Avrupa Birliği Bakanı Ömer Çelik'ten HDP açıklaması
Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik, JW Marriott Otel'de AB büyükelçileri ile , basın toplantısı düzenliyor
AB Bakanı Çelik, HDP'lilerin tutuklanmasına ilişkin, "Partiye dönük bir hasmane tutum yok. Teröre destek verenler hakkında işlem yapılıyor. Seçilmişler sorumluluklarını sabote etmemeli. Önce seçilmişler kurumlara saygı göstermeli" dedi. Çelik, "Bir kişinin milletvekili olarak seçildikten sonra terör faaliyeti yapması hususunda bir serbestiyet var diye bir ilke yoktur. Burada terör propagandası yapan, teröre destek veren ve ifadeye çağrıldığı halde gitmeyenler hakkında işlem yapıldı. Nitekim çoğunun dosyasına bakalım, birçoğu da serbest bırakıldı. Eğer burada bir partiye dönük hasmane bir tavır söz konusu olsaydı o zaman biz parti kapatmalara karşı olan bir parti olmazdık. Biz her zaman söyledik, 'Biz parti kapatmalara karşıyız' dedik" ifadelerini kullandı
İşte Çelik'in açıklamalarından satır başları:
Çeşitli vesilelerle AB'nin aldığı pozisyonlara ilişkin rahatsızlaklarımızı kendileriyle paylaştık. 15 Temmuz'dan sonra AB'li liderlerin dünyaya fiili ve güçlü mesaj vermek için Türkiye'ye gelmesini beklerdik.
Bir milletin darbeyle topyekün savaşıp, bunun bedelini şehitlerle ödemişken, Avrupa'daki bazı dostlarımızın 1 cümleyle yanınmızda olduğunu söylerken, 9 cümleyle eleştirmesi kabul edilemez bir durumudur. Sürekli olarak Türkiye karşıtlığı yapılması, Türkiye'nin sürekli sorgulanması doğru bir siyaset tarzı değildir. Sürekli olarak Türkiye hakkında konuşmak bir Avrupa kurumu siyaseti olmamalıdır. Türkiye hakkında konuşacaksak, katılım toplantıları çerçevesinde konuşabiliriz. Eğer Türkiye olağanüstü toplantıya davet edilecekse, bu terör saldırıları sonrasında olmalıdır. Bizim esas önemsediğimiz, Türkiye AB ilişkilerinin anlamlı şekilde yürümesidir. 2004-2009 arasında, AB içerisinde 44 dokunulmazlık dosyalarının 24'ü kaldırılmıştır. Türkiye'de dokunulmazlık meclisin tamamı için kalkmıştır. Milletvekilinin işi toplumun talebini, siyasi temsiliyete çevirmektir.
Siyasi partilerin mülkiyeti halktadır. Halkın oy verdiği herkese saygı duymak zorundayız. Ama bir vekil seçildikten sonra teröre destek veriyorsa, bunu kabul edemeyiz. Vekiller tabi ki hür biçimde siyasetini yapmalıdırı. Ama bunun yerine halkın ihtiyaçları için siyaset yapmaktansa, terör örgütünün temsilciliğini yapıyorsa bunu kabul etmeyiz. Biz ayaklanma çağrısı yapanlardan, hendekleri savunanlardan, milis güçler oluşturmaya çalışanlardan bahsediyoruz. Önce seçilmişler kurumlara saygı göstermelidir. Sivil siyaseti darbelerin sakatladığını söylüyoruz ama terör örgütlerinin sakatlanmasını da göz ardı edemeyiz. siyasi çözümden bahsediliyor. Kimlik konulardaki yasakların ortadan kalkması ve terör örgütüne silah bıraktırılması için çok güçlü bir çözüm süreci yürütülmüştür. Kimlik meselelerine dönük yasaklar kalkmıştır. Ama net bir şekilde görüldüğü gibi silahlı güçler Türkiye dışına çıkmamıştır.
Bunlar olurken, 'hendekler bizim kazanımımızdır', 'PKK'yı terör örgütü olarak görmüyoruz' denmesi, bir vekilin teröristlere silah taşıması kabul edilemez. Hiç bir Avrupa ülkesinde TBMM'de konuşulduğu kadar cüretkar tartışmalar yaşanmıyor. TBMM'de herkes hürce konuşuyor. Pek çok Avrupa ülkesinde bu söylemlere müsaade edilmez.
Milletvekilleri tutuklanıyor deniyor. Milletvekilleri tutuklanmıyor. Bir kişi seçildikten sonra terörü destekleme özgürlüğü kazanmaz. Dosyalarına bakıldı ve bir kısmı serbest bırakıldı. Biz parti kapatmalara karşı olan bir parti olarak, partilere halkın sahip olduğu düşünüyoruz. Partiler yaşamalıdır ama hiç kimse terör faaliyetinin arkasına sığınmamalıdır. İspanya mahkenmesinin, Batasuna kararını hatırlatmak istiyorum. Bir milletvekilinin, Venezüeala'daki bir ETA mitingine katılması, bir milletvekilinin ETA propagandası yapması gibi suçlamalar var. İspanya Yüksek Mahkemesi, bunu terör propagandası saymış, AİHM bu kararı onaylamıştır. İspanya mahkemesi bunu demokrasiye tehdit olarak görmüştür.
Milletvekilinin tutuklanması arzu edilen bir durum değildir. Ama bir vekil, halkın iradesini terör örgütlerine teslim ediyorsa, siyasi katılım bahane edilerek bu kişilerin yargılanmaması yönünde argüman üretilemez. Darbeler nasıl sivil siyaset için meşru değilse, terör örgütleriyle ilişki de meşru değildir.
Söz konusu olan parlamento dokunulmazlığıdır. Bir meclis görev yaparken, kimseden korkmadan yapmalıdır. Bir kişi halktan aldığı yetkiyi, terör örgütü talimatlarını yerine getirmek için kullamaz. İnsan hakları ve demokrasiyi korumaktan başka derdimiz yoktur. Bugün de yükselen Türkiye karşıtlığı, Türkiye ile alakalı değildir. Herkes kendi iç siyasetinde bunu kullanarak Avrupa değerlerini sabote etmektedir. Mantıklı bir şekilde, resmi platformlarda konuşmalıyız. Türkiye-AB ilişkileri stratejiktir. Hükümetlerimiz, dünyayla ilişkilerini sürdürürerek yoluna devam etmektedir. AB ilişkilerinde çok kırılgan durumdayız. Belçika'daki bir mahkemenin PKK'yı terör örgütü olarak görmemesi insan hakları sözleşmesine saldırıdır.
AB tarafından yapılan açıklamada bir kişiselleştirme var. Demirtaş ve Yüksekdağ isimlerinden bahsediliyor. Biz kimsenin, hangi parlamenter olduğuyla ilgilenmiyoruz. Ama siz bir TBBM vekiliyle toplantı yapıyorsanız ve yanınızdaki PKK terör örgütü değildir diyorsa, sizin çifte standartınız vardır. Bunu DEAŞ'ı savunmaktan farkı yoktur. Bugün 'PKK terör örgütü değildir' diyen mahkeme, yarın 'DEAŞ terör örgütü değildir' de diyebilir.
Siyasi çözüm hükümet, siyasi çözüm meclistir. Bir kimse meclisi terk ediyorsa, halka ihanet ediyordur. Kimsenin meclisi terk etmemesi lazım. Sözün gücüne uygun davranış sergilemenin yeri TBMM'dir. Ama illegal grupların faaliyetlerine dayalı bir siyaset yürütecekseniz, meclisi terk edersiniz.
Basın ve ifade hürriyeti ile ilgili tartışmalar var. Bunların konuşma yerleri 23 ve 24. fasıllardır. Açalım fasılları, hep birlikte ilerleyelim. AB Komisyonu Başkanı, Türkiye'nin otoriterleştiğini söylüyor. Aynı şeyleri Polonya ve Macaristan için de söylüyor. Bunu ne için, hangi hakla söylüyor? AB Komisyonu Başkanı, darbe girişiminden sonra Türkiye'ye gelmemiştir. AB Komisyonu tarihin en başarısız, en vizyonsuz dönemindedir.
Sayın Schulz'a soruyorum, PKK sergilerini neden kapatmadınız? AP salonlarında açılan sergileri neden kınamadınız. Ortada bir çifte standart koleksiyonu ve vizyonsuzluk var. Avrupa'da Türkiye düşmanlarının oluşturduğu bir tablo var. Biz her konuyu, özgüvenle konuşmaya hazırız. Cumhurbaşkanının, Brüksel ziyareti sonrası görüşmeler hızlanmıştı. Buyrun pozitif ajandamıza dönelim. Biz eleştiriye açığız.
Türkiye'nin evrensel entegrasyonunu arttıran süreçler bizim dönemimizde gelişmiştir. Türkiye ile AB arasında yeni köprüler kurma, diyalog kanalları açma günüdür. Avrupa'nın ve bizim yaşadığımız sorunlar ve pozitif bir ajandayla yeni bir sürece başlayabiliriz. Kimse kimseye parmak sallamasın, el sıkışalım, bir masanın etrafında oturup tartışalım.
Lüksemburg Dışişleri Bakanı, aslında Türkiye'ye karşı olumlu bir yaklaşım üreten kişidir. Burada bir tarih bilgisi eksikliği var. Bu Nazi dönemine benzemiyor, bu Nazilerle yapılan mücadeleye benziyor. Burada bir 20 yıllık tarih yanılsaması var. (Nazi dönemi benzetmesi hakkında gelen bir soruya)
Türkiye'deki büyükelçiler Türkiye'nin iyiliğini isteyen ve bu ülkeyi tanıyan insanlar. DArbe girişiminden sonra hepsi meclisi ziyaret ettiler. Kendilerine bugün yaşadığımız gelişmelerin arka planlarını anlattım. Bundan sonra da görüşmeye devam edeceğiz kendileriyle. Irak ve Suriye sınırımızda, DEAŞ'la bir baş ediyoruz. Ordu darbe girişiminden bir süre sonra Suriye'ye girdi ve ilk defa NATO sınırları DEAŞ'tan temizlendi. AVrupa liderleri Türk kurumlarıyla dayanışma içerisinde olmalıydı. Tıpkı Charlie Hebdo saldırısı sonrasında olduğu gibi. Türkiye ile müzakereler kesilsin diyenler Avrupa'nın dostu değildir, bunlar ırkçılar.