciler birlik ve kardeşlik için yürüdü: Provokasyona hayır Gündem Tapu hakları ellerinden alınan İstanbullular, Ankara yolcusu Gündem Erdoğan'a hakaretten hakim karşısına çıktı! Gündem