Hızır gelecek Umutlu bir döneme giriyoruz!

Vatan Partisi Üretim Devrimi Kurultayları'nda üreticelerle bir araya gelen USMER Genel Başkanı Şule Perinçek, Türkiye'nin üretim devrimi rotasına nasıl girdiğini kaleme aldı.

Abone ol

Şule Perinçek:

Pentagon'a giden raporlardan da bildiğimiz üzere hizadan çıkan Türkiye'nin 1980'lerin sonlarında yeniden Atlantik 'in kucağına oturtulmak istendiğini, üretimden vazgeçirildiğini artık ezber ettik. Türkiye siyaseti ve ekonomisi “artık böyle gitmez” dediği bir noktaya geldi, duvara dayandı. Bu zorlukları nasıl aşarız o çareleri konuşuyoruz.

Türkiye bir cennet.

Yalnızca coğrafyayı söylemiyorum.

Üretim cenneti, doğru; ama çok daha önemli bir zenginliği var.

Müthiş bir insan birikimi var.

Üreteceğim diye yoktan var ediyor . O ne yaratıcılık! O ne zeka! O ne azim ve irade!

85 YAŞINA KADAR ÜRETEN ÇİFTÇİLERİMİZ

Şu son dönemde Vatan Partisi'nin düzenlediği üretim devrimi kurultaylarında ve ve Ulusal Kanal'da Yeni Ufuklar programlarında konuk ettiğim gerek çiftçi gerekse sanayici, tüccar, esnaftan en çok duyduğumuz cümle ne biliyor musunuz...

Biz sadaka istemiyoruz! Biz üretmek istiyoruz.

Bir çiftçimiz annesinden örnek verdi: Bugün üretti, ertesi gün 85 yaşında son nefesini verdi.

Gerçekten baştacı olması gereken çiftçilerimiz böyle.

İlle üretecek. Son nefesine kadar. Son kuruşuna kadar. “Vatan benden görev bekler” diyor.

En susuz bölgelerde, Mardin'de 300 metreden su çıkartıyor, yemiyor içmiyor onun elektrik bedelini ödeyeceğim diye uğraşıyor. Ne için? Üretecek.

E devlet de onu, DEDAŞ kurduna yem etmeyecek!

Zor mu ki!

Mevsimlik işçi. Urfa, Harran'dan kalkmış gelmiş, Polatlı, Sarıoba'ya. GAP'ın yolunun nereden geçmesi gerektiğini kilometrelerini vererek tanımlıyor. Neden? Ben neden çoluk çocuk oba kalkayım buralara geleyim, orada neler üretirim neler... ah suyum olsa...

İnanın herkes ekonomiyi yalayıp yutmuş.

Vatan Partisi Genel Başkanı Üretim Devrimi Kurultaylarının neredeyse hemen her sorular ve serbest kürsü bölümünde diyor ki,

-Meclis'te bu kadar olgun ve ileri tartışmalar olmuyor, fikirler dile getirilmiyor...

Ama olmalı.

Kararlar Ankara'da alınıyor.

Şikayetin faydası yok.

O zaman??

İş başa düşüyor.

Bu üreticileri Meclis'e taşıyacağız.

Onların sesini o kürsüde yükselteceğiz.

Kimmiş onlar; siz de dinleyin, haksız mıyım bir karar verin.

Bunlar son Adana, Kozan'da bire bir tuttuğum notlar.

MECLİS'E TAŞINACAK ÜRETİCİLER

“Biz yetiştiriyoruz. Satmak da devletimize düşer.”

“Kız istemeye gittiğimizde, 'kardeşim, sen malcısın veremeyiz' diyorlar. Kim yapacak malcılığı, çiftçiliği, yakında biz de bırakacağız.

“Adana'da 10 bin 500 ton bal üretiyoruz. Merdiven altı üretimin yasaklanmasını istiyoruz. Meralarımızın arıcılara açılmasını istiyoruz. Tüketicilerimize sesleniyorum. Glikozlu, fruktozlu diye küçücük yazılıyor, ama mutlaka okuyunuz, onları almayınız.”

Aralara mutlaka çözümler sıkıştırılıyor:

“Balı ürettik, ama nasıl sattık. Arabasına yükleyip portakalı satsa üretim faaliyetinden sayılırdı, şimdi ticari faaliyet sayılıyor.”

Siyasi çıkarımlar eksik değil:

“Eğer efendi zora düşmüşse millet zora düşmüştür.”

İşte bu kadar basit aslında denklem!

“Bizde mesai sabah namazıyla başlar. Beş yaşındaki çocuk tavuklara yem verir. Anne ineği sağar, buzağı ayırır. Kendi kendini doyuran bir köylü oluşturmamız lazım. 30 gün çalışıp 365 gün yiyen değil. Çarşıdan gelirken salatalık yeşillik getir diyorsa, bakkaldan yumurta alıyorsa bir yanlışlık var demektir.”

Aynı sözleri biliyor musunuz ki Atatürk de üretim hamlesi yapıldığı 1929 dünya buhranı sırasında ısrarla üzerinde duruyor. Askerlik yapanlara bile orduda özel eğitim veriyorlar.

“Veteriner oldu, hayvanı doğurtamıyor, ziraat mühendisi ağacı tanımıyor. Çocuğumu liseye kadar gönderebildiysem, ancak kızkardeşine “elbisemi ütüle” diyen tipler yetiştirdik.”

1930'larda çok köklü bir üniversite eğitim reformu uygulanıyor. Baştan sona üretime dönük değişiklikler yapılıyor.

Aklın ve üretim devriminin yolu bir.

“Genç çiftçi yetişmiyor.”

Fırıncılar da şikayetçi, ama dert aynı. Girdiler, maliyetler...

“Ekmeğimizi ekmekten çıkarıyoruz. Çıkaramaz duruma geldik. Hükümetin elinrde bir sopa var sürekli kafamıza vuruyor. Zam yapma, diyor. Ama 100 lira kazandıysak 1200

lira veriyoruz yeniden üretmek için.”

Devlet de elini taşın altına koyacak.

Amma... koşullu!

“Hayvan verilecekse şartlı olsun. 10 yıl devam etsin.”

“Ürettiklerimizden, asgari ücret ve sigorta pirimi kadar para kalmadığı için, gençler durmuyor köyde.”

“Taşa tohum eken bir köyden, Toroslardan geliyorum. İşte selamları bu domatesler! Gelemediler, çünkü işlerini emanet edecek insan bulamadılar.”

Bütün salon maden işçimizin o heyecanlı konuşmasını dinliyoruz:

“Aladağ'da krom madeni çoktur, miktarını bilmiyorum. Sondajında çalıştım. Devlet desteği olmadan olmaz! Biz hamallığını yaparız; suyumuzu, toprağımızı kirletiriz; ama gelir Çinli alır, işler bize satar, paraları o kazanır. Onların devleti destekliyor.”

“Defne yağını bizden 50 kuruşa alırlar, iki liraya satar bir şey diyemezsin oysa devlet alsa satsa...

Özel sektör o kadar dikkat etmiyor. Devlet olsa, Genelbaşkanımız diyor işte, 'kurur' duyuyoruz.”

Madenlerin kamulaştırılmasını bir tek Vatan Partisi söylüyor, diye tebrikleri alıyor, Genelbaşkan.

BENDEN KOCAMAN TEŞEKKÜR

İzi sürelim gelin birlikte, art arda çözümler geliyor.

“Üreticinin elinde kalınca diyor ki, indir fiyatı alayım. Zamanla tarlaları satın alır.”

“Tohumu çiftçi kendisi üretsin, destek ona verilsin yabancı tohumculara gitmesin destek.”

Veriniz ellerine kalem-kağıdı Üretim Devrimi programını yazıversinler...

Ne isterseniz var.

Burada Vatan Partisi'ne, Ulusal Kanal'a ve gazetemiz Aydınlık'a teşekkürümüz elbette büyük borç!

İfadeler de o kadar çok izlerine rastlıyorum ki...

Üretici “baştacı” olmayı gerçekten benimsemiş.

“Sadaka” istemiyor.

Dinleye dinleye uzman olmuş, çözüm yollarını kendi yaşamına uyarlaya uyarlaya yolları bile döşemiş.

Hatta bıraksanız dışişleri bakanlığının koltuklarına bile otururlar... o kadar diyeyim.

Üretimin önünü açacak dış ilişkilerle bir ilgili ve bilgililer ki dinlemelisiniz.

Ben de onlarla “kurur” duyuyorum doğrusu.

MÜJDELİ HABERİ DE ALDIK

35 yıldır Kozan'da eczacılık yapan hanımefendi son söz alanlardan biriydi.

-Kebapçıyı konuşuyorlar, ama sizin çözüm önerilerinizi konuşmuyorlar. Sizi nasıl anlatmalı halka da, iktidara getirmeli.

Vatan Partisi Genel Başkanı “Bam teline dokundunuz” dedi. Hemen arkasından müjdeli haberi verdi:

-Ama artık ABD'nin tayin ettiği iktidarlar dönemi bitti!

Ohh çekeceğiz ama o kadar da buz da kayar gibi olmayacağı kesin...

Perinçek devam ediyor:

“Zorluklar büyük çözümleri getirir. İlkönce zorlukları anlatıyoruz, onları paylayacağız; sonra bereketi paylaşacağız. Biz bu gerçeği anlatıyoruz.”

O zorlukları yenecek iktidarlar ya gelecek ya gelecek anlaşılan!

Çünkü Genelbaşkan'dan kesin talimat geldi:

“Umutsuzluğu , karamsarlığı yasaklıyoruz!”

“Yağmur duası gibi ellerimizi açıp dilemeyelim!”

“Kulun dara düştüğü bir zamanda hızır gelecek!”

“Hızır kim?”

“Üreticiler!”

“Hızır Vatan Partisi!”

“Hızır olmayı benimseyeceğiz!”

“Umutlu bir döneme giriyoruz!”

Bu sözü galiba son zamanlarda yazılarımın sonunda çok söyler oldum, ama ne yapayım içimden çok geliyor. Tutamıyorum kendimi.

Hadi bakalım!!

Hadi bakalım!!

40 kez söylersem daha çabuk gelir mi ki...

İstanbul'da taksi denetimi Gündem Almanya Başbakanı Merkel İstanbul'da Gündem ATAK helikopterleri vurdu: 4 terörist etkisiz hale geldi Gündem Vatan Partili Avukatlardan İstanbul Barosu seçimlerine ilişkin açıklama Gündem