Cumhuriyet mitingleriyle Gezi’den korkanlar aynı
Bu günün birinci konusu; Haziran eylemleri. Özellikle eylemlerden sonra BDP ve KCK’dan yapılan açıklamalarla gündeme gelen Kürtlerin eylemlere katılmaması ve Öcalan’ın “Gezi’ye aldığı tavır.” Diğeri ise medya. Uzun yıllar merkez medyada yöneticilik yapan Tuncay Özkan ile medyanın geldiği yeri konuştuk. İsim isim çarpıcı açıklamalar yaptı.
Haziran'da Taksim eylemlerinin önemli bir tartışma konusu “Kemalistler ve Kürtler”in yan yana gelmesi olmuştu. Her ne kadar Diyarbakır’ın TOMA’ları Ankara ve İstanbul’a gönderildiyse de, bahsedildiği gibi “Türkiye adına önemli bir tablo” muydu?
Elbette. “Gezi Direnişi” 21. yüzyıldaki en önemli direniştir. Dünyaya örnektir. Yeni Kurtuluş Savaşı’dır.Türk–Kürt el ele olmayıp da ne olacaktı? Başka ne olabilir? Bunu durdurmaya kimsenin gücü yetmez, öyle de olmuştur.
Haziran’dan bu yana El-Kaide dostu nasyonalist-İslamcılara direnen altı yurttaş direniş sırasında katledildi. Hem de hunharca. 8 bin 600 yurttaş yaralandı, 16 yurttaş gözünü kaybetti.
Öcalan ve Cemil Bayık Gezi’ye başka bakıyor, neden?
Türkiye faşizme karşı bir uluslararası mücadele alanıdır. Bu insanlığın gereğidir, görevidir. Bu faşizme karşı dünya ile omuz omuza olunmalıdır. Kürtler faşizme evet diyemez. Kürtler Türkiye’yi yıkamaz. Türkiye, milletin koruması altındadır. Yıkmak isteyenlere karşı ulus ve tarih asla bağışlayıcı olmayacaktır.
Umut çürümenin, yozlaşmanın ilacıdır. Sözün ayırdıklarını eylem toplar. Yaşadıklarımız bunun göstergesidir. Birleşen kazanır. Gezi ruhu bu demektir. Gün cesur, modern, aydınlanmacı aklın ve yüreklerin günüdür. Zafer insan onurunu yücelten, fazilet olan cumhuriyetin ve onun demokrat sahiplerinin olacaktır. Göreceğiz.
Öcalan dünkü Türkiye’yi konuşuyor. Müttefikleri şimdi hep gericiler. Cemil Bayık ise Gezi’yi geç de olsa anlamış. O geleceğe dönük açıklama yapıyor.
Toplumun kolektif bilinci savunma refleksi ile ulus devleti ve ortak üst kimliğe, Türk’e sarıldı. Kürt de aynı potadadır. Bu birliktelik AKP’nin sonunu hazırlayan en büyük güçtür.
Dünyaya da pek güzel katkıları olacaktır. Bunu yakında yaşar görürüz. Gelecek uzun sürer. Çünkü genç olan gelecektir. Cumhuriyettir.
Haziran eylemlerine yöneltilen suçlamaların aynısı 2007 kitle eylemlerine de yapılmıştı. Cumhuriyet mitingleri darbeye zemin hazırladı mı?
Cumhuriyet mitingleriyle ilgili bu iftira bir zırvadır. Demokrasiye karşı savaşın kara propagandasının ilk adımıdır. Üzerinde konuşulmaya bile değmez. O mitingler Türkiye’nin demokratik vicdanıdır. O vicdana saldırılmasının nedeni bugünkü nasyonal İslamcılıktır. O vicdana iftira atanları tarih asla affetmeyecektir. Bu elleri karalılar ulusun hafızasından asla silinmeyeceklerdir. Bana o mitinglerden dolayı ömür boyu ağırlaştırılmış hapis cezası verdiler. Bu vicdan, Türk ulusunun, insanlığın vicdanı bunu yapanları affedecek mi sanıyorlar? Göreceğiz. Ben buradayım. O vicdan bu ülkedir. Vicdansızlar ise hiçbir şey değillerdir. Sadece kuklalar. Bu kara sahne bitince, bu trajedi sona erince onların da oyunu bitecek. Cumhuriyet mitingleriyle Gezi direnişine kızanlar, korkanlar, kirli sözlerle kara çalmaya kalkanların aynılığı; onların ne istediklerini, kim olduklarını gösteriyor. Siyasetten medyaya o yoz, yobaz, çürük kafa, onları biliyor halkımız. Bunlar parti devletinin propaganda ve baskı aygıtları. Parti bildiricileri. Her türlü eylemin bastırılmasında ve denetlenmesinde kullanılıyorlar.
Parti bildiricileri
Haziran eylemlerinde temelden bir medya tartışması da oldu…
Kaba kuvvet kullanımını medya, gizliyor. Çünkü medya, egemen AKP gücünün baskısı ve kullanımı altında bulunuyor. Patronlar mali ve cezai soruşturmalar, hapishaneler ile korkutuluyorlar. 28 Şubat ve Ergenekon benzeri davalarla sizleri de alacağız diye açıktan açığa tehdit ediliyorlar. Başbakan savcılara “ Neyi bekliyorsunuz” diyor. İktidarın ağızları, bildiricileri, “aldık alacağız” diye şantaj yapıyorlar. Hepsine potansiyel terörist muamelesi yapılıyor. Özel hayatlarına kadar fişleniyorlar. Bunun adı demokrasi. Bunlar da ‘demokratör.’ Akıl akıl gel peşime takıl. Bunu kiri pası Türk ulusu Gezi’de kustu işte.
AKP’nin amacı doğrudan siyasi baskı yerine medya ve diğer araçları ile toplum üzerinde ideolojik hâkimiyet kurmaktı. Ancak önce Cumhuriyet Mitingleri sonra Gezi direnişi planlarını bozdu. Kaba kuvvet kullanımı bu nedenle devreye girdi. Çünkü toplumsal dayanakları yıkıldı. Şimdi bastırarak yola devam diyorlar. Oysa toplumda AKP’ye gösterilen rıza yok oldu. Türkiye sessizliğini bozdu ve rızasızlığını ortaya koydu. Artık isyan var! Medyada da var.
‘Direniyorlar’
Ana akım denilen medya gruplarından birini yönettiniz. O zamandan bu güne değişiklik var mı? ‘Yeni medya düzeni’nden ne anlamamız gerekiyor?
Medya yoksulluk ve yolsuzluk sarmalından hep iktidarları suçluyordu. Çünkü sorumlu oydu. Doğrusu buydu. Bakanları istifa ettirdik. Başbakanların en yakınlarına kadar suçladık. Sistemi eleştirdik. İktidarları yolsuzluk ve yoksullukta sorumluluklarına yerine getirmeye çağırdık. Şimdi başarısızlıkta kurban seçilen kişileri suçlu ilan ederek iktidarı koruma ve kollamayı sürdürüyor. Çünkü hem iktidarın zoruna karşı koyamıyor medya çalışanı, hem de patronların medya dışındaki işleri nedeniyle patron baskısı altında tutuluyorlar.
Patronlar iktidar ile ihtiyaçları arasında hep kazançlı çıkmak amacındalar. Başımıza iş almayalım, içeri atılmayalım diyorlar. ‘Gezi Direnişi’nde “penguene bağlamaları” ve AKP’den önce ve önde düzen koruyuculuğuna soyunmaları bundan kaynaklanıyor. Cumhuriyet mitinglerini de önce görmezden geldiler. Sonra görüp iktidarla beraber, bunlar darbeci iftirası ile kitleleri suçlayıp kör etmek istediler. Aynı film Gezi için yürürlükte.
Yeniden inşa için ne yapsa kırılan kırılmıştır ve artık sızdırır. Medyada’da bu olacak. “Yeni medya düzeni” diye parti bildirisini yayma düzeni kurdular. Satış yok. Satmıyor dağıtıyorlar. Zorla. Değirmenin suyu da devlet kesesinden geliyor. AKP medyasının durumu içler acısı. Sözcü, Aydınlık, Cumhuriyet, Yurt, Sol, Birgün gazeteleri ile Ulusal Kanal, Halk televizyonları bunları yerle bir etti. Merkez medyanın çok önemli yazarları ve yöneticileri direniyor. Hem de ne direniş. Onlar direndikçe AKP bitiyor.
Merkez medyanın tutumu ne?
Medya’nın denetim yapması yasak. Sayıştay’a yaptırmayan medyaya yaptırır mı? Oysa halkın denetleyemediği yerde demokrasi yoktur.
Medyalarıyla gidecekler, yağcı ve övücüleriyle gidecekler. Onları kimse bu halkın elinden kurtaramayacak. Kurtarmak isteyenin dahi olacağını sanmam.
Merkez medyada olağanüstü güçle direnen, her şeyi göze alarak direnen, gazeteciliği savununlar var. Müthişler. Buradan söylüyorum, Türk basınının meslek örgütleri dünyanın en önemli mücadelesini verdiler. Örgütler asla boyun eğmedi ve eğmiyorlar. Ne yapılırsı yapılsın. Özgürlük ve demokrasi için, cumhuriyet için basın meslek örgütleri cephenin en önünde ve çoğu zaman yapayalnız mücadele ediyorlar. Türk basınının yazarları direniyor. Sanatçılar direniyor. Aydınlar direniyor. Bu cumhuriyetin kazanımıdır, birikimidir.
Bu insanların çocukları yarın “Baba cumhuriyete ve demokrasiye kastedilirken ne yaptın” dediğinde alınları açık olacaktır.
‘Azlar ama dünyayı ayağa kaldırıyorlar’
Aklıma gelenleri sayayım Deniz. Unuttuğum olursa beni bağışlasınlar. Bunlar çok önemli. Bunlar dünyada bilinmeli. Döneceksin diyen patrona direniyorlar, içeri atarım diyen despota direniyorlar. İçeri atılıyorlar susmuyorlar, işten atılıyorlar yılmıyorlar. Yok böyle bir şey. Kimler kimler… İlk aklıma gelenler meslek örgütlerimiz ve Atilla Serter ve İzmir Gazeteciler Cemiyeti, Gazeteciler Konfederasyonu, Gazetecilere Özgürlük Platformu. İstanbul Gazeteciler Cemiyeti’nin tamamı ve Turgay Olcayto, Türkiye Gazeteciler Sendikası Ercan İpekçi, Basın Konseyi Pınar Türenç, Orhan Birgit, Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Ahmet Abakay, Ankara Gazeteciler Cemiyeti Nazmi Bilgin, Ümit Gürtuna ve dostlarımız, Pen, hem Türkiye Tarık Bey Zeynep Oral, Zeynep Altıok, Sabri Kuşkonmaz hem Uluslar arası PEN Eugene Schoulingin, Uluslar arası Yayıncılar Birliği ve William Nygaard, FİJ; Avrupa Gazeteciler Sendikası ve An Konig, Norveç Gazeteciler Sendikası. Amerikan İnsan Hakları dernekleri de var, gazeteci kuruluşları da var.Bunlar ilk aklıma gelenler. Sonra bizimkiler:
Hürriyet’ten: Yılmaz Özdil, Yalçın Doğan,Mehmet Yılmaz, ,Yalçın Bayer,Ertuğrul Özkök,Tufan Türenç,Ayşe Arman,Faruk Bildirici, Kanat Atkaya,Latif Demirci,Milliyet’ten:Hasan Pulur, Melih Aşık, Güneri Civaoğlu, Mehmet Tezkan, Doğan Heper, Aslı Aydıntaşbaş, Radikal’den: Cüneyt Özdemir, Altan Öymen,Cumhuriyet’ten: Oktay Akbal ağabey, Zeynep Oral, Nilgün Cerrahoğlu, Ali Sirmen, Cüneyt Arcayürek, Mine Kırıkkanat, Utku Çakırözer, Bekir Coşkun, Ataol Behramoğlu, Orhan Bursalı, Hikmet Çetinkaya, Şükran Soner, Mustafa Balbay, Turhan Güney, Celal Şengör, Doğan kuban, Musa Kart, Yeniçağ’dan: Selcan Taşçı, Yavuz Selim Demirağ, Arslan Bulut, Ümit Özdağ, Servet Avcı, Aydınlık’tan bütün dostlar, İlker Yücel ve sen başta olmak üzere ve Doğu Perinçek, Yalçın Küçük, Özdemir İnce, Can Ataklı, Mustafa Mutlu, Mehmet Faraç, Tuna Kiremitçi, M. Ali Güller, Eren Erdem, Filiz Cemsu, Levent Kırca, Ferhan Şensoy, Şule Perinçek, Hikmet Çiçek, Haldun Çubukçu, Ümit Zileli, Deniz Hakan, Barış Zeren, Nazif Ekzen ve beni bağışlasınlar herkes, Aydınlık direniyor diyeyim. Habertürk’ten Yavuz Semerci, Umur Talu, Sözcü ailesinin tamamı ama adlarını saymadan geçemeyeceğim Emin Çölaşan, Uğur Dündar, Saygı Öztürk, Rahmi Turan, Yurt’tan: Ayşenur Aslan, Mustafa Sönmez, Haluk Şahin, Merdan Yanardağ, Nihat Behram. Varlığını ve işlevini müthiş önemsediğim Posta’dan: Yazgülü Aldoğan, Nedim Şener, Tolga Candaş, Rıfat Ababay, Güneş’ten: Rıza Zelyurt, Odatv’den: Soner Yalçın, Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, Müyesser Yıldız, Birgün’den Ece Temelkuran ve dostlar, Sol’dan Erbil Tuşalp ve dostlar. Ulusal Kanal’ın müthiş duruşu ve Yener Güneş, Adnan Türkkan,Turan Özlü kanalın tamamı. Halk TV’de Hakan Aygün ve Ahmet Çörtoğlu, Uğur Dündar ve Halk arenası daha adını sayamadığım yüzlerce gazeteci. Sami Menteş en genç tutuklu gazeteci direniyor. KCK davasından Zeynep Kuray ve diğer arkadaşlar direniyorlar. 62 tutuklu gazeteci direniyor. İnternet, Twitter, blok yazarları, uydu televizyonlarının hepsi direniyor. Bu müthiş bir tablodur. İğneyle kazıyorlar. Halk direniyor. Azlar ama dünyayı ayağa kaldırıyorlar.
Bir de yazdırılmayanlar var
Can Dündar’ın Cumhuriyet’te yazmaya başlamasından olağanüstü mutluluk duydum. Çok iyi oldu. Can Dündar’ın, Hasan Cemal’in, Mehmet Altan’ın, Nuray Mert’in, Mehmet Altan’ın yazdırılmadığı Türk medyasının özgür olacağına inanmıyorum. Bu adların bazılarıyla biz eskiden çok tartışırdık. Ama ben cezaevinden bu adların tek tek medyadan kopartılışını gördükçe ürperdim. Bu olamaz. Bu insanların yeniden merkez medyada yer alması şarttır.